Kemalizm özü itibariye tam bir devrimdir.

Devrim, normal koşullar içerinde gerçekleşen bir olgu olmadığından mutlaka devrimi başlatacak bir katalizöre ihtiyaç duyar.

Türkiye’de devrimin sahibi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Müslüman dünyayı modern batıyla bütünleştirecek yegâne demokratik devrim, Kemalizm’dir.

Kemalizm, sadece siyasal bir devrimde değildir.

Kemalizm; ekonomiden, toplumsal yapıya, kültürel yapıdan, düşünce yapısına kadar toplumu kökünden sarsan ancak toplumu bir bütün olarak kavramaya çalışan bir iradenin adıdır.

Kemalizm özü ve anlayışı ve kurgulanması itibariyle, bir modernite devrimi ve ideolojisidir.

Ancak Kemalizm masa başında düşünülmüş, tartışılmış ve akabinde de sahada uygulamaya geçilmiş bir dogmatik ideoloji de değildir.

Kemalizm; muhafazakarlığın, yani statükonun karşındadır.

Ama aynı zamanda burjuvazinin eseri de olan liberalizmin de eşiti ve dengi değildir.

Hele de arkasında komünizm saklı sosyalizmin uzantısı ve destekçisi hiç değildir.

Kemalizm Kemalizm’dir.

Kemalizm, öncelikle biz Türklere ve sonrasında da özgürlük peşinde koşan anti emperyalist uluslara has bir ideal ve ideolojidir.

Ne yazık ki Müslüman dünya yöneticileri, Kemalizm’in insani ideallere ve muhasır medeniyete giden demokratik hedefini tam olarak idrak edememiş, etmek istememiş, despotik tek adam rejimi olarak yaşamanın tavizsiz savunucusu, ancak bir o kadarda Kemalizm’in düşmanı veya karşıtı kesilmişlerdir.

Kemalizm özü itibariyle 1923 -1938 yıllarında başarıyla uygulanmış, sanayisinden, ekonomisine ve toplumsal dönüşümüne kadar her alanda etkili olsa da ne yazık ki birey bazında, bireyin ruhuna tam olarak erişememiştir.

Ne yazık ki Atatürk’ten sonra gelen devlet adamları, devlet kadroları ile münevver kesim, Mustafa Kemal Atatürk’ün “toplumsal ve devletsel boyutta Kemalizm” anlayışını, yani sosyolojik, hukuksal, ekonomik ve yönetsel bağlamda elde ettiği başarıları, sürdürememiş bireyler ulaştıramayarak akamete uğratmışlardır.

Atatürk’ün sağlam temellere oturttuğu Kemalist devlet yapısını daha ileriye götüremedikleri gibi Kemalizm’in sürdürülebilirlik açısından ikinci ve en etkili safhası olan bireysel hak ve özgürlükler safhasını hayata geçirememişlerdir.

1945 sonrası ABD’nin dayatması sonrasında zoraki demokrasiye geçiş safhasında, Kemalizm’in başarıyla hayat geçirdiği bir çok stratejik endüstriyel üretim tesislerinin kapısına kilit vurularak, geleneksel tarım toplumu anlayışına geri dönülmüştür.

Türkiye, Atatürk döneminde hızlanan üretim toplumundan tüketim toplumuna doğru savrulurken, devlet ve toplum yapısı yine emperyalist ABD’nin  etki ve tesiriyle ve yine  ithal sosyolojik ve psikolojik propagandanın etkisiyle Türkiye  Cumhuriyeti Devleti’nin Kemalist temellerinin altı oyulmaya ve yok edilmeye çalışılmıştır.

Türkiye şayet bu günlere yıkılmadan ve yok olmadan geldiyse bunun ana sebebi, hâlâ ve şiddetle yok edilmeye çalışılan Kemalizm’in sayesindedir.

Ancak bu sayendeliğin sahibi bizatihi Türk halkıdır.

Atatürk’ün arkasına saklanarak yan gelip yatan, sözüm ona Atatürkçü geçinen tüm anlı şanlı makamların ve şahsiyetlerin Kemalizm’e veya diğer adıyla Atatürkçülüğe katkıları, kuru bir laf ebeliğinden öte bir şey değildir. Atatürk’ün mirasını yiye yiye yükselen makam sahipleri ile sözüm ona Atatürkçü aydın geçinen burjuvazik entelektüel kesim, yarı aydın olmaktan öteye gidememiştir.

Kemalizm bugün hâlâ geçerli akçeyse bunun nedeni halktır.

Türk halkı estetik bir felsefi anlayışla Kemalizm’i bireyselleştirerek aklıyla, ruhuyla ve duygularıyla bütünleştirmiştir.

Kemalizm  en büyük kaybı her askeri darbeden sonra yaşamıştır.

Şekilcilikten ve nakarattan öte gitmeyen bilimsellikten yoksun içi boş “bireylere dayatmacı” NATO sonrası askeri ve burjuvazi Kemalizm anlayışı,  bireye ulaşan, bireyin ruhunda ve duygularında kendisine kapı aralayan dini çevreler karşında özellikle yoksul ve eğitimsiz halk katmanlarında gerilemiş ve adeta düşman gibi görülmeye başlanmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bağnazlığa ve yobazlığa dur demesi için, akli imanı geçer akçe haline getirmesi için kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, yıllar içinde siyasal partilerinde etkisi ile dinci yapıların anti Kemalist üslubuna sahip çıkan zihniyetlerin tesiri altına girmiştir.

Şunu kimse unutmamalı ki;

Kemalizm’in yaşamasının en önemli şartı; hukukun üstünlüğü, laik anlayış ve gelir dağılımdan eşitliktir.

Gelir dağılımının ve adaletin yok edildiği bir safhada, yoksul halkın temel ihtiyaçlarına cevap veremeyecek olan Kemalizm anlayışı, zaten Kemalizm’e karşıt olan siyasal dinci çevrelerince kolayca alaşağı edile bilmektedir.

Türkiye’de bugün için Kemalizm’in ağır hasar almasının arkasında yatan bir diğer neden ise Kemalizm’i yeterince anlayıp özümseyememiş zayıf siyasal lider ve siyasal burjuvazik kadrolarıdır.

İster devlet yetkilisi ve isterse sıradan vatandaş olsun Kemalizm’i yaşatmak isteyenlerin en dikkat edeceği husus; üretimi tetikleyen, demokrasiyi, adaleti ve laisizmi önceleyen ve sahip çıkan siyasal anlayışa iktidar yolunu açmak ve da desteklemektir..

Aksi taktirde Türkiye demokrasiden süratle uzaklaşarak anti demokratik bir düzene doğru savrulacaktır.