.

Nedeni varmış elbet,’Kırmızı’ kazak giydirilmesinin. Yaramazmış çünkü. Bir Avuç Arı gibi diye tabir edilen, yaramazlıkta sınır tanımaz bir çocuk..
Böyle anlatıyordu biricik ağabeyini, biricik kız kardeşi..
Ne yalan söyleyeyim, sınır tanımaz bir mesai arkadaşımın bu hallerinin anlatıldığı denilenleri okur iken, gözlerim yine doldu..
Öyle ya, bir değerdi Çanakkalem için çılgın dost Ertan Tuzlu..
Ansızın çekip gitmesinin halen inanılmazlığı bir yana, zaten beklenmezdi ki ondan; , ‘Leeen ben gidiyorum’ demesi.. Esti kafasına biden, çekti gitti bizim Ertan Tuzlu..
Kız gardaşı bizim Arzu yazıyordu içinden geçenleri. Şöyle diyordu önce;
“2019 'a tekme atmak için sabırsızlanıyorum, hatta ‘nefret’ ediyorum…”
Sonra, ben gibi içten dost Tuzlu’ bey için yazıp çizenlerden söz ediyordu Arzu Tuzlu.
Diyordu ki; “Hep siz yazdınız, çizdiniz ‘Rahmetli abim’ adına, ama Ben hic anlatmadım duygularımı, tek anlamıyla.."
Sıkı durun şimdi, bilinmeyen yönleri geliyordu Tuzlu bey’ in. Allah rahmetini hiç esirgesin, hakikaten alem adamsın dedirten Ertan Tuzlu için geliyordu detaylıca ifadeler..
“ ‘Annemin Kırmızı Kazaklı Yaramaz Oğlu’ ydu o!!!  Sen küçükken,sana kırmızı kazak giydirirmiş annem.. Eğer yine bir yaramazlık yaparsan seni ‘kırmızı kazak’ ın dan tanısınlar diye.
Evi, kibrit çöpüyle yakmaya çalıştığın ,babamın arabasının üstüne gizlenip kolunu kırdığın, ayıcının peşinden yalınayak Biga’nın köylerine gittiğin,ayakların karda buz tutunca geri dönemediğin icin, haber yollanmış anneme...
Yine yaptın yaramazlığını ‘Kırmızı kazaklı çocuk alıp, başını gittin.”
Öylesi yaramazmış ki içten dost, yaramazlık yaptığı anlaşılsın, yaramaz kim belli olsun diye imiş kırmızı kazak giydirilmesi.
Şimdi öğrendiğim  bu sırrından, önceden haberdar olsaydım, vallahi ne kahkahalar atardık birlikte be Ertan ağabey..
Öğrendik iyi de oldu aslında, yarın bir gün anar iken seni, mutlak edeceğim ben bu sözü...Kırmızı Kazaklı  Yaramaz Çocuk..
Biricik ağabeyi için, biricik kız gardaşının başka dedikleri de vardı, sosyal medyadan da paylaştığı.
"Kış geldi,içim sızlıyor..” diyordu Arzu Tuzlu. Sonra da; ‘Üstüne kırmızı kazak’,ayaklarına çorap giydirmek istiyorum..” derken, ekliyordu birde; “Yeraltında üşüme”  diye..
Vallahi, kimseyi dinlemem gardaş..  Üşümez bizim içten dost. İyilikleri yeter, ısıtır onu Kutupta dahi olsa. Sen rahat ol be Arzu gardaş…
Bitmezdi söz, bitmezdi hissedilen. Adam gibi adamdı vesselam bizim Tuzlu..
Dahası da vardı, biricik ağabeyi için, biricik kız gardaşının dediği.
"yaz’  ı giydirmek, güneşi başının üstüne çekmek istiyorum..” diyordu da mesela, bende diyeyim ki; , ‘sevmezdi ki Tuzlu’ bey fazla sıkıntıyı.
Birde tekrar ettiği sözü vardı, ettiği Arzu’ nun; “Yine yaptın yaramazlığını bir sonbahar akşam üstüsü " Babam" Gibi,"Babamın olduğu yaştayım" dedin ve çekip gittin. vedasız,sessiz sedasız...( babamı hatırlar,babamı gömdüğün yaşta,senin doğum günün olduğu için,bir bar taburesinde,oturup "Teoman" dan dinlerdin bunu her doğum gününde..) bilgisiyle.
Zordur elbet, sevdiğini yitirmek. Heleki baba gibi bildiğinse giden.  Ve işte bu hassasiyetle ediyordu sözünü, şimdilerde kendisi gibi yetim diğer kardaşı ağabeyi koskoca Muhtar Ali Tuzlu’ yu da ağlatan dille gelenler yazıyordu Arzu Tuzlu.
“Öldüğün gün;  sonbahar yaprakları savruldu teker teker üstüme, kuşların sesleri kesildi, kaldırımda yürürken aldığımda o ‘acı’ haberi,sağır oldum dünyaya,yağmur inerken yüzüme,gökyüzü üstüme devrildi, Cambridge'in tum sokakları " diye..
Ve devam ediyordu o an için dedikleri. “o an durduğum  yerde bir nokta oldu sanki..
Ben o noktaya bomboş bakar iken, sendeleyerek dizimin üstüne düştüğümü hatırlıyorum...
( Dizlerimin bağı çözüldü deyimini birebir yaşadığım  andır,o an!!!!)” vurgusuyla..
 Birçoğumuzun hatırladığı bir andan da söz ediyordu, eşsiz ve içten dost için kız gardaşı. Diyordu ki; “Kulağımda o meşhur kahkahan,onun dışında hiçbir şey duymuyorum..”
