Balkanlarla ilgili son yazımızı, yukarıdaki başlıkla noktalamak istedik.

 7 gece, 8 gündüz yaptığımız gezide gördüklerimizi, yaşadıklarımızı, anılarda bıraktıklarımızı hem ülke hem şehir olarak zihinlere nasıl yerleştirdik, insani olarak ilişkilerimiz nasıldı ?  Bu sorulara cevabımızı sosyo-kültürel bakışımızla vermeye çalışacağız, biraz objektif, biraz mukayeseli, biraz mizahi…! 
Çanakkale’den çıktık yola, selâm verdik sağa-sola, hadi gezimiz hayrola dedik, sabah İpsala’dan geçtik, Kavala’ya… Kavala kurabiyesiyle beraber Kavalalı Mehmet Ali Paşa zihnimize takıldı, 
(1769 - 1848) Osmanlı İmparatorluğu'nun Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa bugünkü Yunanistan'ın Kavala kentinde dünyaya geldi. Napolyon'un Mısır'ı işgaline karşı Osmanlı tarafından Mısır'a gönderilen orduda görev aldı ve kısa zamanda komutanlığa yükseldi. Vali Hüsrev Paşa'ya karşı düzenlenen ayaklanmadan yararlanarak 1805'te Mısır valisi oldu. http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=3548 
Kavala’da doğduğu-büyüdüğü ev müze halinde. Havanın sıcaklığı, tepedeki evi gezmemize izin vermedi. Kavala’da kafelere gidince masanıza hemen bir sürahi su bırakır garsonlar, bir zamanlar bizde Körfezdeki-Akçay’da yapılırdı, ne güzel bir gelenekti, Kaz Dağlarının ne hoş soğuk suyuydu o…
Selânik; Abdülhamid’in dört yıl göz altında bulundurulduğu, Türk’ün ATASINA kavuştuğu, gizemli yer… Küçük İzmir derler adına… Makedonya’da Ohrid, Üsküp, Kalkandelen-Harabi Tekke ve STRUGA… 
1978-1980’li yıllarda Yugoslavya iken, Yavuz Bülent Bakîler’in, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, Ülkü Tamer’in Türkiye adına ŞİİR gecelerine katılıp da okunan şiirlerin ideolojisinden kavga ederek, “ Üsküp’ten Kosova’ya ” adlı eserin ortaya çıkmasına neden olan STRUGA…!
Enver Hoca’nın memleketi Arnavutluk… Arnavutluk’ta Tiran… Yollar iyi, manzara Balkanlar’da tartışılmaz, Arnavutluk – Tiran’da bir dostu yoldayken feysbuktan aramak, haberleşmek ve Ethembey Camii önünde buluşmak… Tiran Üniversitesi’nden Xhemile Abdiu’nun cömert çay ikramına bir grup yol arkadaşıyla katılmak, Tiran’ın Pazar yerini gezmek, Tiran hakkında rehberin bilgilendirmesine ilaveler yapmak…
Karadağ’a yola çıkma, akşam yemeğini Podgoica’da Ramada Otelde yemek ve lüks konaklama odalarına yerleşmek… Bu odalarda bizim Kağan’nın keyfine diyecek yok, yataklar üstünde taklalar mı, perendeler mi, amuta kalkmalar mı !?.. Çocuk olmanın, sevdikleriyle gezmenin, güven altında olmanın tadı ve zevki başka olsa gerek…!  Dedesini, komşu ilçeye babası götüreceğim dediği zaman heyecandan uyumaz, sabahı zor ederdi, Bilâl Usta’nın yolda devamlı su kaynatan, 10 kişilik arabaya 13 kişi binen eski ve bakımsız olduğu için adına TAKA denilen modeli belirsiz arabasına binmek için…
Devirler değişti, yollar, tüneller, köprüler değişti, arabalar değişti de, zaman zaman ülkemizde esefle şahit olduğumuz “ haset duygular, tuvalete gidildiğinde şifon çekmemeler” bir türlü değişmedi. Balkanlar’daki bir gözlemimi hemen yazayım mı ?  Genelde Türkiye’nin dışında tuvaletlerde TAHARET musluğu yok, ama KOKU da yok; bizde TAHARET musluğu var, KOKU çok…!? yorum sizin… 
Ramazan ayında sorulara cevap verenlerden biri aşırı taharetlenmenin orucu bozacağı üzerineydi... Oralarda aklıma ilk gelen mizahi düşünce; Balkanlar’da oruç tutanların, taharetten orucunun bozulmayacağıydı, bana katılır mısınız !!??.. bilmem…
Sabah kahvaltısı otelden, hizmet otobüsten, himmet rehberden, gezmek bizden… Nereye, rehberin himmetinde, tur firmasının zimmetinde KOTOR ve BUDVA… Aman Allah’ım bu ne güzellik, bu ne turizm, bu ne kalabalık, bu ne yorgunluk, bu ne sıcaklık; arabaya ve otellere yerleşince bu ne rahatlık... Otobüsün en yaşlısı biz, en genci Kağan ve 13-14’lük yol ağabeyleri Özgür’le kardeşi… Otobüste uyuma yarışmalarının birincileri… Bir de üniversiteli genç kardeşler…
Gezilen yerlerde yorgunluk var, ama dargınlık yok, hepimiz zaman zaman tünellerden geçiyoruz…!
