Çanakkale’ye ilgim çocukluk yıllarından başladı. Çanakkale Harbi ile ilgili çok hatıralar dinledim, kitaplar okudum.

Çanakkale’ye ilgim çocukluk yıllarından başladı. Çanakkale Harbi ile ilgili çok hatıralar dinledim, kitaplar okudum. Vardığım sonuç; Alparslan’la Türk Ordusu 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesi ile nasıl ki Anadolu’nun kapılarını Türklere açtıysa, Çanakkale Harbi ‘de, Anadolu’nun kapılarını batıya, batı emperyalizmine karşı kesin olarak kapamıştır.  Çanakkale Harbinin doğal devamı olan İstiklal Harbi de, Anadolu’yu iç ve dış düşmanlardan temizlenme harbidir.
Biz Türkler Osmanlı’ya isyan eden son millettik. Aslında kendi kendimize başkaldırdık.  Osmanlı Yöneticileri, devletin ve ülkenin bütünlüğünü sağlamak gayesiyle gerçeklerden kopuk, Türk Milletinden bihaber şekilde kendi saltanat ve makamlarını korumak üzere, kendilerince geçerli mantığı olan ümmetçilik ve Osmanlıcılık fikriyatıyla hareket ederek ve hatta Türklüğe, milli mücadeleye bile karşı gelerek hareket ettiyseler de, malumunuz üzere Türk Milletinin milli kalkışmasının karşısında yenik düştüler.
Ama ancak şunu da unutmamak gerekir ki Türkiye’yi kuranlar Osmanlının yetiştirdiği asker ve sivil bürokrat ve aydınlardır. Atatürk’ün “hissiyatımız Namık Kemal, fikriyatımız Ziya Gökalp” dediği iki aydınımızda Osmanlının aydınlarıdır. Onlar da fikren Atatürk’ü yetiştirmişlerdir.
Namık Kemal’in “Vatan” makalesinde ifade ettiği  şu sözler Atatürk’ün neden böyle düşündüğünün de göstergesi değil midir?
“Vatan bize kılıcımızın ekmeğidir. Daima kendimize mahsus, kendimize münhasır biliriz. Daima nefsimizden ziyade sever, nefsimizi uğruna feda ederiz.”
Zamanının en önemli sosyologlardan biri olan Ziya Gökalp’in şu anlatımı da Atatürk’ün neden Ziya Gökalp’ gönderme yaptığını ve Atatürk Devrimlerinin nedenlerini yeterince açıklamıyor mu?
Ziya Gökalp; “ Evvela hars (kültür)milli olduğu halde, Medeniyet beynelmileldir. Hars(kültür) yalnız bir milletin dini, ahlaki, hukukî, muakelevî(rasyonel), bedii(estetik) , iktisadi ve fenni hayatlarının ahenktar bir mecmuasıdır. Medeniyetse, aynı mamureye dâhil birçok milletlerin içtimai hayatlarının müşterek mecmuudur.”
Taha Parla, Ziya Gökalp’le ilgili olarak şöyle yazar; “Onun milliyetçiliği, ırkçı ve yayılmacı olmayan, eşitlikçi bir milliyetçilikti. Aynı şekilde İslamiyet’ten aldıkları da Ortodoks öğretiler değil, tasavvuftan kaynaklanan, siyasal değil ahlaksal yönelimdi ve yine toplumsal dayanışmayı güçlendirici öğelerdi.”
Atatürk’ün hissiyatımızı Namık Kemal, fikriyatımız Ziya Gökalp demesi boşuna değildir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetinin temelinde Ziya Gökalp’in sosyolojik anlayışının olduğunu ( kaldı ki ziya Gökalp’te Emile Durkheim’ın fikri devamıdır), liberal kapitalizmle, sosyalist komünizme bile isteye araya mesafe koyarak solidarist korporatist anlayışa yakın durduğu söylenebiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi ve yönetimsel anlayışı, çeşitli “izm” teorilerinin denenmesi ve test edilmesi değildir. Atatürk bizzat sahanın pratiğin düşünsel anlayışına sahipti ve hem dünyayı, hem yakın coğrafyamızı ve elbette ki vatanımızı ve milletimizi çok iyi tanıyordu. Onun için Mustafa Kemal Atatürk bizim ve ezilen tüm ulusların sönmeyen meşalesidir.
 
Bu izahtan sonra Çanakkale Harbinin tüm şehit ve gazilerine, Nusrat gemimize selam vererek Karanlık Limana bir gönderme yapalım isterim.
Karlı günler kardeleni, cennet kuşunu sunarken,
Mor süsenler unutma beni baharda kokla derken,
Karanlık Limanda Nusrat’ımın çiçekleri açarken
Yeni bir umutla doğmayı bekliyordu güneş…
 
****
Gazetelerde ordumuzun Suriye ve Irak’ın kuzeyine düzenlediği hava harekâtıyla ilgili haberleri okuyoruz. Aslında bu operasyon, bile isteye deşifre olmuş bir operasyondur. Çünkü hatırlarsanız, daha birkaç gün önce ABD'nin Erbil Başkonsolosu, Türkiye'nin Suriye ve Irak'ın kuzeyinde harekât düzenleyebileceğini açıklamıştı. Aslında bu uyarı sadece ABD vatandaşlarına değil, PKK/PYD, DEAŞ/IŞİD militanlarına da kaçın saklanın demek değil midir ki? Diyeceğim, birazda iç siyasete yönelik bir algı operasyon gibi de geldiğini söylemem yanlış olmaz sanırım.
Ama bu harekâtta olasılıkla savunma sanayimizin yeni geliştirdiği kimi silah ve mühimmatların denemiş ve koordinasyonunu da test etmişizdir. Önceleri bela kaynağımız olan bu bölgeler, artık zaman içerisinde Türk ordusu için adeta atış ve tatbikat alanı işlevi görmeye başlamıştır.
Lakin son zamanlarda bir iki, bir iki derken hemen her gün şehit veriyoruz. Bu şehitler bizim evlatlarımızdır. Evlatlarımızı boşu boşuna şehit vermemeliyiz. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’nin üzerinde Türkiye’nin mutlaka garantörlük şeklinde de olsa bir hükümranlık hakkının olması verdiğimiz zayiatların en basit karşılığı olmalıdır. 
Türkiye, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye için yeni, bambaşka, daha başka planları hayata geçirmelidir.
 
****
Bugün ki yazıma son vermeden önce gelelim hakkında bilgi vermeye.
Değerli okurlar…
Kara Harp Okulu mezunuyum. Harp Okulunda iktisat eğitimi aldım.
Piyade yarbay rütbesi ile 2002 yılında emekli oldum.
Sonrasında İstanbul Üniversitesinde AUZEF’de Sosyoloji Lisans, Milli Savunma Üniversitesinde Askeri Sosyoloji Yüksek Lisans eğitimi oldum.
Araya da Aile danışmanlığı eğitimini sıkıştırdım.
Sosyoloji bağlamında araştırmalarım hâlâ devam ediyor.
Üç şiir, bir öykü bir de araştırma alanında kitap yayınladım. Yazmaya ve okumaya devam ediyorum.
Türk Milletinden, Türk Devletinden ve Atatürk ve değerlerinden yana kesin tarafım.
Evliyim. İki çocuğum, dört de torunum var.
Bugünden itibaren hemen hemen her gün, ülke ve dünya gündemini sizler için yorumlayacak ve analiz edeceğim.