Kendimi ikna etmeye çalışıyorum.

 
Ama ikna edemiyorum.
Kendimi kandırmaya çalışıyorum.
Ama kandıramıyorum.
Bunca güvensizliğimin nedenlerini düşünüyorum.
İlk aklıma gelen sebep eski bir asker olmam.
Acaba eski asker olmamdan mı kaynaklanıyor?  Diye kendime soruyorum.Aldığım cevap evet olabilir diyor.           
Çünkü çatışmanın, bombanın, silahın, yaralanmanın, ölümün, ülkeden sürgün edilmenin veya kaçmak zorunda kalmanın canlı şahidiyim.
Saddam’ın Halepçe katliamından sonra Irak’tan ülkemize kaçan insanlar şahit oldum.
Asker olup da çatışmaya girmeyen hemen hemen yok gibidir. Çatışmanın silah seslerinin, yaralanmaların, ölümün, şehit cenazelerinin insana verdiği acının bizzat yaşayanı ve şahidiyim.
Bunca şahitlikten sonra bir çok siyasinin gerçeklerden ve gerçeklikten uzak ütopik fikirleri ile, batının dayatmalarıyla, Atatürk’ün muazzam şekilde kurduğu devletin kurucu değerlerinden ve  toplumsal huzurdan tavizler vererek ülkeye demokrasinin gelmeyeceğini biliyorum.
Var olanı parçalamak işin en kolayıdır.
PKK’nın, Hüdapar’ın, FETÖ’nün, diğer sağ ve sol örgütlerin, ayrılıkçı etnik yapıların, cemaat ve tarikatların anti laik isteklerine evet diyerek bir ülkeye demokrasi ve barışı getirebileceğini sanmak ve buna inanmak benim nazarımda ya ahmaklıktır veya bile bile ihanettir.
İşte bu ahval ve şartlar altında bıçak kemiğe dayanmadan herkesi uyanık olmaya ve 14 Mayıs seçimlerinde kullanacağı oyu Atatürkçü ve gerçek vatanperver partilerden yana kullanmalarını öneriyorum.
Ama şunu da bir kere daha açık açık ifade edeyim.
Evet ben bugün için İYİ Parti’den yana tarafım. Bu partinin Çanakkale İl yöneticisiyim.
Ama emin olunuz ki bu parti içerinde, Çanakkale örgütünde ve takip ettiğim İyi Partili karar verici siyasetçiler arasında yukarıda bahsettiğim değerlere aykırı hareket edenlere rastlamadım. Elbette ki İdris Naim Şahin’in aday gösterilmesinden de rahatsızım. Bu parti içerinde FETÖ’cü çıkarsa elbette ki parti yöneticilerine de hesap sorma cesaretini demokratik hak olarak kendimde görürüm.
 
Bunca lafın özü şudur.
 
14 temmuzdan sonra olasılıkla CHP tarafından yeni bir anayasa gündeme getirildiğinde mevcut anayasanın başlangıç kısmının ve değişmez maddelerinin içinin boşaltılacağını tahmin ediyorum. CHP’nin anayasa değişsin korosuna AKP, HDP, DEVA ve Gelecek Partinin de katılacağını ve bir oldu bitti ile sivil bir anayasa kisvesi altında Atatürk Türkiye’si , Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti  yerine  anayasanın değişmez maddelerinin etrafından  dolaşarak anayasanın delineceğini ve YENİ TÜRKİYE devleti kurulacağını düşünüyorum.
 
Olasılıkla da anayasadan çıkarılacak Türklük ve Türk Milleti kavramı yerine Türkiyelilik, Atatürk’e ve Atatürkçülük yerine ABD’nin dayatması ile neo-liberallerin, açılımcıların, FETÖ ve PKK’nın ve diğer aşırı sol örgütlerin cemaat ve tarikatların hoşuna gidecek ideolojisiz bir anayasa ortaya konacak ve olasılıkla da şayet mecliste kökten değiştirilemezse halkın oyuna sunulacaktır.
 
Bu düşüncemi ilk defa dile getirmiyorum.
Bu endişeli düşüncemi yıllardır dile getiriyorum.
Babacan’ın, Kılıçdaroğlu’nun ve Yeni CHP’nin, AKP’nin ve Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun ve elbette ki HDP’nin aynı istikamette yıllardır söylem ve eylemleri ile düşüncelerimi destekler mahiyette adımlar attığını ancak güçleri yetmediği için ideallerini gerçekleştiremediklerini ama niyet ve isteklerini dile getirmekten de geri durmadıklarını da yıllardır izliyorum.
 
