Ülkenin gergin, kişilerin kaygılı, piyasaların endişeli, meclisin beklemeli,umutların puslu, insanımızın açlığını giderince her şeye rağmen umutlu, Çanakkale’nin yağışlı, havanın soğuk, TRT AVAZ etki

 
 
                               RUHLARIMIZI  YIKADIK,  AMA…!?
 
                               Ülkenin gergin, kişilerin kaygılı, piyasaların endişeli, meclisin beklemeli,umutların puslu, insanımızın açlığını giderince her şeye rağmen umutlu, Çanakkale’nin yağışlı, havanın soğuk, TRT AVAZ etkinliğinin hazır  olduğu akşamda Bir Dirilişti Çanakkale…!
                               Terörün boyut değiştirdiği, devletin varlığı ve geleceğinin,  duyarlı kişilerde  endişe yarattığı bir zamanda  moral  değerler açısından nasıl bir rahatlama, duygularda nasıl bir gevşeme, gerginliklerin gülümsemeyle, nasıl bir  umuda dönüşmesini görmek için yaşamak gerekti. TRT AVAZ, işgali âdet haline getiren itilâfçıların,  Çanakkale’yi terk- edişlerinin 101.yılında düzenlediği konserle, milli duygularda Çanakkale’yi ve tüm ülkeyi televizyon ekranlarında buluşturdu, coşturdu…
                               İzleyici  grubu kalabalık olan İÇDAŞ’ın  sahnenin düzenlenmesi, saz ve ses takımlarının yerini alması, canlı yayınla Türkiye’mizi buluşturması; yönetmenin işareti, sunuculuk  yapan kişinin tok sesi,  fon müziği eşliğinde buluştu. Kahramanlık türkülerinin her birinin  arasına,  sunuculuk yapan kişinin anılar yerleştirmesi; hem dikkat yoğunlaşması hem  o günkü yaşanılanları canlı tutması, zihinsel anlayış içinde duyguların yaşanmasına neden olurken, zaman zaman gözyaşıyla anlam kazanması; Suriye’de ve terörde şehit düşenlerimize  şahit olanlar tarafından yapılacak en güzel destekti…
                               Sunucunun, bir anlatımında yer alan aşağıdaki anı; izleyicileri hem duygulandırmış hem düşündürmüş hem de biz izleyenlere, bu coğrafyayı bırakanların yaşadıklarının muhasebesini yaptırmış ve göz yaşı döktürmüştü…
                              İşte, o anı:
                                    Balıkesir’de Ali Şuuri İlkokulu karşısındaki boşlukta, beş altı yıl öncesine kadar, eski ayakkabı tamircisi vardı. İkinci aralık, ikinci dükkânda kır, pala bıyıklı bir ihtiyar çalışırdı: Cevdet Dede (Alkalp).
                              Bir akşam üstü dükkânın önünde çay içerken konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı.
                             “Rahmetli babam Hafız Ali, Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. Onu hiç tanımadım.. Bir fotoğrafı bile yoktu. O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, Kuvay-i Milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş…Yokluk.. Kıtlık.. Sıkıntı…  Çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti. Ama anam (Adeviye), benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta her bir yere gidişte yanıma gelir;
-Oğlum ben pazara gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha..!
-Ben teyzenlere gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha..!
-Ben komşulara gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha..!
-Ben mevlide gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha..!
                              Annem, babamı bekledi durdu. Büyüdüm, dükkan açtım. Annem gene her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler;  “Baban gelirse beni hemen çağır ha!” diye eklerdi. Aradan yıllar geçti, anacığım ihtiyarladı. Gene hep değneğini kakarak, yanıma gelir; “Baban gelirse beni hemen çağır ha!” diye tembihlerdi.
                              Günü geldi ağırlaştı, ölüm döşeğinde bizimle helâlleşti;  bana iyi baktınız, hakkınızı helâl edin, dedikten sonra, tekrar  bana döndü, yavaşça:
                              Baban gelirse, ona “annem hep seni bekledi, de.” dedi:. Birden irkilerek doğruldu kapıya doğru gülümseyerek; “Hoş geldin... Hoş geldin!” diyerek, ruhunu teslim etti...!? ”
 