Görülen yabancılarda, yemek yenen restoranlarda ( bu kelime genelde böyle yazılmış, imlâsı bu), kalınan otellerde bir nezaket var ki… Sahi, biz neden unuttuk bu nezaketi…? Balkanlar’da karın açlığı, göz tokluluğu; bizde karın tokluğu göz açlığı mı artmış acaba?!
Günler, gezilen yerler, güzellikler, yorgunluklar, anlatımlar çoğaldıkça; hafıza daralıyor, unutkanlıklar başlıyor, yeni yerler, bir önceki yeri hafızadan siliyor, müthiş bir bencillikle kendi öne geçiyor… Biz Adriyatik denizine doğru yol alıyoruz, zamanında Osmanlı’nın karşısına geçen İtalya’yı, şimdi biz karşımıza alıyor, Hırvatistan’da DUBROVNİK’E giriyoruz… Şehir içi gezi ve yakın mesafelerde Kiliseler, büyük Katedralleri görüyoruz, hemen gözümün önüne sık aralıklarla yapılın camiler geliyor, ister-istemez mukayese yapıyor insan, bu sıklık neden diye… Dini anlayışa karşı durmamız veya karşı olmamız ne mümkün ? hayır… Biz biliriz ki, “ insanın fiziki yapısını BİLİM, ruhi yapısını DİN oluşturur…” bunu da bu anlayıştan hareketle yorumluyoruz… Lâik anlayış içinde herkes istediği şekilde mukayese yapıp yorumda rahatlaması, düşünsel yorgunluğunu gidermesi de kendi becerisiyle orantılıdır…
Hırvatistan’dan çıkış, bizi Bosna-Hersek’e girişimiz var, dar yollardan ve yakın sınır kapılarından…Ülkeler küçülmüş, Yugoslavya bölünmüş, coğrafya sessizleşmiş… Otobüsteki sessizliği zaman zaman rehberimiz Asil Bey’in soruları bozuyor: “ güvercinler, neden kiliselere gelmez” diye. Hemen gırgırına (arada bir biz de argo kullanalım dedik) Müslüman oldukları için diyecektim ki, rehberin ciddi cevabı “ şarap kokusundan hoşlanmadığı, kiliselerin önünde devamlı akan suyun (şadırvanın) olmadığı” şeklindeydi. Gezileri hoş hale getiren de arada bir de olsa konu dışı bilgilenmelerdir. 
Saraybosna, Mostar ayrı bir kültür, Türkçe konuşanlar, alış-veriş yaparken siz gardaş deyip ucuz satış yapanlar, lokanta ve otellerdeki lezzetli ekmekler…Sırbistan’a girerken, üzerinden geçilen Drina köprüsü ve nehri, hatırlanan;
Drina Köprüsü/ İvo Andriç eseri
Bu eser İvo Andriç'in en ünlü romanıdır. Birçok kez basılan bu eser 1961 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü almıştır. Eserin ana kahramanı Drina köprüsüdür. Köprünün kaderiyle aynı kaderi paylaşan insanların hayatı, gelenek ve görenekleri, inançları ele alınmıştır. Romanda köprü aracılığıyla Osmanlı Devletinin çöküş süreci ve Birinci Dünya Savaşı da anlatılmıştır.
Belgrad ve Osmanlı eserleri, Bulgaristan-Sofya-Filibe… Belgrad’da Sırplar’ın ve Ruslar’ın, Hırvatistan’da İtalyanların etkisi devam ediyor. 
Sırbistan’dan, Makedonya’ya giderken, yol boyunca Türk köyleri ve evleri…Bizim köylerimizle, evlerimizle mukayese edilmez, oralardaki köy evleri (Kuman Türkler’ine ait yerleşimlerde, Resne’de ve diğer ülkelerdeki), bizlerde villa diye kabul ediliyor ?!..
Ek bigi:
kültür    Fr. culture 
Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin. Büyük Türkçe Sözlük TDK
Balkanlar’a selâm, biz ülkemize devam diyerek, bakışımızı noktalayalım, ama ülkemizin birliği, dirliği adına NEZAKETTEN, ZARAFETTEN, HOŞGÖRÜDEN ayrılmadan… Sevgiyle kalınız…