Ne yazık ki AKP’nin MHP eli ile ülkeyi getirdiği demokratik durum çok hiç de iç açıcı değildir. İnsanlar bunalmış, gençler umudunu yitirmiş, ne olursa olsun da AKP ve MHP iktidardan gitsin konumuna gelmiş veya getirilmiştir.
İşte bu şartlar altında kendini Atatürkçü, ulusalcı görenlerden, kendini Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi görenlerden, “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyenlerden isteğim, uyanık olmalarıdır.
 
Bu çekinceler ekseninde oylarını Kılıçdaroğlu’na verseler de milletvekilliğinde oylarını İYİ Partiye vermelerini öneriyorum.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanlığına Erdoğan’a oy vermeyi düşünenlere de milletvekilliğinde oylarını İYİ Partiye vermelerini öneriyorum.
 
Umarım ve inşallah yanılmam ama Türk milletinin Atatürk yolunda yegâne can simidi, İYİ Parti, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’dur.
Aksi taktide dediğim endişeler gerçekleşirse bu topraklarda Türküm demek adeta suç haline gelebilir.
Türk Ordusu yerine Türkiye Ordusu, Türküm demek yerine Türkiyeliyim demeyi, kendi kurduğumuz devletimizde Türküm diyemeyeceğimizi de aklınızdan çıkarmayınız.
 
Diye bilirsiniz ki iyide Türkiye’nin Alevi, Sünni, Kürt Türk sorunlarına nasıl çare bulacağız diye de düşüne bilirsiniz.
 
Öncelikle yargıda tam bir bağımsızlığı sağlayarak, yargıda adaletli temin etmeliyiz.
Gelir dağılımında acilen adaleti sağlaya biliriz.
Ülkenin ekonomik yapısını Atatürk’ün kurtuluş savaşı sonrası bütün izm’lerden arınmış olarak ortaya koyduğu ve uyguladığı karma ekonomik sistemle süratle düzeltebiliriz.
Eğitimde eşitliği sağlamalıyız.
Tarım ve hayvancılığa acilen önem vermeliyiz.
Ar-ge çalışmalarına ağırlık vererek yaşadığımız yüz yılın parlayan yıldızı ülke olabiliriz.
Savunma sanayiden elde edilen tecrübe ve bilgi birikimini süratle sivil sektörde de kullanabiliriz.
Nereden buldun yasası ile haksız servet elde edinmenin önüne geçebiliriz.
Diyanet İşleri Başkanlığını Atatürk’ün kuruş amacına uygun hale getirebilir cemaat ve tarikatların laik devlet düzenine müdahalesini engelleyebiliriz.
Köy Enstitülerinin tecrübelerinden yola çıkarak gençlerimize yeni umutlar ve yetenekler kazandırarak ülkemizin sürdürülebilir bir gençlik kalkınmasının önünü açabiliriz.
Kürt sorununu Kürtlüğü inkâr ederek değil son Osmanlı Meclisi Mebûsan’ında kabul edilen MİSAKI MİLLİ SININIRLARIMIZA sahip çıkarak Irak ve Suriye kuzeyinde kalan sınırlarımız dahilindeki bu vatanın gerçek evladı olan insanları emperyalizmin elinden kurtararak Türkiye garantörlüğünde geleceğe güvenle bakmalarını sağlayarak başara biliriz. Tıpkı Kıbrıs Türklerinde başardığımız gibi.
Türkiye bunu başaracak imkân ve kabiliyetlere sahiptir.
Yeter ki siyasi irade buna karar versin.
 
Şu anda dünya emperyalizmi bizimim sözde aydınlarımız, kimi siyasetçilerimiz, basını ve iş dünyası ile Türkiye’yi parçalayacak sosyolojik, siyasal ve anayasal değişikliklere zorlamaktadır. Emperyalizmin tuzağına düşmemek lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu değerlerinden taviz vermemek lazımdır. Atatürk’ün ölmeden önce son siyasi rötuşlarını yaparak Türkiye için en geçerli anayasal anlayışı yok etmemek lazım.
 
Aksi taktide Türkiye Yugoslavyalaşacak ve parçalanacak hale gelecektir.
 
Siyasal moderniteden ve millilikten taviz vermeden her şeyin üstesinden gelebiliriz. Yeter ki rüşveti, yolsuzluğu ve adam kayırmayı bir kenara bırakalım.