Baştan açık açık yazayım.

Türkiye’de devletimizin laik düzeni büyük bir hızla erozyona uğratılıyor.
Bu işin başında da sanki Diyanet İşleri Başkanlığı var havası ve kanı tehlikeli şekilde zihinlere yerleşiyor.
Türkiye’de Türk Milliyetçiliği, Atatürkçülük ve Türklük bilinci ciddi şekilde hırpalanıyor, yok edilmeye çalışılıyor. Bunu da hem Müslümanlık, hem de kerhen Müslüman Türk maskesi altında gerçekleştirme gayretleri ile pazarlanıyor.
Atatürksüz ve Türksüz bir devlet yapısı için siyasal adımlar bazen santim santim, fırsat bulunca da kökünden halledilmeye çalışılıyor.
AKP iktidarı siyasal gayesi için de Devlet Bahçeli ve MHP’yi mi kullanıyor diye düşünmeden edemiyorum.
Devlet Bahçeli ve MHP’nin son on yıldır Türklük adına, Türk Milliyetçiliği adına laf üretmekten başka ne iş yaptığını halka anlatacak varsa buyurdun anlatsın. Sayfam kendilerine açıktır.
AKP İktidarı açılım sürecinde o zamanın başbakanı  şimdinin cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan,17 Şubat 2013 tarihli Sözcü gazetesinde de yazdığı üzere şöyle diyordu; “Bizde ayrım yok, bölücülük yok, bölgesel milliyetçilik yok, etnik milliyetçilik yok, dinsel milliyetçilik de yok. Kimse bizim karşımıza Kürtlükle, Türklükle çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız.”
Devlet kuran, devletimizi yüz yıl yaşatan vatan sevdası anlamına gelen Türklüğü ve Türk Milliyetçiliğini, etnik ayrılık peşinde koşan Kürtçülükle neredeyse aynı kefeye koymak Türklüğe yapılacak en büyük kötülük değil midir?  Türklüğü ve Türk Milliyetçiliğini etnik milliyetçilik kabul ederek ayaklar altına alan zihniyetin “Türkiyeli” milleti, Türklük şuuru yok edildiğinde  ümmetçiliğe dönüşmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Mesel devlet Bahçeli verebilir mi?
Şunu herkes çok net anlamalı “Türkiyeli” fikriyatı siyasal İslamcıların ve etnik ayrılıkçı Kürtçülerin ekmeğine yağ sürer. Bunlar için Türk demek düşman demektir. Atatürk demek düşman demektir.
 
Açılım sürecinde Kürtçülük üzerinden Türkiyelilik sevdasına tutulan AKP iktidarı bilumum tipi toplayarak, halkı ikna heyetleri kurarak “akil insanlar” ismini verdiği kadrolarıyla Kürt meselesini Türklükten taviz verdirerek çözebileceğini sanmıyor muydu?
O günden bugüne çok şey değişti.
AKP ve elbette ki en başta da Erdoğan, aile efradı ve çok yakın çevresi FETÖ tarafından “rüşvet” operasyonları ile tasfiye edilmeye kalkışması sonrası FETÖ’nün gerçek yüzü ortaya çıkınca, işler değişti.
Erdoğan ve dar kadro ekibini; FETÖ’cü yargı mensupları, jandarma ve polislerince nokta operasyonu ile tasfiye edilemeyince bu kez de 15 Temmuz 2016 hain FETÖ kalkışması gerçekleştirildi.
Devlet  ve toplum hayatında etkin olmak isteyen kimi cemaat ve tarikatlar FETÖ’den boşalan alanları hızla doldurmaya başladılar. Bu cemaat ve tarikatların misyonu, FETÖ gibi uluslararası olmadığı için daha hoyratça ve daha aleni olarak devlet içine yerleşmeye başladılar.
Onlar için en önemli konu, laik Kemalist devlet düzenini yıkmaktır. Halbuki onlar Türklüğe ve Atatürkçülüğe  karşı gelirken aslında ABD’nin BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ ’ne hizmet ettiklerini asla düşünmediler. Onlar hâlâ  ABD’nin BOP çerçevesinde Türkiye Ilımlı İslam Devleti haline getirme operasyonuna bilerek veya bilmeyerek destek olmaktır.
Türkiye’de Atatürk tarafından laik devlet düzeninin sahibi ve savunucusu olarak kurulan, kurumsallaştırılan, Müslümanlığı her türlü hurafelerden kurtaracak eğitimleri vermesi gereken Diyanet İşleri Başkanlığı, bu işlevinden
Fırsat buldukları her yerde çağdaş toplum yerine kapalı anti laik  toplumu düzenini savunan ve özendiren din adamı kılıklı tiplerin ileride Talibanlaşması en büyük bela değil midir?  Bu tipler şimdilik kimi fetvaları ile Türk milliyetçiliğini, Türklük şuurunu, Atatürk fikriyatıyla laik düzeni hızla yıpratılmaya devam ediyorlar.
