Her halde Mustafa Kemal paşam yaşasaydı ve bugün Atamla karşı karşıya gelseydim eminim ki bana şunları anlatır ve nasihat ederdi diye düşünüyorum.

 Aşağıdaki yazılar Atatürk’ümüzüm Nutkunun başlangıç ve son kısmında geçen konulardan esinlenerek kaleme alınmıştır.

19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyleydi; Osmanlı Devletinin birlikte hareket ettiği devletlerle birlikte Birinci Dünya savaşında yenilmişti. Osmanlı ordusu memleketin her yerinde yıpranmış şartları ağır ateşkes anlaşması imzalanmıştı. Ordunun elindeki silahları ve cephaneleri alınmaktaydı.

Düşmanlarımız memleketimizin her yerini işgale başlamıştı. Memleketimizde düşman işgaline karşı çeşitli cemiyetler kurulmuş olsa da Yunan Ordusu İzmir’e çıkartılmıştı. İstanbul’da bulunan Rum Patrik hanesinde memleketin her yerinde çeteler kurmak ve idare etmek için MAVİ MİRA HEYETİ’ni kurmuştu. Ermeni Patriği de Mavi Mira ile birlikte hareket ediyordu. Üzücü olan ise düşmanın ekmeğine yağ süren Kürt Teali Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti, İtilaf ve Hürriyet cemiyeti, Sulh ve Selamet cemiyetleri de memleketin hayrına olmayan düşmanca  işler içindeydi.

Hele de İngiliz Muhiperi Cemiyeti çok enteresandı. İngiltere’nin Osmanlıyı korumasını isteyenler kurduğu bu dernekte kimler yoktu ki? En üzücü olan şey Osmanlı İmparatorluğunun padişahı ve yer yüzünün halifesi ünvanlı Vahdettin,  Damat Ferit Paşa, İçişleri bakanı Ali Kemal gibiler vardı. Bu derneğin başkanı da her halde Rahip Frew idi.

Osmanlı Devleti’nin kurtuluş çarelerinde anladığım kadarıyla üç türlü çözüm düşünülüyordu.

Birincisi İngiliz himayesini istemek,

İkincisi Amerikan mandasını istemek,

Üçüncüsü de bölgesel kurtuluş çetelerine başvurmaktı.

İşte bu şartlar altında Samsun’dan Anadolu topraklarına ayak basar basmaz aldığımız karar “ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak” oldu.

İşte bizde böyle yaptık ve çok büyük bir kurtuluş savaşına ardı arkası kesilmeyen devrimlerimizi peş peşe gerçekleştirmeye başladık.

Sonuçta da tüm emperyalist devletlere diz çöktürerek Türk Milletinin özgürce yaşayacağı bağımsız Türk Devletini kurduk.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek Türkiye’de, anavatanımızda birlik ve beraberliğimin parolasını, “yurtta sulh cihanda sulh diyerek” barışın ve demokrasinin işaretini belirledik.

Ama gelin görün ki Anadolu’da Türk Milletine rahat vermeyeceklerdir. İç ve dış düşmanlar yukarıda anlattığım cemiyet ve derneklerin kalıntıları devletimizi zayıf düşürmek milletimizin birlik ve beraberliğini bozmak için var güçleri ile çalışmaya devam edecektir. Kürt Teali Cemiyeti uzantıları etnik Kürtçülük peşinde koşmaya devam ederken, Teali İslam Cemiyetinin uzantıları şerri ve antilaik devlet kurma için var güçleriyle çalışırken diğer ABD ve İngiltere hayranı cemiyetlerin uzantıları çeşitli kılıklarda ve isteklerle karşınıza çıkacaktır. Sakın onlarla aldanmayın.

İşte bu nedenledir ki Türk gençliğine son vasiyetim ve son nasihatim şu olacaktır.

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

   Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

  Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Değerli okurlarım…

İki gün önce İYİ Parti Çanakkale Teşkilat Başkanlığı görevine başladım. Bu koşullar altında yazılarıma devam edip etmeme konusunda iki arda bir derede kalmaktayım. Oldukça yoğun bir siyasal çalışma sürecine gireceğim. Kişilik olarak biraz hiperaktifliğimin de olması nedeniyle kendimi ve İYİ Parti Çanakkale teşkilatlarını da biraz yorabilirim.

Ama şundan herkes emin olmalı ki ben Mustafa kemal Atatürk’e ve değerlerine inanarak siyaset yapan biriyim. Siyasal olarak hiçbir akçeli makam ve memuriyet beklentim yoktur. Tek bir gayem ve siyasal hedefim vardır. Çocuklarımıza, torunlarımıza ve gelecek nesillerimize özgürce barış ve kardeşlik içinde yaşayan bir Türkiye bırakmaktadır.

Aklınıza şu da gelebilir.

Neden İYİ Parti?

İyi Parti fikir ve eylemsel olarak tereddütsüz ve ideolojik olarak kendine rehber olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun ilke ve devrimlerini ve anayasamızın değişmez maddelerini sahiplenmesi ve savunuyor olması beni İYİ Partili yaptı.

Ben AKP ile yan yana olanlarla siyaset yapmam.

Ben HEDEP ve benzeri partilerle ve onlarla  kol kola girenlerle siyaset yapmam.

Ben anti-laiklerle, cemaatçi ve tarikatlarla yol yürüyen siyasal İslamcılarla siyaset yapmam.

İşte bu gerekçelerle ben İYİ Parti’de siyaset yapıyorum.

Yaşasın Türk Milleti,

Yaşasın Atatürk düşünceleri.