Kısa süre sonra cumhuriyetimizin yüzüncü yaşını kutlayacağız.

 
Şaka falan diyeceğim ama değil. Yüz yıllık cumhuriyetin atmış üç yılına fiilen canlı şahidiyim.
Doğduğumuz sene itibariye dünyada “baby boomers” da denilen bebek patlaması yaşanan yılların çocuklarıyız.
Dünyada ne olup bittiğini fark ettiğimde daha beş yaşlarındaydım.
Köyden kente göçün o çileli yaşamının küçük şahitleriydik.
Zenginle yoksulluğun henüz rakip olmadığı, parası olanla olmayanın aynı yokluğu çektiği yılları yaşadık.
Okullarımızda, sosyal devletin eşitlikçi politikaları vardı.
Aynı sınıfta dar gelirli ailenin çocuğuyla Türkiye’nin gelişmiş guruplarının çocukları aynı sıralarda yan yan eğitim aldığı ortamlarda okurdu.
Kızılay’ın sınıfımızdaki yoksul çocuklara ayakkabılar elbiseler dağıtıldığı, süttozu ve garip bir yağın yedirildiği günleri de gördük.
Sonra, 12 Eylül öncesi terörlü yılların o netameli ve kanın gövdeyi götürdüğü anarşik ortamlara tanık olduk.
Kurtarılmış mahallelerde oturduk ve büyüdük.
Ama,
Her haluklarda, her zaman umutlarımız vardı.
Geleceğe dair beklentilerimiz ve hayallerimiz vardı.
Devlette ve işe başlamada liyakat vardı.
Ülkücü ile devrimci arasındaki fark çok azdı. Her kesim anti emperyalistti mesela.
Komşuluk dayanışması devleti sollayacak kadar büyük bir olguydu ve mahallelerde dostluklar komşuluklar üzerine yükselirdi.
Belki ilk yıllarda toprak yollarda, çamur çökek içinde okula çarşıya pazara giderdik.
Belki mahallemize belediye suyu gelmemişti ve hatta belli bir yaşa kadar gaz ocağında yemek pişirildi, taş değirmende un yapılır, elektriksiz evlerde gaz lambalarıyla oturulurdu.
Dedim ya.
Ama her zaman mutlaka  umudumuz vardı.
Halk olarak sanatçıları, devlet adamlarını kendimize örnek alırdık.
Demirel’in Yahya’sı çıkana kadar yolsuzluktan haberimiz olmadı.
Özal’ın papatyaları ile devletin vidaları gevşetildi.
Memurlar “memurum işini bilirle” garip yollara sevk edildi.
Hakkını yemeyelim eskilerin Erbakan’ından Ecevit’ine, Demirel’ine, Türkeş’ine kadar hepsi milliciydi.
Onlar için devlet deyince akan sular dururdu.
Halk baş tacıydı.
Askerin askerce bir ağırlığı vardı.
Halk ve ülke o kadar kutuplaşmamıştı.
Ancak Evren öncesinde FETÖ’nün  teyp kasetlerinin mahallelere dağıtıldığını duyardık.
Sonra Kenan evren geldi.
Rabıta arttı.
Erdoğan Belediye başkanı oldu.
Terörist APO Türkiye’ye teslim edilirken, Fettullah Gülen Amerika’ya kaçırıldı.
Koalisyon yıkıldı.
ABD ve FETÖ’nün Türk siyasetini düzenleme kabiliyetleri arttı.
Süheyl Batum’un tabiriyle generallerimizin kâğıttan kaplan olduğunu Ergenekon Balyoz süreçlerinde gördük.
Devletimiz hızla elimizden kaymaya, garip ve yeteneksiz insanların eline geçmeye başladı.
Üniversite soruları çalındı,
KPSS’den alınan yüksek puanlar mülakatlar karşında değersizleşti.
Devlet cemaat ve tarikatlar arasında paylaşıldı.