Türk toplumu adeta hızla Müslümanlık maskesi altında Arap milliyetçiliğinin ve Arapçanın sevdasında Araplaştırma asimilasyonuna tabi tutulurken, ne hazindir ki her yaştan Türk gençliği Atatürk devletinin korumasından ve çağdaş hukuk sistemimizin himayesinden yoksu olarak anti laik bir anlayışa mahkum hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Memlekette sanayimiz ara eleman bulamazken, bir meslek lisesinden öte anlam ifade etmeyen imam hatip okulları memleketin neredeyse her mahallesinde açılmaya başlanmadı mı?
 Devletin içinde ve her kademesinde ilahiyat ve imam hatip mezunları ilgili ve bilgili olmasalar da mutlaka etkili ve yetkili hale getirilerek ödüllendirilmiyorlar mı?
Torpil, adam kayırma ve sadakat, kişiye özel yasa uygulamaları ile Türk toplumunun ahlaki değerleri , umutları yerle bir edilirken, gelir dağılımındaki adaletsizlikle halk yığınları adeta paryalaştırılarak kısmen köle haline dönüştürülmüyor mu?
Din adamı kılıklı tipler, yoksulluğa, yoksulluğa  ve fakirliğe manevi anlam yükleyerek yoksul halk cenneti vaat ederken, iyice zıvanadan çıkmıyorlar mı?
 Oysaki ne kadar cemaat ve tarikat yöneticisi ve hatta ailesi varsa neredeyse hepsi  lüks ve saltanat içerinde hayat sürmüyorlar mı?
Kimi cemaat ve tarikatlarla, kimi diyanet işleri başkanlığı mensupları, kimi kendini tarihçi sanan çok bilmişler; açıktan açığa laikliğe, laik devlete ve laik eğitim düzenine, toplum yaşamına, Türklüğe ve Atatürk’e ve değerlerine kin ve nefretlerini kusmaktan geri durmuyor? Bunlara dur diyen var mı?
Şu an da öyle bir hale geldik ki kimi cemaat ve tarikatlarların anti Türkçü ve anti Atatürkçü  elemanları Müslümanlık maskesi altında Arap milliyetçiliği ve Arapçılığı din diye Türk milletinin evlatlarına dayatılmaya çalışmıyorlar mı?
Türk Milletinin gelenek ve görenekleri yerine Arapların gelenek ve göreneklerini din diye topluma dayatılmaya çalışmıyorlar mı?
İşte bu açık ve kapalı süreç sürüp  giderken, savunma sanayimizin büyük propagandası içinde dahi etkisini göstermektedir.
Savunma sanayimizin ne kadar yükselirse yükselsin, demokratik laik sosyal hukuk devletine ve Atatürk değerlerine sahip bir devletin ürünleri olmadığı sürece, olasılıkla halkını sömüren kapitalist Çin devletinin veya fakir Rus halkını ezen despot oligark Rus devletinin veya yöneticileri lüks içinde yaşayan Arap devletlerinin anlayışına benzer anlayışlara hizmet etmekten Türk Milletine fakirlik, kan ve gözyaşı getirmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Demokrasiden, sosyal hukuk devletinden ve laik düzenden uzaklaşmış bir Türkiye demek, Atatürk’ün kurduğu devletin yıkıldığı anlamına gelmektedir.
Günlerdir, aylardır ve yıllardır bu tehlikeyi anlatmaya çalışıyorum.
MHP ve Devlet Bahçeli Türlüğün neresinde, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Atatürk Milliyetçiliğinin yani Türklüğün neresinde durmaktadır?
Bu iki parti Türkiye’nin köklü siyasal partileridir. 
Bu partiler bu liderlerin yönetiminde Atatürk’e ve Türklüğe sahip çıkmazsa; MHP ve CHP ya kapılarına kilit vuracak ya da Türkiye Atatürk’ün Türkiye’si olmaktan çıkacaktır?
Her türden partinin her kademesindeki siyasilere sesleniyorum;
Şahsi çıkarlarınıza hizmet edecek makam, mevki ve para kazanma peşinde koşmak yerine, Türk Milletine ve Türk Devleti’ne hizmeti gaye edinmek üzere siyasal mücadele veriniz.
 Siz şayet vatanınıza ve Türk devletine sahip çıkarsanız biliniz ki sizin karşınızda hiçbir Atatürk ve Türk düşmanı hayat bulamaz.
Yeter ki siz isteyin.