Uykusuz gecelerin sabahında gözüm kulağım televizyon ve gazetelerde.

Kahramanmaraş depreminde ölü sayısı kırk bini geçti. 
Yüzbinlerce insanımızın yaşadığı binalar, kibrit çöpünden yapılmış gibi bir anda yerle bir oldu.
Hepimizin ortak kanaati, devletin AKP tarafından yeterince koordine edilemediği yönündedir. Yıkılan binaların altın kalan depremzedeleri kurtarmak için ilk iki günde müdahalede geç kalındığı düşüncesi oldukça yaygın bir kanaattir.  
Artık depremde yıkılan yıkıldı, ölen öldü.
Yıkıntı altında kalanlardan kurtarılabilenler kurtarıldı, kurtarılamayanlar göçüp gitti.
Günler geçip gittikçe, iş makinaları ve kamyonlar depremde yerle bir olan şehirlerin enkazlarını kaldırmak için çalışmaya başladı.
Her kepçe operatörü aracının kepçesini enkaza yanaştırırken, kurtarılmadığı için ölen veya ilk anda ölen bir vatandaşımızın cenazesine zarar vermemek için çok dikkatli kullanıyor olmalılar.
Türkiye’de yapıların depreme dayanıklı olmasına dair yasal mevzuatlar yeteri kadar güçlü olsa da , kimi inşaatı yapanlar, ruhsatlandıranlar, kontrol edenler, etmesi gerekenlerinin ihmali veya suiistimali neticesinde binlerce insanımız depreme dayanıksız yapılar yüzünden ya öldü, ya sakat kaldı ya da yaralandı.
Bu saatten sonra sanırım konuşması gerekenler bilim insanları ve yasalara uygun kararlarıyla adli personel olmalıdır.
Ben buradan Marmara bölgesinde yaşanacak olası bir depreme dikkat çekmek istiyorum.
Uzun yıllar yaşadığım İstanbul’un Avrupa yakasını çok gezdim. Olası bir depremde İstanbul’da yaşayan insanlar için en emniyetli yer, her halde halen yaşadıkları konutlardır. Çünkü İstanbullunun deprem anında, dar sokaklara çıkıp da canını kurtulması pek de olası değildir.
Çünkü tüm sokaklar dardır ve otopark olarak kullanılmaktadır. Öyle ki binaları birbirine uzaklığı üç beş metredir veya omuz omuzadır. Dar sokaklara çıkacak bir insanın başına deprem anında mutlaka gökten bir şey düşer.
Hatta depremden sonra kurtarma araçları sokaklara girip de yıkıntılara ulaşamaz.
Yaşadığımız depremlerin sonuçlarını analiz ederken hataları siyaset üzerinden değerlendirmek yerine, ahlak ve hukuk bağlamında değerlendirmek daha makul ve mantıklı olacaktır.
Yarın Marmara bölgesinde bir deprem olduğunda birçok binanın yerle bir olacağını hem bilim insanları hem de belediyeler ifade etmektedir.
Böylesine büyük bir felaketten kurtulmanın tek çaresi, ahlaklı ve işini iyi yapan ustalar, müteahhitler ve denetim personeline güvenmektir. Devlet; İstanbul’da ve Marmara bölgesinde deprem yıkılması olası binaları, idarenin tek taraflı kararıyla süratle yıkıp yerine yenisini yapma yoluna gitmeli ve bu yıkımın giderinin bir kısmını sübvanse ederken, büyük bir kısmını da vatandaşlara çok uzun caddeli düşük kredi ile desteklemelidir.
Çoğumuz biliyoruz ki İstanbulluların deprem anında emniyetli deprem toplanma bölgelerine ulaşması söz konusu olamayacaktır. Çünkü yeteri kadar yeşil alan yoktur.
Yarın sizlere Japonya’da yaşamış, mimarlık mesleğini icra etmiş bir Türk vatandaşın Çanakkale yaptığı binadan bahsedeceğim.
Bakalım Japon mantığı ile Türkiye’de depreme dayanıklı bina nasıl yapılıyor? Ne gibi kolaylıkla ve zorluklarla karşılaşılarak yapılıyor?