Türkiye’de ve dünyada, 14 Mayıs seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik yoğun bir algı operasyonları düzenlenmektedir.


Çok eski bir haber olsa da, aslında bugün içinde geçerli olduğunu düşündüğüm bir bilgiyi yeniden sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünya ülkeleri arasında dezenformasyon ve yanıltıcı habere maruz bırakılan ülkelere sıralamasında Türkiye birinci sırada, Almanya ise son sıradadır.Yani Türk halkı olarak, öyle çok yalan yanlış haberlere maruz bırakılıyoruz ki, doğru ne yanlışı ayırt edemeyecek hale geliyoruz.Bu aldatmacanın sıradan, insanların mahalle dedikoduları olmadığının her halde farkındasınızdır.Bazı odaklar ve bazı etkili ve yetkili kişiler tarafından Türk halkı, bilinçli olarak yanlış haberlere maruz bırakılmaktadır.Daha teknik anlatımla; özel olarak hazırlanan dezenformasyon ve yanıltıcı haberler vasıtasıyla halkımızı, belli bir fikre ve kanaate sahip olmaya zorlayan odaklar Türk Milleti’ni yoğun manipülasyona tabi tutulmaktadır.
Bu manipülasyonlar amatörce işler değildir.
Belli odakların uzmanlarınca hazırlanan uydurma, yalan yanlış haberler, etkili ve yetkili kişi, kurum ya da basın ve yayın araçları ile yavaş yavaş kamuoyuna yayılmaktadır.
14 Mayıs öncesi seçimin ana propaganda konusu “geçim sıkıntısı, ekonomik darboğaz, rüşvet ve yolsuzluk” iken bir anda Türkiye’nin ana gündemi “güvenlik meseleleri” oldu
AKP ve ortakları, medyası ve yetkilileri; araştırmalara konu olacak şekilde gündemi değiştirirken, ustaca bir algısı yönetimi ile tüm dikkatleri kendi üzerinden alıp, muhalefet partilerinin ve cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun üzerine çeviri verdi.
Özellikle Zafer Partisi tarafından ısrarla dile getirilen Suriyeli ve mülteci konusu ana konu oluverdi.
Toplumun canını da yakmaya başlayan Suriyeli ve mülteci sorunu, bir anda Türk Milliyetçiliğinin tehlikede olduğu algısına dönüştürüldü, seçimlerin en önemli ana propagandası haline geldi.
Devletin ulusal savunmasını ve iç güvenliğini yöneten Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı, Türk vatandaşlığı almış, oy kullanma hakkına sahip milyonlarca insanı etkilemek için, ikisi de aynı üslupta ve aynı tonda dini ve insanı açıklamalarla o insanların ana koruyucusunun AKP iktidarı, yani Erdoğan olduğunu ilan edivermiştir.
Ana muhalefetin başarısız şekilde yönettiği göçmen sorunu zaten Türk milliyetçiliğine mesafeli duran  CHP ve yönetici kadrolarının başına patladı. 
Suriyeli ve mülteci sorunu; Sinan Oğan, Ümit Özdağ üzerinden Türk Milliyetçiliği üzerinden sorgulanmasıyla birlikte Türk halkının ve Türkiye’nin daha önemli ana sorunu olan “hayat pahalılığı, rüşvet ve yolsuzluk” konuları rafa kaldırılmış olmadı mı?
İdeolojik olarak zaten Atatürk çizgisinden ve Türk Milliyetçiliğinden uzak duran  Kılıçdaroğlu ve CHP yönetici kadrolarını, bir anda AKP propaganda aygıtlarınca Atatürkçülük ve Türk Milliyetçilik talepleriyle karşı karşıya bırakı  verdi.
Şimdi esas mesele kim daha fazla Atatürkçü ve kim daha fazla Türk milliyetçisi olduğunu gündemimizi meşgul eden en önemli mesele olmadı mı?
