Halk, artan fiyatlar karşısında çaresiz.

Dar gelirlinin, asgari ücretlinin hali harap.
Marketten iki şey almanın maliyeti üç yüz- beş yüz lirayı geçer oldu.
Semt pazarlarında sebzenin meyvenin yanına yanaşılmıyor.
Çanakkale’de yaşamamıza rağmen sebze meyve ateş pahası. Mutfakların demir başı kuru soğan ve patates aldı başını gitti.
Ev kiralar ha keza öyle.
İki sene önce iki yüz bin lira civarında olan 1+1 evlerin satış fiyatı milyon liraları geçti
 İki bin üç bin liradan aşağı kiralık ev bulmak mümkün değil.
Çarşı pazar gezerken görüyorum.
Çanakkale de dükkânlar birer birer kapanıyor.
Bitpazarı, Çanakkale’nin açık hava AVM’si olmuş. Buradan alış veriş yapan insan sayısı günden güne artıyor.
Düşünün ki tüm bu ekonomik kriz şartlarında asgari ücretli ve dar gelirli bir insansınız ve okula giden çocuklarınız var.
Çocuğunuz beğendiği kıyafeti, ayakkabıyı, basit bir isteğini ha deyince alamayacak kadar çaresizsiniz. Doğru dürüst cep harçlığını dahi vermiyorsunuz.
Çünkü sizi çaresizliğe mahkûm ediyorlar.
Çünkü, cebinize helalinden giren paranın alım gücü, artan fiyatlar karşısında değer kaybediyor.
Bu durumda olan aileler huzurlu olur mu? Mutluluğu yakalaya bilirler mi?
Önümüzde seçimler var.
Olasılıkla ekonomik durumu güçlü olanlar, ekonomik sıkıntı çekmeyenler milletvekili olmak için sıraya girecekler. Büyük paralar harcayacaklar.
Devleti yönetmek üzere milletvekilliği yarışına girenlere seslenmek istiyorum.
Çocuğunun, torununun beklentisine ve isteklerine cevap veremeyen aile reislerinin büyük sıkıntılar ve acılar çektiğini hissedebiliyor musunuz?
Asgari ücretlinin, tek maaşlı ailelerin ne sıkıntılar, ne acılar çektiğini tahayyül  edebiliyor musunuz?
Yoksulluk nedir? Açlık nedir? Ay sonunu getirememek nedir biliyor musunuz?
Gurbete okumaya giden üniversiteli  gencin ailesinden yeteri kadar harçlık gelmediğinde hangi şartlarda okumaya çalıştığının empatisini yapabiliyor musunuz? Hangi bedeller ödeyerek okumaya çalıştığını veya kaç öğrencisinin parasızlıktan okulunu terk ettiğini düşünebiliyor musunuz?
Halkımız, yoksulluk kazanında kavrula kavrula insanca yaşamanın ne demek olduğunu unutmaya başlamışken, bir eli yağda bir eli balda bolluk içinde hayat sürenler; yoksulluğu, çilekeşliği hayat bellemiş halka yığınlarına insanca yaşamanın ne olduğunu öğretmezler mi?
Devletin Gayri Safi Milli Hasılasından büyük payları alanlar bellidir. Haksız ve adaletsiz paylaşıma dur demek şarttır.
Geçim derdine çare bulacak; ahlaklı namuslu, doğruya doğru yanlışa yanlış diyecek kadar cesur ve özgür siyasetçileri bizzat halkın kendisi belirlemez ve seçmezse, yıllardır içine düştüğü yoksulluk girdabından kurtulması mümkün müdür?
Milletvekilinin kim olacağına halkın iradesinin karar vermesi yerine, partilerin lidere endeksli dar kadrolarının karar vermesi, milletvekillerinin halktan ve halkın çıkarlarını korumaktan yana tavır almalarını güçleştirmektedir.
Söylenenler ve yaşananlar odur ki; siyaset kaygan zeminde yapılan buz pateni gibidir. Çıkar sağlama peşindeki kaypak kişilerin eline geçmiş siyaset dünyasında ayakta kalmak ve siyaset yapmak kolay değildir.
Altta kalanın canı çıksın prensibi daimi geçerlidir.
Bu istikamette Türk siyasetinin manifestosunu siyaset üstadı Rahmetli Demirel’in belirlemiştir.
Onun bu sözü üzenine ne desek boştur.
“Dün dündür, bugün bugündür.”