Seferberlik olmuş, koşmuştur cepheye. Ardında; anasını, babasını, çocuğunu, dahası çiçeği burnundaki gelini bırkamıştır Mehmet...


Denilmiştir ya yakılan türküde;  Kimimiz Nişanlı, kimimiz evli.
Evliler için edilecek söz çok, peki ya nişanlılar?..
Üstelik, sefeberlik öncesinde, anası nişanlamıştır oğlunu, yüzünü dahi görmediği köy kızı Ayşe' ye, Fatma'ya, Zeynep' e belki de..
Vatandır tehkilede olan, ezandır, Şanlı bayraktır.  Hiç döşünmeden gayrısını, cepheye koşmuştur Mehmet...
Çanakkale öyle bir yerdir ki, eli sevdiğinin eline bir kez olsun  değmemiş, dahası nişanlısının yüzünü bile görmemiş  Mehmetlerin diyarı.
"Bu bayram sablahı şunu düyürdüm komutanım. Şehit olmadan evvel bir kez görebilmiş olsaydım nişanlımın yüzünü?!"
Böylesi bir cümle kurmuş Mehmet.. Dalgın dalgın,y sablah  ezenı okunur iken taaruzdan önce, bir bayram sabahı.
'Cepheden Cepheye Anılarla, Münim Mustafa' isimli eserde bu ve benzeri ifadeleri işitmiş Münim Mustafa' nın, kitaplaşmış  birçok anısı vardır. Tavsiye ederim, okuyun mutlaka.
İnanıyorum ki, Çanakkale denince, içiniz ayrı bir kavrulacaktır o anılardan haberdar olduğunuzdan.
Çanakkale TürküsüNde geçen ifadeler, azda olsa bahsediyor Çanakkle' nin hayli önemli bir başka gerçeğinden.
KALELERİ kadar, düşman karşısında etten duvar olmuş yiğitleri vardır bir de.. Geçilmezliğinin çok nedeni vardır...
Çanakkale türküsünde adı geçenlerin kimi evliydi, kimi de nişanlı...
Kimi doktor du, kimi daha tıp öğrencisi.. Muallimi de vardı, Mesleği asker olanı da.. Asker olup  vatanı koruyabilmek, ezan susmasın, bayrak hep dalgalansın göklerde dye,  cepheye koşan kınalı kuzuları da çoktu Çanakkale'nin...
Biriciğini vatana kurban eden analar, peşin peşin kınalamıştı saçını, avcunu, öyle uğurlamışta Çanakkale'ye belki de tek evladını..
Çanakkale' ye koşanların, kişisel özelliklerinden sıyrılıp, omuz omuza oluşturdukları milli birlik, yenilmez bir ruh oluşturmuştu. Adı: ÇANAKKALE RUHU.
Bedrin Aslanı gibiydi her biri, düşman karşısında kapısı olmayan, geçit vermeyen bir kale gibiydi adeta, göğsünü siper etmişti, ardındaki silah arkadaşına.
Hani görürüz ya ieski fotoğraflarda, o günün savaş mecbuasında. Giysileri paramparça olmuş, vücudu adeta İmanla sırhlanmış yiğitleri..
Gördüğünüz fotoğraflarda, üzerlerindeki giysileriyle değil, yüzlerindeki buruk tebessümleriyle gördüklerimiz var ya, işte onların hepsi birer Çanakkale Aslanı..
Kimi nişanlı kimi evli.. Dahası, aynı siperde silah arkadşları, baba ve oğullar.. Kardeşler hatta, biri ağabey, diğeri küçük kardaş.
Çanakkale destanın şehri. Çanakkale Cumhuriyetin önsüzü.. Şanlı Kutuluş Savaşına uzanacak yolun başlangıcı.. 
Her birinin yüreğinde tarifsiz bir  cesaret, beyinlerinde vatana sadakat. Aşkı tek, derdi tek.Vatan ise söz konusu, gerisi teferruat.
Düşman kurşununa kafa atarcasına, Şehitlik şerbetini içmeye koşanların coğrafyasıdır kısacası Çanakkale.
Çanakkale Ruhu ile donanmış Mehmetler; Düşmanın karşısında durdular. Düşmanı karşılarında durdurdular...
Boğazda başlayan geçilmezliği, bir avuç  diye tabir etitğimiz, her karış toprağa şehit kanı ile bulanmış yarımada da  da sürdü..
Etten kale oldu Mehmet, güle oynaya şahadete koştu.
Tek bir amacı vardı, Çanakkale asla geçilmeyecekti.
Kimisi nişanlı, kimisi de evli Mehmet, amacına ulaştı.
Kefensiz düştü yurt toprağına, Çanakkale Geçilmedi…