İş hayatının kurumsallığı içerinde duygusallığa yer yoktur.

Yetki ve sorumluluklar vardır. Herkes yetki ve sorumluluğunun sınırlarında üzerine düşen vazifeleri yerine getirmek zorundadır. Kimse yapması gereken işleri  yaptığı için taktir ve taltif edilmeyi bekleyemez.
Kurumsallaşmak öyle pek kolayda değildir. Oldukça maliyetlidir. Kurumsallaşmak için; kurumsallığı anlamış, yaşam haline getirmiş zihniyete sahip  çalışanlar gerektirir. Bu nedenledir ki Türkiye’de kurumsallaşmayı başarmış özel şirket sayısı oldukça azdır. Siz bakmayın öyle dev holdinglere falan. Çoğu aile şirketi ve patron şirketi olmaktan öteye gidememiş yapılardır.
Türkiye’de en iyi kurumsallaşmanın örneği Türk Ordusudur.
Türk Ordusunu idare eden subaylar daha en başta, askerlik mesleğine adım attıkları ilk andan itibaren askeriyenin gerektirdiği tüm şartları kabullenmiştir. Asker sivil hayatın serbestliğinden, askerliğin katı ve disiplinli hayatına geçerken, büyük bir kültür şokuna maruz bırakılır. Onun için orduların fertleri  sağlam karakterli ve disiplinlidir. Kurumsallıkta otorite yetkili makamdadır. Yetkili makam sahipleri kendi mantığı içerinde söylediği ve emrettiği her şeyin tartışmasız yerine getirilmesini ister.
Çoğu devlet ve özel sektör kuruluşunda mesleki yaşam belli çalışma saatleriyle sınırlıdır. Çalışma saatleri içinde her çalışan kendine verilen görevleri yapmaktan sorumludur.  Bu sorumluluğu çalıştığı saatler içerinde geçerlidir
Birde gönüllü kuruluşlar dediğimiz SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ vardır. Çok eski çağlardan beri Sivil Toplum Örgütleri hayatın vazgeçilmezidir. Bazıları asırlardır varlığını sürdür. Cami ve kilise dernekleri, çeşitli vakıflar, hayır kurumları bunun tipik örnekleridir.
Sivil Toplum Örgütleri üyelerinin fedakarlıkları ile ayakta durur çünkü STÖ’lerde işler gönüllülük esasına göre yerine getirilir. Kimse kimseyi zoraki iş yapmaya zorlayamaz ve zorla üye yapamaz.
STÖ yöneticisi olmak kolay değildir. İyi bir idarecilik örneği sergilemek gerekir. Diyelim ki şeş kaza yönetici oldunuz, şayet bütün üyeleri aynı çatı altında ahenk içerinde tutabilme ve çalıştırma kabiliyetinden yoksunsanız, olasılıkla yönetici olduğunuz STÖ’ne büyük zarar verirsiniz.
Kişiliği gelişmemiş, “ben” egosu yüksek karakterlerden iyi yönetici olmaz.
Kifayetsiz yöneticilerin idare ettiği şirketler batar, devletler vatandaşına zulmeder, STÖ’ler kısa sürede kapanır.
Ama iyi bir kurumsal idarecinin yönetimi altında bulunan her şirket, mutlu çalışanlara ve  “mutlu kâra” neden olurken geçer, devletler mutlu vatandaşlar yaratır ve STÖ’ler de asırlarca yaşar.
Siyasi partileri STÖ içerinde kabul edecek olursak, kurumsallaşmayı başaramamış  birçok parti, kurucusunun ömrü  kadar bir ömre sahip olarak hüküm sürer.
Mesela Demirel’in Adalet Partisi, Özal’ın ANAP’ı  kurucularının ölümüyle birlikte var olan mülklerini ve parasını bitirene kadar ayakta kalmışlardır.
Bunun iki istisnası CHP ve MHP’dir. İki partide güçlü geleneklere ve ideallere sahiptir.
STÖ’lerde görev almak isteyen, siyasi partilere üye olan herkes şunu aklında tutmak ve gördüğü manzaraya razı gelmek zorundadır. Aksi taktirde o yapı içerinde aforoz edilir.
Bunun nedeni, siyasetin içindeki aşırı çıkar gruplarının varlığıdır, irili ufaklı çıkar guruplarıdır. Çıkar grupları daima kazananların yanında yer almayı yeğlerler. Yükselişe geçen bir partiye sonradan katılsalar da, servetlerini kullanarak her üye oldukları partilerde kendilerine yer açarlar.
Olasılıkla batan veya inişe geçen bir partiyi de öncelikle bu çıkar grupları terk eder.
 
Duygusallığa gerek duymadan ifade edilmesi gerekirse bu günlerde AKP düşüşe geçerken, İYİ Parti hızla yükselmektedir. İşte bu ortamda AKP’yi terek ederek İYİ Partiye geçmeye çalışanları bakalım ne kadar sıklıkla göreceğiz.
Halkın parti değiştirmesi sıradan olağan hadisedir. Genellikle halk son kertede partisini terk etmektedir. Terk nedeni ise genellikle terör veya ekonomik sebepledir.