Biri çıkıp da “iletişim nedir?” Diye bana sorsa, her halde şu cevabı verirdim; Tüm canlıların kendi türünden veya başka türden birileri ile temas kurma isteğidir.


Hayvanların insanlarla iletişimi var mıdır? Vardır.
İnsanların hayvanlarla iletişimi var mıdır? Vardır.
Bizim üzerinde duracağımız iletişim, insandan insana iletişimdir.
İletişim için kısaca şu tarifi yapmak da mümkündür.
“Karşı tarafa, kendi kişisel duygu ve düşüncelerini, kendisinin veya karşısındakinin durumu hakkında ne düşündüğünü, çeşitli mesajlarla ileteme halidir” derdim.
Peki iletişim nasıl kurulur?
Bu soruların cevabı, bilimsel olarak şu şekilde açılanmaktadır.
“İletişim, verilmek istenen mesajın karşı tarafa aktarılması için seçilmiş olan sözler, sesler ve beden dilinden oluşan bir bütündür.
Bu üçlünün iletişimin içindeki payları farklı farklıdır.  
İletişimde sözcüklerin etkisi yüzde ondur.
İletişim esnasında kullandığımız ses tonlamamızın iletişimdeki etkisi yüzde yirmi beş ile yüzde otuz arasındadır.
İletişimde en büyük güç beden dilindedir.
Beden dilinin iletişimdeki payı yüzde atmış, atmış beş oranındadır.
Kullandığımız uygun sözcüklerin, sesimizin tonlamasının ve kullanılan beden dilinin bütünü bizim iletişim kabiliyetimizin de göstergesidir.
Bu hesaplamanın en önemli koşulu, iletişimin yüz yüze yapılmasıdır.
Onun için reklamlarda kullanılan sözcükler özenle seçilir, sözcüklerin ses vurguları özel olarak belirlenir ve sonuçta sözcükleri ve sesin tonlaması ve seslendirenin beden dili iletilmek istenen mesajı doğru olarak karşı tarafa iletir.
Mesajlar bazen açık açık, bazen de üstü örtük iletilir.
İletişim ve mesaj verme sadece insanların değil aynı zamanda kurumların, işi ve işlevidir.  
İyi de bir kurumun bize ne mesaj verdiğini nasıl anlarız? Bir kurum hakkında olumlu veya olumsuz düşüncemizi nasıl belirleriz?
Seçimlere yaklaştığımız şu günlerde gelin siyasi partiler üzerinden fikir yürütelim.
Bir siyasi parti hakkında niye şöyle veya böyle düşündüğümüzün sorusuna cevap arayalım.
Unutulmamalıdır ki, siyasi partilerin kurulmasına dair esaslar devletin kanunlarıyla belirlenir.
Hiçbir devlet, halkına ve kendisine zarar verecek bir siyasi partinin kurulmasına müsaade etmez.
Hiçbir parti de açık açık devletin kuruluş esaslarını yıkacağım, devleti yeniden kuracağım diye amaçlar belirlemez ve açık açık ifade etmez.
O nedenle her partinin programında ve tüzüğünde kullanılan kelimeler kanuna uygun olmak zorundadır.
Her parti, daha kuruluş aşamasında programını ve tüzüğünü kanunlara uygun  olarak hazırlar yazar ve ilan eder.  
Yasalar gereği Türkiye’deki siyasi partilerin program ve tüzükleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzer.
Seçmenler bir partiye oy verirken, oy verdikleri partinin  programını tüzüğünü okuyarak karar vermezler.  
Seçmenler oy kullanırken, oy vereceği partinin liderine, parti liderinin hitabetine, vaatlerine ve güvenilirliğine bakar.  
Hitabet kabiliyeti yüksek, güvenilirliği yerinde olan her siyasi parti lideri, partisini tek başına iktidara sürükleyecek lokomotif görevi görse de, halkın o partiye ve o lidere karşı hâlâ doğal çekincelerinin olması da doğaldır.
O çekincelerin kaynağı, oy vereceği parti başkanının etrafına topladığı yönetici kadroların liyakati, güvenilirliği ve kişilik yapısında gizlidir.
Hangi partiye oy vereceğimizi belirleyen hususları birlikte düşünelim.
Partilerin de insanlar gibi bir iletişim dili, beden dili vardır.
Partilerin programları o partinin sözcüklerdir. Parti programlarının insanlar üzerindeki etkisi yüze onu geçmez.
Parti lider ve yöneticilerinin; partilerini tanıtırken kullandıkları iletişim dili, dilin ses tonlaması ve beden dillerinin toplamının seçmeleri etkileme oranı yüzde yirmi beş veya otuzu geçmez.
Ama aynı parti liderinin seçtiği genel merkez, il ve ilçe yönetici kadrolarının yöneticilik kalitesi, güvenilirliği ve liyakati seçmenlerin o partiyi tercih etmesindeki etkisi yüzde atmış, atmış beş oranındadır.
Partilerin beden dilinin göstergesi, parti liderince veya yetkili kıldığı kişilerce belirlenen genel ve yerel yöneticilerinin kalitesidir.
Bir partinin genel merkezinin kadroları ne kadar güçlü olursa olsun, yereldeki parti yöneticilerinin kurumsal zekâsı, kabiliyeti ve ortak akılla çalışma kültürü, o partiye seçimde kazandırır veya o seçimi kaybettirir.
Düşük profilli yöneticilerin idare ettiği partilerin iktidar olması, iktidar olsa bile halkın sorunlarına çare bulması söz konusunda olmaz.
Düşük profilli yerel yöneticiler, olsa olsa ya kukla işlevi gören yöneticilerdir veya kendisinin ve etrafındaki bir avuç çıkar grubunun menfaatlerini kollama sevdasındadır. Partilerinin içinde hizipçiliğe, parti tabanını birleştirmek yerine ayrıştırmaya sebebiyet verirler.
İnsanlarımız düşük profilli yöneticilerin idare ettiği partilerden uzak durmalarını sağlık vermek her halde aydın olmanın gereğidir.
Partizanca, ideolojik olarak düşünmeyen militanlaşmamış sevgili okurlar, haydi şimdi oturup da düşünelim bakalım;
Hangi partiye niçin ve ne amaçla oy vereceğiz birlikte karar verelim?