‘Dünyanın gözü kulağı, dün Ankara’daydı’ denilse, sanırım yanlış olmayacak. ABD’nin tüm tavırlarına karşın, Rusya’dan sevkiyat gerçekleşti, S-400’ler Türkiye’ye ulaştı.

Ayrıntılar diyerek, çokbilmişlik yapmayacağım. Dün, canlı yayınlarda, S-400’leri taşıyan uçakları izledik ekranlarda. İçimizden içimizden gururlandık belli ki. Şahsen keyfim pek yerindeydi benim. Öyle ya, güvenlik ve savunma şart. Hele ki günümüz bu dünya şartlarında.  
Savunma Sanayii Başkanlığı: "Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi Projesi kapsamında Başkanlığımız ile Rosoboronexport/Rusya Federasyonu arasında imzalanmış olan sözleşme kapsamında S-400 sistemi teslimatının ilk aşaması bugün Ankara’ya inen ilk uçakla başlatılmıştır.” Diyerek duyurdu son dakika gelişmesini.
 Haber Ajansları flaş geçtiler bu bilgiyi sonrasında da denilenler; “Sisteme ait parçaların teslimatlarına önümüzdeki günlerde devam edilecek, sistem bütünüyle hazır olduktan sonra ilgili makamların belirleyeceği şekilde kullanımına başlanacaktır."
Bilindiği üzere, Türkiye’nin bu savunma sistemine kavuşmaması için ne senaryolar yazıldı. Öyle dendi, böyle dendi, yaptırım gibi vesaire tehditler. Ne oldu? Türkiye’nin istediği oldu.
Dün Başkent gündemine göz atar iken, haber ajanslarının kaleme aldığı pek çok haber metninde; “Türkiye’nin hava ve füze savunma ihtiyacının karşılanmasına yönelik tedarik edilen S-400 Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sisteminin birinci grup malzemelerinin Ankara'ya getiren AH-124-100 kodlu Antonov uçağın burnu açıldı. S-400 sistemlerinin parçaları Murdet Askeri Havaalanında aktarım işlemleri başladı.” İfadesi ile dile getiriliyordu gelişmeler.
Baştan da dedim ya, Sadece bizlerin değil, dünyanın gözü kulağı Ankara’da, Türkiye’nin bu önemli savunma sistemindeydi. İnsanın bu arada, şöyle diyesi geliyor; “Gözü olanın gözü çıksın…”
Abonesi olduğumuz İhlas Haber Ajansının servis ettiği pek çok haberde geçiyordu peşi sıra, detaylıca bilgiler.
Dikkatle okuduğum bir haberde; “S-400 sevkiyatındaki RA-82013 kodlu ikinci Antonov iniş yaptı” denilerek paylaşılıyordu sevkiyata dair detaylar. Canlı yayınlarda da üçüncü uçağın geldiği ve burnu açılan uçaktan üsse indirilmeye başlayan S-400 parçalarından söz edildi gün boyu.
Ne yalan söyleyeyim, belki de sizler gibi dakikalarca bu anları izlerdim ekranlardan. Aklıma ilk körfez harekâtı geldi bu anlarda,  90’ lardan. Saddam’ın ülkesini vuran ABD uçakları ve CNN ‘ in canlı yayında yaşanan o savaşı yayınlaması.
Nereden nereye… Muhtemeldir ki, dün de dünya Türkiye’nin ısrarla edindiği savunma sistemine odaklandı ekranların başında.
 
Türkiye’nin hava ve füze savunma ihtiyacının karşılanmasına yönelik tedarik edilen, teknoloji harikası S-400 Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sisteminin birinci grup malzemeleriydi gelenler. Dahası ise önümüzdeki günlerde.
Edindiğimiz bu sistemi, Ankara'ya getiren RA-82013 Antonov uçak tam olarak saatler 12.30'u gösterirken iniş yaptı, varış noktasına.
Ankara hareketliydi dün. Asker ve sevkiyat için görev alan tüm unsurlar.  Başkente ulaşan  S-400 hava savunma sistemi malzemelerini getiren ikinci uçaktı, saat vererek bahsettiğim Antonov RA-82013 kodlu bu tayyare.
Yer;  Ankara Mürted Askeri Havaalanı. Saatler 12.30'u gösteriyor.