                              Cepheye giden Türk erkeğinin ya şehit ya gazi olma beklentisiyle,  cepheye gideni bekleyen Türk kadının;  erkeğinden, çocuğundan haber alamayıp, şehit olmasını bilmesine rağmen,  gelecekmiş ümidiyle “BELKİ”lere yanması ve sona geldiğinde ruhunu teslim ederken bile sevgi, aşk denen duygunun sönmeyişi, yeri geldiği zaman beklemesini bilen, halk ağzıyla tadı-tuzu yerinde olan Türk kadının vefa duygusunun bir simgesi sayılmalı, bu anı...!?
                               Sahnede, TRT korosu tarafından seslendirilen türküler, şarkılar ve sololarla desteklenen özel söyleyişlerle, fona yansıtılan savaş alanlarıyla, Çanakkale cephesinde “ ben sizlere ölmeyi emrediyorum” diyen Miralay Mustafa Kemal’in
“Bombasırtı” vakası’ndaki söylemlerinin verilmesi, ayrı bir zevk ve ayrı bir mesaj örneğiydi.
 
                               Kişilik modellerinin kaybolduğu, ahlâki değerlerin tartışıldığı, evrensellik  içinde demokrasi ve hukuk gibi değerlerin her geçen gün aranılır hale geldiği bir ortamda milli değerlerle moral bulunması, uzun yıllardır açlığını çektiğimiz, birlik ve beraberliğin bir müjdecisi gibiydi, ama neden bu kadar geç kalınmış, neden bu kadar bu değerler hem toplumsal, hem bireysel hem de eğitimsel yönden hafife alınmıştı diye sorgulamak  da bizim hakkımız olmalıydı..!?
                               Atatürk, gençlere bir söyleminde:
 
                               “Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça, kendini bulacak ve kendine güven duyacaktır.” sözünü, söylenen türkülere fon teşkil  eden karelerde Atatürk ve silah arkadaşlarının verilmesi; birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz, anayasal umutların, baba-yasal söylemlerle kesildiği günler içinde yeni bir umut, yeni bir gün, yeni bir birleşme; bu tarih ve coğrafyadan başka yaşama şansı olmayan, birbirimizi sevmekten ve birlikte yaşayıp-kabullenmekten başka çaresi bulunmayan bizlere tekrar bir diriliş, yeniden hatırlanış oldu Çanakkale… 
                              Gecenin coşkulu geçmesi, sona gelindiğinde ayrı bir heyecan yaratması; yanımda, önümde, arkamda oturan izleyicilerin bazı yorumlarını da dinlemekten geri bıraktırmıyordu bana… Neymiş, efendim; şimdiye kadar yapılan TRT’nin bu tür etkinliklerinde neden bu gurur ve duygu verici resimlerin, söylemlerin ve türkülerin,  Atatürk kavramının ve Arif Nihat Asya’nın  şiirleriyle bütünleşen güzel bir etkinliğin bu güne kadar verilmeyip de güncel hâl olan evet mi hayır mı gibi kamuoyu yoklamasının bir  etkisi mi acaba…?! denilmesini,  “öküz altında, buzağı aramak” olduğunu düşündüm de, insanız işte, böyle şey olabilir mi diye kısa bir zihni karışıklık yaşadım, ama gecenin heyecanını yaşamaktan da geri kalmadım…
                              Program, tüm sanatçıların salondaki Çanakkaleliler ile birlikte ‘Türkiyem’ türküsünü söylemesi ile sona erdi.Yüzlerce  Çanakkaleli ellerinde bayraklarımızla programa eşlik etti.
                              Ruhlarımızı yıkadık, ama  bu dirilişin umutsuz olduğumuz şu günlerde, umuda yelken açarken; Atatürk’le birlikte olmayı gurur  bilen Çanakkale’ye, milletimize, geçmişte kırgınlık, dargınlık, umutsuzluk, yaşatarak;  bu birliğin sürekliliğinin,  “eğitimsel, devletsel, vatansal, bayraksal ve milletsel” anlayış içinde her zaman vurgulanması varken, neden münkir ve münafıklara fırsat verdik  ki ..?!
                            Ruhların yıkandığı, bir diriliş olan  Çanakkale’den herkese sevgiler…