Vatandaş Seyfi’yi Çanakkale’ye taşındıktan sonra tanıdım. O da benim gibi Çanakkale’ye sonradan gelip yerleşenlerden.

Ömrü devlette hizmetle geçmiş, Anadolu’nun her yerinde, ülkesi ve milleti için dağda bayırda taşı yastık, geceyi yorgan yapıp gençliğini tüketmiş bir vatanperver insan.
Çocuklarını okutup iş güç sahibi yapmanın huzur ve mutluluğunda şimdilerde köşesine çekilmiş, sevimli ve akıllı “Maya” isimli köpeği ile sabah akşam ormanlarda, zeytin bahçelerinde, kırlarda zaman geçiriyor.
Ama bizim vatandaş Seyfi kafasını devlet, ülke ve Türk Milletle bozmuş durumda.
Devletimizin hali nice olacak?
Ülkemiz nereye gidiyor?
Türk Milleti neden perişanlık yaşıyor?
Beni ne zaman görse, mutlaka önceden düşündüğü ve çözümünü bulduğu bir memleket meselesini, direk sorar ve sonra da ardından da kendi düşüncelerini büyük bir heyecanla anlatır.
İşte bu sabah ta aynı şey oldu.
O, ölümcül iki sorusunu daha merhaba demeden patlatıverdi.
Mayıs ayında seçim olursa deprem bölgesindekiler ve başka şehirlere gönderilen depremzede vatandaşlar nerede ve nasıl oy kullanacak?
Soruyla ilgili cevap ve düşüncelerimi anlattıysam da Vatandaş Seyfi verdiğim cevapların hiçbirini beğenmemişti. Kendi sorusuna kendi cevabını verdi.
“Deprem bölgesindekiler kendi bölgelerinde oy kullana bilirler. Deprem nedeniyle başka şehirlere göçenler oyunu tıpkı seçim zamanında yurt dışından oy kullanan vatandaşlar gibi oy kullanırlar.
Bundan kast depremzedelerin yaşadığı illerde yerel vatandaşların oy kullandığı seçim sandıklarının yanına deprem bölgesindeki on ilin sayısı kadar veya on ilin tamamının tek bir sandıkta oy kullanmasına olanak sağlayacak bir yöntemle oy kullanabilirler.
Vatandaşların bu sandıklarda kullandığı oyların sonuçları deprem bölgesinde yaşadığı ilin seçim sonuçlarına eklenerek değerlendirilebilir.”
Diğer sorusu ise TSK ile ilgiliydi.
Türk Ordusu profesyonelleştikçe sayıca küçüldü. Ama aynı şekilde dünyanın ve ülkemizin çok geniş bir coğrafyasında vazife yapar hale geldi. Doğal afet gibi olağan üstü şartlarda ordunun personel sayısı derhal artırılmalıdır. Peki nasıl?
Bedelli askerlik kaldırılmalı. Bütün kadın ve erkekler adı ister “ihtiyat askeri” olsun veya isterse “yedek askeri” olsun 30-35 yaşına kadar zorunlu askerlik yapmalıdır. Zorunlu askerlik süresi altı ay olmalı, bu altı aylık zorunlu askerlik  yıllar içine dağıtılarak parça parça tamamlatılmalıdır.
İhtiyat askerler yıllın belli zamanlarında deprem, yangın, heyelan, asayiş vb. veya mesleki manada devletin ihtiyaç duyduğu alanlarda eğitime tabi tutulmalı ve acil hallerde de hükumetin bir kararı ile askerlik hizmeti vermek üzere derhal görev yerine gitmeli. Görev yerine gitmeyen de belli bir ücreti ödemeli.
İkinci çözüm önerisinin bi çok cevaplanması gereken yanı olduğu açıktır.
 
BADİ VİLAYETLER
Vatandaş seyfiye bir öneri de beden olsun dedim.
Türkiye’deki her vilayete başka vilayetler “BADİ VİLAYET” olarak ilan edilmelidir. 
Her ilin coğrafyası, yerleşim yerin sayısı, nüfusu, ticari ve ekonomik özellikleri dikkate alınarak BADİ İLLER belirlenebilir.
Mesela Konya’ya; Diyarbakır, Kütahya, Kastamonu Badi İl olarak belirlenirken,
İstanbul’a; Gaziantep, Adana, İzmir, Ankara, Samsun, Bursa “Badi İl” ilan edilebilir.
Badi iller her ilin ihtiyaçlarına göre planlarını yaparken kendi aralarındaki koordinasyonu da sık sık prova ederek eksikliklerini giderebilir. Bu işler içinde devletten veya özel sektörden emekli olmuş asker, polis, yöneticiler, ustalar vs. görevlendirilebilir.
Bu düşüncemizin ve çözüm önerimizin elbette ki fayda ve mahsurları da olabilir. Bir düşünce olarak ifade etmiş olayım.
Allah her şeyden evvel bize liyakatli, ahlaklı ve sorumluluk sahibi yöneticiler ve siyasiler nasip etsin.