FETÖ veya bir başka cemaate mensup olmayanlar devlette iş bulamaz oldu.
Yargımız, polisimiz, askerimiz, devletimizin kurumları hatta siyasetimiz ve hatta ticaretimiz FETÖ’cülerin gözetim ve denetimi altına girdi.
Ergenekon Balyozla birlikte Türk ordusunu çökerttiler.
Yaverler komutanlarını tutukladı,
15 Temmuz’da Türk Milletinin silahları ile uçaklarıyla FETÖ’cü alçaklar meclisi bombaladı, polise bomba attı, genelkurmay işgal edildi.
Derken darbe önlendi ama o günden b güne pek değişen bir şey olmadı.
15 Temmuz 2016 sonrasında yalnızca devlete sızan FETÖ gitti onun yerine çeşit çeşit cemaat ve tarikatların devleti parselleyip yerleşiverdiğini basından öğrenir olduk.
Türk Ordusu sessizliğe gömülürken, AKP’nin Savunma Bakanları fiilen TSK’yı idare ederken, bin yıllık ordunun örf ve adetleri yerle yeksan edildi. Bu işten memnun olansa sadece AKP’den MSB bakanı olan eski generallerdi.
AKP için çok şey söylenecek olsa da CHP’de ondan aşağı kalmaz hale dönüştürüldü.
Atatürkçüler ve Atatürk Milliyetçileri, CHP yönetim kademelerinden süratle uzaklaştırıldı. HDP sevdalısı,, tarikatçılar ve  neoliberaller CHP’ye çöreklendi. At izi it izine karıştı misali YENİ CHP Kılıçdaroğlu ile birlikte AKP’yi iktidarda tutabilmek için her türlü siyasal hataları ısrarla yapmaya devam etti.
Artık Türkiye ABD’ce; Irak’tan Suriye’ye, Ukrayna’dan Yunanistan’a Güney Kıbrıs’a kadar çepeçevre kuşatılırken, on binlerce yüzbinlerce milyonlarca Suriyeli Afganistanlı, Iraklı kaçak sığınmacıları ülkemizi işgal edercesine şehirlerimizin mahalle ve sokaklarında boy göstermeye başladı. Bazı şehirlerde Türk vatandaşları etnik bakımdan azınlığa düştü.
Din adamı kılıklı sarıklı sakallı tipler Atatürk Türkiye’sine, Atatürk değerlerine ve Türklüğe , Türk Milletine karşı saldırıya geçti. Türkiyelilik sevdası peyda oldu birilerinin aklında ve artık Türkiye’de Türklük sorun olarak görülmeye başlandı.
Hatta öyle ki Türk Milletinin Devleti, Atatürk’ün Türkiye’si yeni bir anaysa ile yıkılarak yeni bir devlete dönüştürüleceği günlere gelindi çatıldı.
Yine en enteresan olan şeyse; bu işi Türk Milliyetçisi geçinen partilerle ve Atatürk’ün partisi CHP eliyle gerçekleşmesi Türk insanını dumura uğrattı ve uğratmaya devam ediyor.
Ancak Türk Milliyetçileri, Atatürkçüler, gerçek CHP’liler ve vatan severler Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir cemaat ve tarikat devletine dönüşmesine, Türklüğün Anadolu’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde itibarsızlaştırılmasına ve yok edilmesine müsaade etmeyecektir.
Türk gençliği Atatürk’ün yolunda azim ve kararlılıkla yürüyecektir.
Türk Milleti asla sele kapılmış dal gibi kaybolup gitmeyecektir.
Mehmetçiği Filistin İsrail harbine davet eden dinci çevreler haydi işinize.
Mehmetçik kimsenin bekçisi değildir.
Çok istiyorsanız , çok sevdiğiniz Filistin’iniz için cesaretiniz varsa dualarla destek yerine müritlerinizle birlikte yallah Filistin’e.
Sizi tutan mı var.