Bir insan, kahkahasıyla hatırlanıyor ise hayatta, hayatın bir yanı boş kalmıştır öyle değil mi eeyy Çanakkale.
Bazen yaşamak gerek anlamak için, bazen de duymak. Vallahi ne yalan söyleyeyim, o kahkaha benim de hep işittiğim.
Arzu’nun bir de su ifadesi geliyordu paylaşımında; “Dünyayı sağır, etrafından bi-haber, niye burda olduğumu ve orda o an olamadığımı sorguluyorum.
Mesafelerin her kilometresi göğsüme atlaya atlaya saplanıyor. Anlam vermeye çalışıyorum,anlamlandıramıyorum!!
Birden kalbim buz kesiyor,ta içime kar yağıyor sanki.. Ellerime bakıyorum çaresizce,elimden hiçbir şey gelmiyor,lanet ediyorum ellerime!!! Lanet ediyorum bedenime ‘niye orda şu an değilim’ diye..
Anılarımızı toplamaya çalışıyorum: Aklımın her bir koşesinden,aklımı kaçırmadan,derli-toplu olsunlar istiyorum.
Hepsi sıralı bir düzende; çocukluğumun seninle olan anıları,lisedeyken ev ödevlerimi yaptığın anılarım, genç kızlık anılarım,radyo,klasik dinletiler,sergi açılışları anılarımız, sobanın kenarında gülerek izlediğimiz filmler,kitap fuarları,ilik süte bisküvi batırıp yemelerimiz, mektuplaşmalarımız (Ne mutlu bize!!!)
 ingiltere ziyaretin,Çanakkale kayalıklarda şarap içişimiz, Lodos’ da dans edişlerimiz,pakette kalan son sigarayı paylaşma...
Ben kendimle dalga geçerken senin havada uçuşan kahkahaların(sandalyeyi popomla kırmıştım oturduğumda TC Yesua Eren Özyurtsel sahittir) "ohoooo ohooo himmm himmm"diye kahkaha atmıştın.
Sen ,Benim için mükemmel bir abi değil, öğretmendin!!!  Bana müziği, doğayı, şiiri,sanatı,hayvanları sevmeyi öğrettin...
Malesef,üzülerek söylüyorum ki,bir konuda senin kadar olamadom!!! Insanlaro senin kadar sevemedim!! Sen,herkesi sevdin be mutlu adam!! “
Yani, kybı özetliyordu aslında, Çanakkale için de geçerli mükemmel ötesi, bir daha bulunmaz kaybı.
“Hep, kıskandım seni,niye ben böyle ufacık şeylerle mutlu olamıyorum diye, senin" mutlu olabilme yeteneğini" kıskandım!!” der iken bir kız gardaş, adeta yine vurguluyordu, bir büyük kaybı.
 Dahası yazdıkları, Kırmızı kazaklı çocuğa özeldi , lakin özlenmesi için de başlıca nedendi.
Şöyle geliyordu sonrası sözler; “Herkesle iyi geçinmene şaşırdım!! Sen,insanların eksikliklerini ve hatalarını tüm iyi niyetinle örterken;Ben " hesap sormalısın" diye çekmek istediğimde o örtüyü "bırak ,boş ver be ya" dediğindeki olgunluğa "hadi ya ,şaka mısın Sen" diye terslendim!!
ölmeden 1 ay önceki sesli mesajların birinde farkında olarak,veya olmayarak "Bugün varsam,yarın yokum, siz mutlu,hep mutlu olun,tek temenni bu" dediğindeki gerçek senin ölümünle birlikte yüzüme tokat gibi indi!!
Sensiz hiç çekilmiyor buraları be mutlu adam!!  Ben,elinden en sevdiği oyuncağı alınmış çocuk gibi tepiniyorum sensizliğine...Kırıp dökmek geliyor her şeyi içimden..!!sanki işe yarayacakmış gibi... kuşu,insani,güzel-çirkin her şeyi seven,hatta otu-boku bile seven bu iyi yürekli ,musmutlu adamı Benden aldığı için nefret ediyorum ölümden...!!"Troy" seni hatırlayamayacağı için çok üzülüyorum..Ona ,seni hatırlatmak için sadece gülen bir yüz çizmek yeterli olabilir,ama
"Sen" Sadece o değilsin ki!! Sen;cok duyarlı bir Çanakkaleli,zeki,entellektüel, Dibine kadar Atatürkçü, çok iyi bir yazar,program yapımcısı, şair,radyocu,Engin film,müzik ve kitap bilgisi olan,hassas,Türkçeyi hakkını vererek konuşan,çocukları çok seven;kalbi çocuk gibi olan,hayvanları ve insanları doyasıya seven..Hayati,renkleri,yemeyi,içmeyi,dostlarını,yazmayı seven ;rengarenk bir adamdın!!! Sanki;hayatin mutlu yani ve renkleri seninle birlikte gitti Benim icin!!!!! Hani bazen,çok güzel bir şarkıyı  dinlediğinizde,sanki çok güzel bir masalı bitirmiş kadar olursunuz!!!
İşte Böyle güzel bir masal daha bitti!!! Sen,benim mutlu yanım,çocukluğum, sırdaşım, çocuk halim,sağ köşem,kanım,canım,yarım Kalan hayat şarkım...Seni çok ama çok özleyeceğim. Ama hep benlesin ve benim için senin ruhunu daha fazla hapsetmeden, artık " Hoş çakal" deme vakti...Hoş çakal tatlım. Belki bir gün yine bir yerlerde görüşmek dileğiyle.....”