Konuyu belirledim,

 
Kurgusunu yaptım,
Senaryomdaki kişiliklere  isimler verdim.
Sonra yazmaya başladım
Kalem bende, güç bende ya…
Şahsiyetler kalemime yalakalığa başladılar…
Hepsi benden rol bekliyor, benden güç alıyor ve güçlü olmak istiyor.
İsteklerini yerine getirmek için ruhlarını satıyorlar.
Onlar, bir A-4 kağıdı ile sınırlı dünyalarında adları yazılan şahsiyetlerdi ve güce tapıyorlardı.
Neticede bir film senaryosuydu benimkisi.
Güçleri kalemimin ucundaydı.
O zavallı şahsiyetler, kendilerini yaratan senaryo yazarı olarak benim kölelerimdi.
Senaryodaki dirayetli ve güçlü şahsiyetler, elimdeki silginin yumuşak ucuna dayanamayacak kadar zayıftı. 
***
Kaleme aldığım birçok öykü ve senaryonun tanrısı bendim.
İstediğim karaktere can veriyor, oluşturduğum karakterin ahlaklı, şerefli ve onurlu bir kahraman, ya da rezil bir insan halinde yaşamasına ben karar veriyordum.
Her öykünün, romanın veya senaryonun heyecan verici olması için mutlaka bir kaçanın, mutlaka bir kovalayanın, bir iyiye karşılık bir kötünün olması şarttır.
Eğer öykülerde zıtlık yoksa o öykü okuyucunun ilgisini çekmez, tatsız tuzsuz bir yemeğe dönüşür.
Öykü, roman ve senaryo yazmaya karar verdiyseniz, kurgunuzu daha en baştan yapmalı ve yazıma öyle başlamalısınız.
Kurgusu bozuk, kişi sayısının çok olduğu eserlerde konuyu toparlamanın, kişilerin rollerini tam olarak yapmalarının da olanağı yoktur.
***
Şimdi gelelim gerçek hayata.
İnsan olarak ömür kurgumuz yaradan tarafından kader olarak belirlenmiştir. Rızkımızın ne kadar olacağının en alt ve en üst seviyesi de belirlenmiştir. Hayattaki çalışkanlığımız Allah’ın bizim için belirlediği rızktan ne kadar alacağımızı da belirler ve bunun oranını biz kullara teslim eder. Ama serveti ve zenginliği verip vermemek onun elindedir.
Allah “ilmi isteyene, serveti istediğime veririm” diyor.
Şimdi oturup düşünelim; sahtekâr ve üçkâğıtçılar, devleti soyanlar, kul hakkı yiyenler neden zengin oluyor?
Neden dünyadaki Müslüman devletlerin yöneticileri genellikle çok zengin oluyor? Kendileri lüks ve şatafatla hayat sürerken yönettikleri halklar açlık ve yokluğa mahkûm oluyor?
Yarım asırlık ömrümün bana ifade ettiği şudur;
Halkı, devletini ülkesini soyarak servet edinenlerin ne ailelerinin ne de kendilerinin abat olduğunu görmedim. Çoğu kere acılar içinde ömür tamamladıklarına şahit oldum.
Ne diyelim?
Allah ne verirse helalinden versin.
 
Ben Allah’ın bana yazdığı kadere razıyım.
Ama ömrümü ve aklımı kimseye emanet edemem. Hiçbir güçlünün veya makamın yazacağı senaryonun figüranı olamam.
Ben sadece Allah’ın ayetlerine, devletimizin beni ilgilendiren kanunlarına, Türk Milletinin gelenek ve göreneklerine uyarım ve itaat ederim.
Aklım; İslam’a ve Allah’a inanmamı, ülkemin ve Türk Milletinin Atatürk’ün yolundan giderek selamete ulaşacağını söylüyor.
Ya sizin aklınız, size ne diyor?