Hızla geçen günler, haftalar, alabildiğince sosyal medyadaki paylaşımlar devam ediyor.

Bize düşen Sosyal Medyadaki KİRLENMİŞ bilgiler değil, KİRLİLİKTEN ARINMIŞ paylaşımında doğruluk bulunanlarla sizleri buluşturmaktır.
Erzurmlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin (Marifetnâmenin yazarı) hocası İsmail Fakirullah’ın
“Anlayan, uzağım yakınımdır;
 Anlamayan yakınım uzağımdır!...” sözüyle aşağıdaki paylaşımlarla sizlerleyim…
 
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin İLK Açılış Töreninden
Açılış töreninin bende de bir anısı var ki, dostlara ve öğrencilerime anlatırım, zaman zaman!…
Yıl 1993 Mayıs ayı; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin ilk açılış töreni… Üniversitemizin ilk kurucu rektörü Prof. Dr. Mete Tuncoku;
Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan yardımcısı Erdal İnönü açılışı yapacaklar, ben de sunucuyum. Sayın Demirel’i anons edeceğim, Demirel önce Erdal Bey’i anons etmemi işaret ederek, gösteriyor; ben elimdeki programı uygulayarak, Demirel’i anons ettim. Demirel, ayağa kalktı, kürsüye doğru yürümeye başladı, protokol dahil, herkes ayağa kalktı, Erdal Bey de tabii !
Rahmetli Demirel konuşmaya başladı, herkes yerine oturdu, bir tek kişi ayakta o kim olabilir? Rahmetli Erdal İnönüDemirel’in konuşması bitene kadar ayakta izledi, ben de bu manzarayı hayranlıkla izledim. Konuşma sonrası açılış kurdelesi kesilecek, benim anonsum devam ediyor, geldiler, o kurdeleyi keserken, birbirine karşılıklı olan nezaketlerini-zarafetlerini görmeliydiniz…
Devlet adamlığının bu örneği, bende fotoğraflarla belgeli… O günkü Çanakkale basınında da vardır, O günkü TRT-1 haber programında da olmalıdır.
Devlet adamı olmanın zarafetini orada gördüm…”
Bu anımız okuyanlara-okuyacaklara Girne’den gitsin…
Her ikisini de rahmetle ve şükranla anıyorum. Ruh huzuru içinde olsunlar…(Hayrettin Parlakyıldız  Mayıs-1993 Çanakkale)
HANEFİLİK MEZHEBİNİN kurucusu EBU HANİFE'NİN, Müslümanlarca
KULAK ARKASI EDİLEN Fetvaları !?..
Bu konu çok önemli, her Müslümanın kafasında soru işareti, bu konuyu; dini bilgiler ve Kur’an-ı Kerim üzerine çalışanlar, bu paylaşımımızı değerlendirmelidirler.
Birinci madde için Hayrettince görüş içinde Kur’an-ı Kerim’in dilini, Prof. Dr. Ahmet Buran arkadaşımızla tartışırken; Buran arkadaşımızın  güzel ve özel söylemi içinde diyorum ki: “Allah, kelimetullah değil, lisanullahtır !..” Çünkü, O’na “Ya rabb-el âlemin” dememizin sebebi “Ey âlemlerin Rabbı olan Allah’ım!” bu değil midir? Allah, bütün lisanları bilir. Bizlerin Kur’an-ı Kerim’i Arapça okumamızın nedeni Hz. Peygamberimize duyduğumuz saygıdan gelir…
“? Arap olmayan Müslümanlar anadilleri ile ibadet yapabilirler.
 ? Bir insanının mümin olduğunu ibadeti belirlemez.
 ? Kimin cennete veya cehenneme gideceğini Allah'tan başka hiç kimse bilemez.
 ? Beşeri ilişkilerde dindarlık ölçü değildir.
 ? Namaz kıldırıp para almak helâl değildir.
 ? Din için toprak gasbetmek meşru değildir.
 ? Evlenme ve eş seçme hakkı kadının kendisine aittir.
 ? Arapça kutsal dil değildir, kutsal olan anlamıdır.
 ? Allah'ın elçileri, Allah'ın kitabına aykırı konuşmazlar.
 ? Kuran'a ve akla aykırı rivayetler(hadisler) kaynağı ne olursa olsun reddedilir.
 ? İslâmda evliya diye bir sınıf yoktur, her mümin Allah'ın dostudur.
 ? Haram para ile hayır olmaz.
 ? Zulüm yapan idareciye hediye verilmez, hediyesi de alınmaz.
 ? İSLÂM akıl ve vahiy dinidir. Aklı olmayanın dini de yoktur...(Prof.Dr. Muhammed Ebu Zehra Mısır'lı İslâm âlimi) https://ahsenokyar.com/?p=186912#:~:text=EBU%20HAN%C4%B0FE'N%C4%B0N%20M%C3%9CSL%C3%9CMANLARCA%20KULAK%20ARK
** "KÜLTÜR ANTROPOLOĞU” sıfatı verilebilen tek lider MUSTAFA KEMAL !..
Dünya tarihi bir sıfatın sadece Mustafa Kemal’e verildiğini yazar. Dünyada O'ndan başka hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır bu. Hangi sıfat mı?
