.


Böyle diyorum da, öncesinde sevgili kardeşim Murat’ı da tebrek etmeden geçemiyorum. İHA Çanakkale Bürosu Temsilcisi Murta Yüksel, hanidir aklımdan geçenleri hatırlatmama yol açan nefis güzellikteki bir çalışmaya imza atmış. Tebrikler yeğen… Yeğen diyorum, çünkü Murat bendenize ‘dayıcım’ diye hitap eder. 
Bilinçsiz avlanmaya bağlı, olta balıkçısının yükselttiği sesi duyan İHA Muhabiri sevgili Murat, denilenleri bir güzel haberleştirmiş. Öncelikle haberden söz edeyim. 
Başlığı şuydu; “Olta balıkçıları bilinçsiz avlanmadan dert yanıyor.”
Nasıl yanmasınlar ki…? Ben dahi, sahil şehri Çanakkale’ de balık avı meraklısı herkescikler aynı dertten yakınıyor.
 Şunun şurasında, sadece üç-dört yıl geçti. Şakir’ in kafeteryası önünden olta kamış, saatlerce nöbet tutmamın üzerinden. Şimdilerde hiç gidesim yok. 
Çünkü; kuyruk yok. Bu bir balıkçı tabiridir, ‘balık yok…’ anlamına gelir. 
Benzerr tabir, kara avcılığı içinde geçerlidir.‘kanat yok…’ Yani, uçan tek av kuşu gözlemlenmediğinde, kara avcısı der bu sözü.
Hey gidi hey. Üç-dört yıl öncesinde, özellikle Lüfer akını döneminde, kırardık balığı. Kamış ile avlanıp, hiç yok ise akşam suyunda bir, maksimum da 5 ile 12 adet arası tutardık Lüfer’i. 
Bu gün gelinen durumu özetleyen oltacıların ifadelerini derleyip haberleştirmiş bizim Murat. Haberde;“Çanakkale’de 15 Nisanda başlayan av yasağı, olta balıkçılarının yüzünü güldürmeye yetmiyor. 
Olta balıkçıları bilinçsiz avlanmadan dert yanarak, av yasaklarının daha öne çekilmesi talebinde bulunuyor. “ cümlesi ile durum tam olarak özetlenmiş aslında.
 Sonrası da vardı haberde geçen sözlerin. Misal; “Çanakkale'de GESTAŞ feribot iskelesinde 7'den 70'e onlarca kişi olta sallıyor. Kimisi kahvehanelere gitmek yerine balık tutarak stres atıyor, kimisinin maksadı yiyeceği kadar balık tutmak. “ diye vurgu bulan.
Öyledir sahil şeridinde yaşayanın amacı. Stres atmak, yiyeceği kadar balık tutmak. 
Bu arada, olta balıkçılığı ile geçinenler de var elbet. Varlar da, kuyruk yok. yani balık yok. nasıl geçim osun.
Benim yeğen’ in kaleminden, durumu özetleyen haberde; “İskeleden ve teknelerden olta atan balıkçılar kolyoz, karagöz, istavrit ve uskumru gibi balık yakalıyor. 
Tekneyle boğaza açılan bazı olta balıkçıları ise yakaladıkları balıkları yat limanı önünde satıyor.” Şekliyle anlatılan durum, aslında pek bereketli hali anlatmaya yetmiyor. Çünkü, umut edilen avcılık gerçekleştirilemiyor. Diyorum ya, kuyruk yok. yani balık yok.
Kısacası, oltacı için Vahim bir olay bu. Geçimini olta avcılığı ile sağlayan onlarca tanıdık var. hepsinin de ağzını, yokluktan ötürü bıçak açmıyor.
Malum, şehir boğaz kenarı. Herkesin de tutkusu olta ile avlanmak. O nedenle, avcı da çok. 
Hele ki bir kıpırtı haberi yayılmasın, kamışı kapan koşuyor sahile. Ya yat limanı, ya koltuk iskelesi, ya da Şakir’ in kafeteryasının önü. 
Kıpırtı derken, mevsiminde rastlanılan balık türlerinin kendini göstermesinden, yani olta ile tutulması esnasında yaşanan çokluktan bahsediyorum.
Böyle bir durum yaşandığında, sahil şeridi adeta Festival,  Panayır yeri.
“Keşke balık olsa da, bu görüntüler de var olsa” diyerek, bir umut beklentiyi dile getiren isimler, elbette ki geçimini olta avcılığı ile sağlayanlar. 
Oysa ki, curcuna hallerde, onların işi hayli zor oluyor geçimini sağlayanların sorununu anlayabiliyorum. Buna karşın, “Olsun curcuna. Balık olsun yeter” diye dua etmelerini de, takdir ediyorum.
Curcuna hallere, kaç kez tanık olduğumdan, sıkıntıyı biliyor ve o nedenle böylesine net ifadeler kullanıyorum.
Döneyim yeğenin haberine. Bir cümlesi şöyle geçiyordu; “ 15 Nisan ‘ da başlayan av yasağına rağmen olta balıkçılarının yüzü gülmüyor. 
Olta balıkçıları bilinçsiz avlanmadan dert yanarak, av yasaklarının daha öne çekilmesi talebinde bulunuyor. “ 
Bu ifadeler, vallahi, altına imza atılası bir tespit. Umarım, verilen ses duyulur.
 30 yıldır balıkçılık yapan Hanifi Kanar’ ın dedikleri de geçiyordu haberde. 
Nasıl mı? Aynen şöyle; “ “Balık durumu git gide bitiyor. Av yasaklarını biraz daha erkene alırlarsa daha iyi olur. 
Önceden 1 Nisan’dı. Şimdi 15 Nisan’a çektiler. Balığın tam üreme zamanı. Balık bitiyor. Şu anda uskumru, kolyoz, çinekop, istavrit gibi balıklar çıkıyor. 
Çinekop 40, istavrit 20, uskumru 30 liradan satılıyor” 
 Bir diğer oltacı Ayhan Kazıcı ise, duruma ilişkin şunları söylüyordu;“Ay yasağının olta balıkçılarının yüzünü güldürmesi çok zayıf ihtimal diyebilirim. 
Çünkü bilinçsiz avlanma konusu. Olta balıkçıları zaten her havada denize çıkamıyor. Denizde bu dönem uskumruya gidiyor arkadaşlar” 
Yasak mı vakitsiz, yok sa yasak mı yetersiz? Bence bu Üç tarafı denizlerle çevrili, cennet yurdun ivedi yanıtını bulması gereken bir diğer soru.
Bir konu daha var ki, koca koca trol ve gır-gır sahiplerinin hep söylediği. Diyorlar ki; “Bizde yasak var iken, Komşu Yunanistan’da av sezonu başlıyor. Biz de yasak yok iken Komşu da yasak başlıyor.”
Bu denilenler üzerine, sıkı bir özet geçeyim mi bendeniz; “Bize de, olta elde kıyıda boş boş beklemek kalıyor.”