?Anadolu insanının bayramı; gurbette olan çocuklarıyla, yaşadığı yerde, büyüdüğü ve büyüttüğü evde, oturduğu sofrada buluşmasıyla başlıyor.

Bayram kelimesinin getirdiği anlam yükü, tüm dünyada aynıdır, duygusallığın getirdiği sevinç ile düşünselliğin getirdiği eleştirel bakış her ülkenin yaşayış biçimini oluşturur… Bizdeki bayram,  kendi kültürel yapımızın içinde  kendimizi  buldururken, “milli ve dini” bayramlarımız birbirini bütünler… Bu  bütünlük;  ailesel, çevresel ve toplumsal anlayışımızın bir yansıması olarak, milletimizin varlığı, devletimizin anılırlığı, aranırlığı,  güvenirliği ve sürekliliği olarak, karşımıza çıkar…
Bayramlar birliğin,  beraberliğin unsuru ise (ki öyle); buna  neden devamlılık kazandıramıyoruz, bayram bitince neden yapılan  hatalar  tekrarlanıyor, geçmişteki yanlışlıklar devamlı günlük sohbetlerde güncelleştiriliyor ve can sıkılıyor, sonra da küslükler, kırgınlıklar yıllar-yılı devam ettiriliyor…?!  Anadolu’da bu anlayıştaki kişiler;  çağ değişmesine rağmen, Allah’ın affettiği yerde, kullar affetmeyi  unutuyor, ibadet ederken “hiç bunları”  yaşamamış   gibi  “huşu içinde” bulunabiliyor..!?   
İşte,  buralarda bir yanlışlık (çifte davranış ) yaşanıyor ki,  Anadolu  insanın  iç yaşantısında;  sohbetlerde çocuklarının  geldikleri noktayla, mal varlıklarıyla veya  yaşantılarındaki parasal harcamalarıyla  “ hava atma, övünme” şekline dönüşüyor ki, bayramlar bile bu çirkin söylem ve davranışlara engel olamıyor…! 
Bayram kelimesini tüm yazarlarımız kullanırken, Can Yücel’in  bayrama bakış açısını  sizlerle paylaşmak istedik.
Nefes almak bayramdır meselâ; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni
kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
En acıktığın
anda dumanı tüten bir somunun köşesini
bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara
düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede
üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle
okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış
ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son
taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda
karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi,
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta
ölebilmek
bayram..
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.”
 Bayramda Anadolu’da, ülkemizde, tüm Türk ve İslâm dünyasında bizlerin, herkesin birbiriyle kucaklaşarak, bayramlaşmayı gerçekleştirmek için, içimizdeki birikintilerden kurtulabilmek,..  Paranın, unvanların geçici amaçlarını bir kenara elimizin tersiyle itebilmek… Bayramların dinî, millî ve toplumsal yapısını içimizde sorgulayarak, tamamlayıp geçmişte yaşanan olumsuzlukları hatırlamaktan ve hatırlatmaktan kendimizi alabilmek, şart olmalıdır…
 Anadolu’da bayram yaşanıyor, ama ya ŞEHİT ailelerimizde…?!  Onlar, bayramı mezarlıkta toprağı düzelterek, yıkık evlerinde göz yaşı dökerek;
“halısı hasır, döşeği çul,
oğlu şehit, torunu yetim, gelini dul” olarak kutluyorlar...
Ateş düştüğü ve  duyarlı olan herkesi yakıyor… Bu yakınmaların son bulması, ülkemize ve milletimize “yalanların söylenmediği, yanlışların yapılmadığı, aldatılmaların ve ŞEHİTLERİN son bulduğu bayramlar dileğiyle; KKTC’den SEVGİLERLE…” (gazetevitamin.com)