Bir insan doğumundan ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır, ya çevrecidir, ya tiyatrocudur, ya sanatçıdır, ya arkeologdur, bir şeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK olduğu için dünyada; “KÜLTÜR ANTROPOLOĞU” sıfatı verilebilen tek lider de Mustafa Kemal’dir.
'KÜLTÜR ANTROPOLOĞU nedir, ne değildir? Uzun uzun başınızı ağrıtmayacağım. Hadi gelin 5 Mayıs 1935, Ahlatlıbel’e gidelim.
Ahlatlıbel, Ankara yakınlarındaki kazıların başladığı yer biliyorsunuz. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Mustafa Kemal, müzelerin açılma emrini veren de Mustafa Kemal. Ama bugünkülerde olduğu gibi açın, kazın, imza, öyle değil. Nasıl yetişmiş inanın, 25 yıllık araştırmacıyım hiç anlamadım..
Bakıyorsunuz Efes kazıları başlıyor iki kere gidiyor. Konya‘da Asar kazıları başlıyor başında. Bir de bakıyorsunuz Ahlatlıbel kazıları başlamış başında.
Toprak alıyor, ölçüyor, biçiyor. “Ya, ne yapıyor Mustafa Kemal?” diyorlar. Çankaya’ya gidiyor, Çankaya’da üç gün üç gece hiç uyumadan; uyumamak için alnına ıslak bezler koydurmuş, birilerini çağırıyor, telefonlar ediyor, bir heyecan, bir telaş...
Üç gün sonra; “Gelin, diyor Ahlatlıbel’e gidiyoruz”. Hemen geliyor, diyor ki; “Arkeologlar toplanın..”
Biliyorsunuz başlarında büyük arkeoloğumuz Zübeyir KOŞAY var. Bu Zübeyir KOŞAY’ın bire bir anısıdır.( Koşay arkeoloji, etnoloji ve filoloji alanlarında yaptığı çalışmalarıyla tanınmıştır. Cumhuriyet döneminin ilk kazılarından biri olan Ahlatlıbel kazısını yönetmiş (1933), https://islamansiklopedisi.org.tr/kosay-hamit-zubeyr
Toplanıyorlar. Mustafa Kemal heyecanla;
“Kazdığınız yer yanlış, şurayı kazmanız gerekir” diyor.
Yabancı arkeologlar; “El insaf paşam. Anladık iyi askersin, iyi devlet adamısın ama yani bu iş de bizim işimiz, niye karışıyorsun” der gibi aralarında birkaç şey oluyor ama emir büyük yerden..
Başlıyorlar Mustafa Kemal’in gösterdiği yeri kazmaya. Sonuç mu? Bütün bulgular oradan çıkıyor.
İnat uğruna, ceplerinden ödeyip kendi dedikleri yeri kazarlar hiçbir bulguya rastlanamaz.
Bunun üç gün sonrası ATATÜRK, Galip ARCAN’ın yazdığı “Sırat Köprüsü” adlı piyese davetlidir. Piyesin başında mutludur, biraz sonra sinirlenmeye başlar, bir müddet sonra bitince;
“Bana Galip ARCAN’ı çağırın!” der.
Galip ARCAN gelince;
"Bu piyesi siz mi yazdınız?" der.“
"Evet paşam, ben yazdım.”
" Hayır, bu Flor Doranj adlı Boldvilin’in aynen çevirisi. Neden bunu belirtmediniz? Hakkınızda soruşturma açtırıyorum.” diyecektir.
Buna benzer pek çok anıyı da okuyunca ne dedim biliyor musunuz? Samimi konuşacağım inanın sizlerle. Dedim ki;
“A be Atam, Boldvilin’e varıncaya kadar ne zaman okursun? Ne zaman kafanda tutarsın?”
Ve o sırada ne yaptım biliyor musunuz? Yirmi yıllık araştırmacıydım, ATATÜRK ile iddiaya girmek gibi, dedim ki; “Senin başında durmadığın, ilerletmeye çalışmadığın bir alan bulmak benim boynumun borcu olsun...”
O sırada da “Sanat ve ATATÜRK” adlı araştırmamı yapıyorum. Baktım resimde Türk tarihinde ilk resim sergisini o açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor!!!
Ama karşıma yedinci sanat dalı geldi. Ne? Sinema. Dedim; “Herhalde burada iddiayı kazandım.”
Heyhat, baş yönetmen Cezmi AR, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar Mustafa Kemal’e tabi Cumhurbaşkanı ya, diyemiyor; şöyle dur, böyle dur, diye. Diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk;
Gel Cezmi gel, diyor. Burada başkomutan sensin, ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın..”
Cezmi AR hayatının son günlerinde
“Ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım.” diyecektir.
Alıntı (bu anıdaki isimleri googleden bulabilirsiniz. Ben baktım, alıntılar afaki değil.)
Bu haftaki köşe yazımızın bilgilendirmesi ve ANILARI içinde Girne’den SEVGİLER !...

06.11.2022 /
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İLİM Üniversitesi

hparlakyildiz@mynet.com