Siyaset sosyolojisinin en önemli konularından birisi siyasal eylemlerdir.

Yani iktidar mücadelesidir. Siyasal iktidar mücadelesini bireylerin etkisi çok olsa da esas, siyasal mücadelenin ana kaynağını toplumsal grupların istek ve arzularıdır.
Bu sosyolojik bakış açısı bizlere, bir ülkedeki toplum kesimlerinin isteklerini ve bu isteklerini gerçekleştirmek için geliştirdikleri siyasal söylem ve eylemlerini tespit etmemize yardımcı olur. Esasında bu ampirik gözlem bizlere aynı zamanda siyasal eylem içinde olan toplum kesimlerinin doğasını ve toplumsal yapısını tespite de yardımcı olur.
Bir ülke içerisindeki protestolar, ayaklanmalar, darbeler üzerinden siyasal partilerin eylem ve söylemlerinin de etkilendiği söylene bilse de aynı şekilde örgütlü siyasi partilerin bu toplumsal olaylara katkıları da yadsınamaz.
Yani bir ülkedeki  toplumsal hareketler, ya bir toplum kesiminin hareketi olarak oraya çıkar ve siyaseti etkiler, veyahut daha en baştan siyasal örgütlü partiler tarafından organize ve kanalize edilerek toplumun bütünü etki altına alır.
Şimdi gelin Türkiye’nin siyasasına bir göz atalım.
Bugün Türk siyasetinin önemli bir aktörü ve fenomeni olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk siyasetine etkisi ile, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türk siyasi hayatına etkisini orta koymaya çalışalım. Ama aynı zamanda bu iki siyasi lideri motive eden toplumsal grupları da gözden geçirelim.
Recep Tayyip Erdoğan, yıllarca dini ideolojilerin egemen olduğu kapalı toplumun içerinde yetişen, karakter geliştiren bir kişiliktir. Dolayısı ile Erdoğan, kendini yetiştiren toplumsal grupların içerinde siyasal yükselişini gerçekleştirirken, kendi yükselişine paralel olarak içinde yetiştiği toplumsal kesimlerin istek ve siyasal hedeflerini, milleti oluşturan ana toplumun tamının istek ve hedeflerinden daha fazla önceleyerek siyasal söylem ve eylemler gerçekleştirmiştir.
Erdoğan’ın kendi dini ideolojik toplumsal gruplarıyla münasebetleri, siyasal hayatı boyunca kesintisiz olarak devamla gelişirken, kendisinin ve yakın çevresinin olduğu kadar dini ideolojilerin ana yüklenicisi ve üreticisi olan tarikat ve cemaatlerle bağını asla kesmemiş, onları toplum içinde daha da güçlü hale getirme yoluna giderek siyasal ömrünü uzatmıştır.
Erdoğan siyasal hayatı boyunca, ulus devlet ideolojisi ile sürekli gerilim yaşamışsa da, devletin kurucusu Atatürkü ve Atatürkçülüğün savunucusu olduğunu söyleyenlerin basiretsizlik ve öngörüsüzlüğü sayesinde, Türkiye’nin yönetimi üzerinde kendi toplumunun da desteğini alarak tam bir otorite haline gelmiştir. Ama Erdoğan burada siyasal olarak toplumum ve devleti şekillendiren ana figür olarak görülse de, esasında bu gücü belirleyici unsur Erdoğan’dan çok onu iktidarda tutmayı başaran cemaat ve tarikatlarla, cemaat ve tarikatların hakim olduğu devlet kademelerindeki otorite gücüdür.
Erdoğan’ı otorite haline getiren Erdoğan’ın orijin ve ideolojik beslenme kaynağı olan dini veya dinci yapılar aynı zamanda küçük ödüllendirmelerle milliyetçi geçinen kimi sağ partileri de yanlarına çekmeyi ve onları Erdoğan’a payanda haline getirmeyi başarmışlardır.
İşte bu ahval ve şartlarda Erdoğan’ı, basit söylem ve eylemlerle, hele de CHP örgütlü siyasal hareketleriyle iktidardan indirmek mümkün değildir.
Erdoğan yanına aldığı her siyasi partileri matematiksel oy hesaplarıyla güçleri oranında ödüllendirirken, CHP ve lideri; ne yazık ki Erdoğan’ın sahip olduğu ideolojik tabana ve desteğe sahip değildir.
Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, 14 mayıs seçimlerine hazırlığın ilk anlarından itibaren geri dönülmez taktik ve stratejik hatalar yapmış ve yanlış adamlar atmıştır.
Kılıçdaroğlu ve ekibi, devlet kuran bir partinin yönetim kadrolarına oturtulmuştur. Ancak Kılıçdaroğlu ve ekibi, Atatürk ideolojisinden oldukça uzak yerlere savrulmuş, devletle ve Türk Milleti ile  mücadeleyi amaçlamış toplumsal kesimlerin istekleri üzerinden belirlenen hedeflere göre zihinsel ve ideolojik yapıya dayanarak siyaset geliştirmiştir.
Nasıl ki Erdoğan kendi ideolojik tabanına dayanarak iktidarda kalmayı başardıysa , Kılıçdaroğlu da etnik ve sözde özgürlükçü azınlıkçı bir toplum kesiminin dar çerçeveli hedeflerine yönelerek, asla iktidar olmayı başaramamış.
Benim düşünceme göre; Atatürkçü geçinen makam ve güç sahibi  şahsiyetlerin yan gelip yatmaları nedeniyle, Türk Milleti sürekli olarak gerilemeye maruz kalmış ve Türk Milleti Atatürk’ün hedeflediği muhasır medeniyetinden hızla uzaklaştırılmaya başlatılmıştır.
İşte bu süreçte ayrılıkçı ve çıkarcılarla, sözde solcu neoliberallerin  kumanda ettiği CHP ,Türk Milletini kaderine terk etmiştir. Türk milletinin  büyük bir demokratik hak kayıplarına ve adil olmayan gelir dağılımlarına maruz kalmasına sebebiyet vermişlerdir.r.
Yıllardır Erdoğan’ın iktidarda kalmasını sağlayan Kılıçdaroğlu ve ekibi, günden güne devlete hakim olan  Erdoğanizm’in  karşında ciddi olarak taban kaybetmeye başlamış ve köşeye sıkıştıkça da elindeki saltanat makamlarının da riske girdiğini gördükç,e panik halinde toplumsal karşılığı olmayan Babacan, Davutoğlu, Demokrat Partinin ipine sarılırken İYİ Partinin akla ve mantığa uygun önerilerine sırtını dönere Türk Milletini bir kere daha hayal kırıklığına uğratmıştır.
Şayet Kılıçdaroğlu 28 Mayıs seçimlerinden cumhurbaşkanı olmayı hedefliyorsa amasız ve fakatsız Atatürk’ün altı ilkesine en üst perdeden sahip çıkarak gençliğe hitabeyi seçimin manifestosu olarak açıklamalı ve PKK ve HDP ya da FETÖ’ye yakın durmakla CHP’yi ülkeyi büyük kayıplara uğrattığını fark etmelidir.
Türkiye’nin kurtuluşu Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bir dakika bile kaybetmeden acilen Atatürkçü fabrika ayarlarına dönmesi gerekir.
Çünkü CHP yıllar içerinde altı okunun birçoğunu mesela milliyetçiliği, halkçılığı, devletçiliği, hatta cumhuriyetçiliği ve laikliği terk edere sadece sözüm ona devrimciliğe sarıldıysa da o da sadece lafta kalmıştır. Sosyal demokratlığı ve solculuğu Atatürkçülüğe ve  Türk Milliyetçiliğine karşı çıkmak şekilde anlaması ve yordalaması nedeniyle alt silindirli güçlü bir dinamo olan CHP şimdilerde tek silindirli pancar motoruna dönderilmiştir.
Sonuç olarak hiç tereddütsüz Kılıçdaroğlu’na oy vereceğiz. Ama bu oy veriş sadece lokal bir tedavidir. Kalıcı tedavi, Atatürk’ün devlet kuran CHP’sine dönmesi ile mümkün olacaktır. Bu karar verildiği taktirde CHP tek ve en güçlü partisi haline gelecektir.
İYİ Parti CHP’nin fabrika ayarlarına dönmesi için çok büyük destek vermektedir. Ama tabi ki bunu ancak gerçek Atatürkçüler anlayabilir.
Kılıçdaroğlu yanlış bir ideoloji içerindeki küçük çıkarcı toplum kesimlerinin lideri olmaktan vazgeçerek, Türk Milletinin devletini kuran Atatürk çizgisindeki CHP’nin lideri olmayı hedeflemelidir.
Bu sayede Türkiye’nin ve hem de  gönüllerindeki cumhurbaşkanı olmayı kolayca başaracaktır.