Belki de, bana öyle geldi. Ne biyelim? Ne var ki, okuduğum her satırın, vardı anlamlı bir mesajı.

O mesaj, bizlere, anne babalara idi vesselam.

Sosyal medyadan alıntı ettim. Nasıl edilmez ki ayrıca bu durum?

Birçoğumuzun, yaptığından bahsediliyordu her satırında.

Eskiden yık tu böyle düşünce hali. Ne oldu ise, Milanyum’ dan, 2000’ den  sonra oldu san ki!?!..

Mesaj mı desem, gönderme mi bilemedim.. Paylaşım da şöyle geliyordu düşündüren satırlar;

“ Çocuğunuz;

– Varsın, bir çivi bile çakamasın ama dersleri iyi olsun.

– Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın ama matematiği düzgün olsun.

– Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin ama notları yüksek olsun.

– Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın ama fen lisesine gitmiş olsun.

– Varsın, ağlayan bir çocuk görünce ona gülsün ama sınıfın birincisi olsun.”

Varsınlar varsınlar. Bitmiyordu bir türlü varsınlar.. Devamı geliyordu varsınların.

 Şu varsılar mesela;

– Varsın,kendisinin fazladan harçlığı olduğu halde; kantinden simit alamayan çocuklarla alay etsin ama öğretmenlerinin gözdesi olsun.

– Varsın, başını okşayıp hatırını soran bir yetişkine dönüp “ Ya siz nasılsınız efendim?” diyemesin ama yabancı dili mükemmel olsun.

– Varsın, oyun arkadaşları olmasın ama sınavlarda “on” çeksin.

– Varsın;

– Taziye nedir, bilmesin.

– Başın sağ olsun ne demek, anlamasın.

– Geçmiş olsun kime denir, niçin denir, haberi olmasın.

– Uğurlar olsun, ne anlama gelir farkında olmasın.

– Ama karneleri süper olsun.”

Bunca varsına, varsın bayılmayalım hadi? Şahsen, kendimce diyorum; Ne kadar ilginç bir bakış açısı demedim aslında, hiçbir varsın dile getirilir iken.,

Utandım, yüzüm kızardı. Siz de öyle misiniz şuan?

Şöyle geliyordu son cümle; “Evet varsın, tek dostu olmasın ama iyi gelir getiren bir mesleği olsun.”

Aklıma, şu an şu fantastik vurgu geldi. Yalnız yiyen yalnız ölür!?!.,.

Nerede ise  her akşam evlerde geçen  diyalog;

 “Oğlum, çıkar üstünü başını, doğru derslerinin başına.

– Kızım, öğrenemedin gitti şu işi, hafta içi sokak mokak yok.

– Ne gezmesi sen önce ödevlerini bitir.

– Oyun mu gelmeyeyim yanına!

– Geçen dönemin berbat karnesini unuttuğumu sanma!

– Birazdan tek tek bakacağım ödevlerine.

– Yavrum, bıktım ama her akşam ders çalış demekten…

– Şu odanın hali ne küçük bey?”

Bunların devamı da var.. Düşünür isek, neler ekleriz daha.

Ev, ev değil, evler sahi ne hale dönüştü böyle?

Yaşam koşulları mı bizi bu ale getirdi.. Yok sa, ısrarcı şekildeki, gözlemciliğimiz mi, bizi bu hale getirdi?

Çocuk ne yapsın?.. Çocukluğunu yaşayamadıktan sonra?

Oysa ki, şunlar ne de önemli..

“Elinin neye yatkın olduğu, gönlünün neler arzuladığı, dilinin neye uyumlu olduğu, gözlerinin zevki..

Sayayım mı daha, çünkü sayılanlar vardı daha da...

“Hangi oyunlardan hoşlandığını, Neleri “merak” ettiğini, Arkadaşları ile en çok hangi oyunları oynadıklarını, Hangi oyunlarda başarılı olduğunu, Futbolla ilgisini, basketle arasını, satrançla havasını hiç merak ettiniz mi acaba?” diye sıralananlar mesela..

Bir de, böyle düşünmek gerek artık..

Çocuk, çocukluğunu yaşamalı, tıpkı bizler gibi.

Bir daha çocuk olmayacak ki hiçbir çocuk..