Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmanın en dikkatimi çeken hususlar şunlar olmuştur;


“Kurduğumuz güçlü altyapı ve tesis ettiğimiz özgürlük iklimi ile horlanmış, ötelenmiş, ötekileştirilmiş, elitler tarafından sistemin dışına itilmiş toplum kesimlerine özgüven ve cesaret kazandırdık.
Tek parti faşizminin cumhurla cumhuriyetin arasına ördüğü kalın duvarları yıkmakla kalmadık, milletle devleti yeniden biz kucaklaştırdık.”
Bu iki düşünceye de şiddetle itiraz ediyorum. Kabul etmiyorum. 
Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Osmanlı’da demokrasi mi vardı?
Türk Milleti, Atatürk önderliğinde kendini yok olmaktan ve esaretten kurtarmadı mı?  
Batmış, parçalanmış, yağma edilmiş Osmanlıda, cepheden cepheye sürülen Türk insanı değil miydi? Açlığa yoksulluğa ve zulme katliamlara uğrayan Türk insanı değil miydi?  
Türk insanını vatansız koymak isteyenler düşmanla iş birliği yapanlar değil miydi?
Dünya ve alem bilir ki Anadolu’da, Samsun’da bir avuç insanla başlayan kutsal isyan, Türk Devletinin kurulmasına sebep olmuştur.
Yeni devletimiz büyük bir devrimle, yeni bir anlayışın ve modern zihniyetin temeller üzerine inşa edilmiş bir hayat anlayışının planlı eseridir.
Eğer bu beyanatta ifade edilen “tek parti faşizmi”, Atatürk’ün bizzat idare ettiği CHP’li tek partili yılları kastediyorsa gerçekten büyük bir yanılgıdan bahsetmemiz gerekir. Çünkü Atatürk’ün idaresindeki CHP, bağnazlığı yok eden, demokratik laik sosyal hukuk devletinin temellerini oturtan, modern Türkiye’nin eğitiminden sanayisine, tarımından, sanatına, dilden, giyim kuşama toplumsal yaşamın ve zihniyet devrimini gerçekleştirmiştir.
2023’de yüzüncü yılını kutlayacağımız cumhuriyetin temelleri, Atatürk ve kurduğu CHP sayesinde atılmıştır. Atatürk ve yönetimindeki CHP, halkla cumhuriyet arasına asla kalın duvarlar örmemiş, halkın idaresini yüksek duvarlı saraylardan alıp bizzat sokağa, halkın özgür iradesine teslim etmiştir.
Bugün Sayın Erdoğan’da dahil şimdiye kadar Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olmaya gayret eden bütün siyasi partilerin başkanları, o tek parti faşizmi denilen demokrasiye geçişin özgürlüğünün vermiş olduğu haklarla devleti yönetme haklarını elde etmişlerdir.
Atatürk Türkiye’sinin yarıdan fazla ömrüne bizzat şahidiyim. Atatürk’ün kurduğu ve Atatürk’ün bizzat idare ettiği CHP’nin inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin halkı sosyal hayattan asla horlanmış, ötelememiş, ötekileştirmemiş, elitler tarafından sistemin dışına itilmemiş bir toplumda yaşamış canlı şahidim.
Hatta yıllardır Sayın Erdoğan’ın idare ettiği Türkiye’de yaşadığım hayatı Allah bir daha bize yaşatmasın diyecek kadar da hayattan bezdirilmiş bir insanım.
Son yirmi yılda toplumun hızla ayrıştığını, devletin tüm kademelerinin siyasallaştığını, ordumuzun komuta heyetlerinin tasfiye edildiğini, bir çok seçme sınavları yapılmasına rağmen, binlerce insanın haklarının yenildiğine, liyakatin ve hakların ihlal edildiğine, yandaşlığın prim yaptığına, yargının siyasallaştığına tarikatların eline geçtiğine şahit olmadık mı?
Liyakatin yerine cemaat, tarikat ve AKP yandaşlığının esas alındığına  basın yoluyla şahit olmadık mı?
Ne yazık ki şu anda içinde yaşadığımız ülkenin idare ediliş şekli, bireysel ve basın özgürlükleri, sosyokültürel ve ekonomik hayatı AKP ve yöneticilerinin ve yöneticilerin atadığı kadrolarının gelişmişliği, hayat anlayışı ve zihniyeti yapısı seviyesindedir.
Bende dahil milyonlarca insan Atatürk’le Cumhuriyetle ve Cumhuriyeti kuran Atatürk idaresindeki CHP ile birlikte kapılarda kul olmaktan kurtulduk. Eğer bugün milyonlarca insan belli mevkilere ve seviyelere geldiyse, cumhuriyetin kendilerine sağladığı olanaklar dahilinde bileğinin hakkıyla aklının hakkıyla bir yerlere gelmiştir.
AKP döneminde ise ne yazık ki bu sosyal çarklar tersine dönmeye başlamış, liyakat ve işi ehillik teslim etme anlayışı baskılamaya başlamıştır.
Toplumumuzun ve devletimizin son yirmi yılda yaşadığı onca yıkımlara rağmen, onca travmalara rağmen  ülkemizde yaşanan büyük gelişmelerin kaynağı hala Atatürk’tür ve hala onun kurduğu sistemdir.
Beni çok daha fazla üzen diğer bir husus ise; Sayın Erdoğan’ın “Tek Parti Faşizmi” olarak itham ederek suçladığı CHP’li yıllara şimdiki CHP yöneticilerinin sessiz kalmasıdır.
Başkası sahip çıkmasa da Tük insanı ve Türk gençliği atasına ve onun bıraktığı eserlere, devlet ve ülkesine sahip çımaya devam edecektir.
Nokta.