Sinan Oğan ve Ümit Özdağ’ın kişisel siyasal hırslarının kurumsal anlayıştan uzak olması da, AKP’nin ekmeğine yağ sürmektedir dersek bu ikiliye de haksızlık etmiş olur muyuz?
Toplumun zihninde Kılıçdaroğlu tarafından Atatürkçülük ve Türk milleti kavramları üzerinde sürekli olarak şüpheler oluşturulmuştur.
Hele de Kılıçdaroğlu ve ekibinin yıllardır “HELALLEŞME” adı altında sürdürdüğü negatif propaganda ona olan güveni de dersinden sarsmıştır. Çünkü Kılıçdaroğlu ve ekibi yıllardır Atatürkçülüğe, Türk Milletine ve Türk devletine karşı her zaman sorunlu bakan kesimlere zeytin dalı uzatırken, adeta Türk Milletini ve Türk devletini  ve Atatürk dönemlerini suçlu gibi gösterdiğinin asla farkında olmamıştır.
Yılladır Erdoğan’ı iktidarda tutmayı başaran Kılıçdaroğlu ve ekibi, şayet günah çıkarmak ve helalleşmek istiyorsa acilen ve öncelikle Türk Milletinden ve Atatürkçülerden helallik istemeli ve özür dilemelidir.
Evet, hepimiz şiddetle AKP’den ve AKP’li yönetici ve siyasetçilerinden demokratik yollarla kurtulmak istiyoruz.
Ama bu kurtuluş yolunda en büyük engelin de Kılıçdaroğlu ve ekibinin olduğunu da biliyoruz.
Çünkü konuştuğum bir çok kişinin ana düşüncesine göre, CHP’yi elde tutan Kürtçü faşist neoliberal solcular, Türk Milletinin ve Atatürkçülüğün önündeki en büyük engel ve takozdur.
Kılıçdaroğlu şayet 28 Mayıs seçimlerini kazanmak istiyorsa, etrafını sarıp sarmalayan çıkarcılardan ve ABD’ci ve Kürtçü faşist neoliberal solculardan acilen kurtulması, Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün ipine, yani anayasamızın başlangıç kısımları ile değişmez maddelerine dört elle sarılması gerekmektedir.
Türk Milletinin ve Türk vatanının buna acilen ihtiyacı vardır.
Anadolu Türklerinin Türk Milliyetçilik anlayışı, ayrılıkçı Kürtçü faşist neoliberal solcuların savunduğu etnik milliyetçik değildir. Atatürk’ün ideal ve ideolojisinin tanımladığı “ Ne Mutlu Türküm Diyene “ diyen Türk Milliyetçiliğidir.
Ama aynı şekilde Anadolu Müslümanlığımız da, ne Arap milliyetçisi Vehhabîlik, ne de Taliban ve İran Müslümanlığına bezer. Bizim Müslümanlığımız Türklüğün gelenekleriyle de örtüşen laikliği önceleyen inanç biçimidir.
Kılıçdaroğlu ve ekibi için 28 Mayıs seçimleri en büyük şanstır.
Kılıçdaroğlu ve ekibi; PKK ve FETÖ’yü alenen Türk Milleti düşmanı ve olarak açıklayarak Atatürkçülüğe dört elle sarıldığını ilan edip özür dileyerek geleceğe adım atmalıdır.
Şayet bunu yapmazsa Türkiye daha uzun yıllar çok acılar çeker çok belalarla karşı karşıya kalacaktır.
Gördüğüm kadarıyla şu anda İYİ parti en gerçekçi Atatürkçü partidir. Türk Milliyetçisi partidir.
Halkımız da, Kılıçdaroğlu da her halde bu gerçeğin farkındadır.
Ülkemizde huzur, güven ve mutluluğu sağlamak üzere herkesi Türk milletine ve Atatürk değerlerine sahip çıkarak siyaset yapmaya davet ediyorum.