 Daha önceden denildiği gibi, tam da günüde ulaştı ilk sevkiyat. Yani, 12 Temmuz 2019’ da.
 S-400 hava savunma sistemi parçalarının ilk sevkiyatıydı bu gelen uçaklardaki yük.
Savunma Sanayii Başkanlığının, konu ile ilgili açıklamasından söz etmiştim ya,  başta. Benim en çok dikkat kesildiğim ve şu an yeniden tekrar edeceğim kısım, son satırda geçendi.
Yani hayli vurgulu, anlayanına da denilebilecek şu ifade; “Sistem bütünüyle hazır olduktan sonra ilgili makamların belirleyeceği şekilde kullanımına başlanacaktır"
BİR DİKKAT ÇEKİCİ ÇIKIŞ.
‘Sözcü Aksoy’dan…’
Böyle diyorum çünkü, S-400 sevkiyatı süre dursun, Başkent Ankara’dan yükselen bir sesi işittim. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aksoy’dan ‘kıta sahanlığı’ açıklaması geldi dün.
"Derin bir bilgisizliğe veya kasıtlı çarpıtmaya dayanan bu asılsız iddialar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır"  denilerek kaleme alınan spotta yer alıyordu, merak uyandıran ifadeler.
Hemen her gün aralıksız Başkent gündemine göz attığımdan, dün yine tekrar ettim göz atma işlemini. Başkenti bir güzel gözaltına alıyorum her Allahın günü.
Dikkat kesildiğim S-400 Sevkiyatı haberleri dışında, şu haber de öyle böyle dikkatimi çekmedi ey dostlar.
İHA’ dan geliyordu detaylar. Kaleme alınan bahsedeceğim o haberde;
“Kıta sahanlığına ilişkin iddialara cevap veren Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Hükümetimizin, Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığımızda uluslararası hukuktan kaynaklı meşru hak ve çıkarlarımızı koruma konusundaki kararlılığı tamdır” şeklindeki sözleri yer buluyordu.
Malum, bahsedilen bölgede yine birilerinin gözü var biz tarafından, yani Türkiye eliyle süren çalışmalarda. Sanırım, bu konuda da aynı sözü edeceğim; “Gözü olanın, gözü çıksın”
Peki ya, dünkü haberde yer bulan o sözler, neden edildi? 
Delirseniz, tam şekliyle bahsedeyim haberde geçen cümlelerden.  Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, kıta sahanlığı ve Adalar ile ilgili basında yer alan bazı iddialara ilişkin sorulan soruya cevap verirken ediyordu sözlerini.
Soru üzerineydi denilenler. Ve Sözcü Aksoy’ un verdiği tarih bana çok şey anlattığından, aklıma direk Çanakkale geldiğinden, ayrı bir dikkat kesildim sözlere.
Merak etmeyiniz. Anlatıyorum denilenleri ve bahsi geçen o şanlı tarihi. Sözcü Aksoy tam olarak şöyle diyordu;
 “Son dönemde bazı basın organlarında ‘Türkiye’nin 18 Mart 2019 tarihinde Birleşmiş Milletlere verdiği bir mektupla 92 bin kilometrekare kıta sahanlığı ile bazı adaların egemenliğini kaybettiği’ şeklinde temelsiz iddialara yer verildiği görülmektedir.
Derin bir bilgisizliğe veya kasıtlı çarpıtmaya dayanan bu asılsız iddialar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır.” 
Ne vakit, ilgimi bir şeyler çekse, içinde mutlaka bir detayda Çanakkale’yi yakalıyorum. Buyurun işte, Şanlı Deniz Zaferimizin tarihi. 18 Mart 2019  
Bu tarihte dillenen iddiadan bahisle geliyordu Sözcü Aksoy’ un dahası sözleri. Ve şöyle diyordu kendileri;
“Hükümetimizin, Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığımızda uluslararası hukuktan kaynaklı meşru hak ve çıkarlarımızı koruma konusundaki kararlılığı tamdır. Bu itibarla, kıta sahanlığımızın dış sınırlarına ilişkin tutumumuz 2004 yılından bu yana uygun vesilelerle BM nezdinde kayda geçirilmektedir. Milli bir devlet politikası olan bu tutumumuzda herhangi bir değişiklik yoktur.”
Bu sözler için de içimden geçen sözü edeceğim müsaadeniz ile. Diyeceğim ki: Hey maşallah…