.

“Kapısının önünde adam öldürülürken kasadan Z raporu almakla meşgul adamın adada işi yok kardeşim.”
Bu vurgulu çıkış, bir usta kelemden geliyordu, ‘Gözbebeğimiz Adamız için…’
Dahası da vardı denilenlerin. Ne yalan söyleyeyim, içim burkula burkula okudum kaleme alınanların bazı kısımlarını.
Tarih; ‘3 Temmuz 2019 Çarşamba.’ Kafiyeli bir anlatım gibi sıralanıyor değil mi gün ay ve yıl?
Öyle değil, o kadar şirin yani…Tarihe geçen bir acı vaka ardından yazılanlardı bunlar, uzunca süredir tatilin merkezine dönüşen bir adresin son dönemdeki iç yakıcı anlatımı gibiydi adeta..  Sanki kötü reklam vesaire… 
Bahsedeceğim ve aktarmaya çalışacağım kaleme alınan bu yazı, bence;  “Hadi ayıkla pirincin taşını.. “ da der gibiydi aslında.
Soru tek ve net. Usta kalem Posta yazarı, Candaş Tolga Işık yazıyor ve de soruyor;  ‘BOZCAADA'DA NELER OLUYOR?’
Başlarken dahi, buram buram adayı övüyor sözler. Diyor ki Candaş Tolga Işık;
"Bozcaada bir zamanlar şehir yaşamının sahteliğinden, duygusuzluğundan, suniliğinden bunalan binlerce insanın kaçıp sığındığı yegane limandı.”
Okuduğumda bu yazılanları, anlatılmaz bir acı kapladı yüreğimi. Her ne kadar, burnumuzun dibinde, kıyıdan bakarken uzatsan elini değecek mesafedeki bu cennet köşeye, ben dahil işi olmadan gidemiyorsak da bizler, bir sığınılacak limandı evet Bozcaada.
Sonra bir acı haber geldi ada’dan. Yürek burkan. Hat ta,  düşününce kabullenilemeyen. Kaç kişinin tekme tokadı ve başka türden darp cebirde bulunup, can aldığı söylemi dillenen o acı vaka.
Evet, geçen haftaya damga vuran ve hafızalarda yer edinen cinayet üzerine yazılıyordu bir yazı. Hayli okkalısından hem de.
Usta bir kalemden geliyordu ifadeler. Candaş Tolga Işık’ tan. Bir dönem, Doğan Grubu çalışınayken, onlarca kez, benim yazdığım haberlerin manşetine oturduğu Posta gazetesindeydi dikkat kesildiğim ve bahsettiğim o yazı.
 Şöyleydi dile gelip, yazıya dökülenler. Posta yazarı şık’ ın kaleminden. Ay pardon klavyesinden;
“Bugün ise adalı bir gencin (Ramazan Öksüz) dört kişi tarafından gece ortaya alınıp dövülerek öldürüldüğü bir yer olarak anılır oldu. 1 kişi bile neden araya girememişti?
Kapısının önündeki bodyguardlarıyla meşhur o mekan” diyor ve mekanın ismini de zikrediyordu Posta yazarı Candaş Tolga Işık.
 Sonrasında da bir soru bir de tespit. Diyordu ki Işık; “Niye bir genç linç edilirken müdahale etmemişti? Çünkü ölen sadece Ramazan değildi, aslında Ramazan’ın ölümünden çok önce ölen Bozcaada’nın o çok sevdiğimiz ruhuydu.”
Bence de, kesinlikle Ruh meselesi. Çanakkale’nin tamamında var vesselam. Adını ezber ettiğimiz Çanakkale ruhu. Lakin, şu aralar, o ruhu da zedeleyecek başka vakalar işitmiyor değil kulaklarım. Aman allahım, ne sözler ne sözler. Umarım o işittiğim konular üzerinden de okkalı, zehir zemberek yazılar kaleme alınmaz üstatlardan, usta kalemlerden. Temerli dibe vurur, temerli batarız vallahi.  
Çok övündüğümüz, tarih, kültür, turizm kenti ayrıcalığımıza gölge düşmesin şeklindeki duayı, gece gündüz ediyorsam da, ettiğim bir diğer dua daha var. O’ da;  ‘umarım dualarım kabul olur.’
Posta yazarı Candaş Tolga Işık’ ın, nefessiz okuduğum yazısında;
“Feridun Düzağaç söylemişti bir keresinde, “Ada öyle bir hale geldi ki vapurda midem bulanıyor desen indiğinde tüm ada bu kesin hamile diye konuşmaya başlıyor.”
Tam da Feridun abinin söylediği gibiydi her şey. Adanın neresine baksanız Bozcaada ile uzaktan yakından alakası olmayan, birbirini çekemeyen, insani duyarlılıklardan yoksun, kendi çıkarı için her yolu mubah gören zihniyetin örneklerine rastlıyorsunuz.” İfadeleriyle geçen bir diğer dikkat çeken bölüm vardı.
Ne yalan söyleyeyim; Son durumun öncesine özet geçen, adeta bir şeyleri öncesinden haberdar eden bir öngörümüydü acaba denilenler diye düşünceye de kapılmadım değil, bu okuduğum satırlar üzerine. Kendimce yorumları bir yana bırakıp, döneyim hayli etkilendiğim ve aktarmaya çalıştığım o yazının kalan diğer bölümüne.
Şöyle başlıyordu Candaş Tolga Işık, hayli iddialı anlatımların bitiminde bahsettiği ve kafanızda canlandığında dahi içinize huzur veren ifadeyle karışık, özet geçtiği son durumdaki ada için;
“Foti Amca’nın evinin önünde Rum müzikleriyle Müzeyyen Senar’ın, Sezen Aksu klasikleriyle Zeki Müren bestelerinin bir arada çaldığı ve herkesin mest olduğu Bozcaada gecelerinde şimdi son ses Mezdeke çalıyor ve Simyon’da masaların üzerine çıkıp göbek atılıyor!”
Sonrası da vardı denilenlerin, şikayetler, şikayete neden hayli iddialar vesaire.
Beni en çok etkileyen, hayli iddia yüklü anlatım geliyordu bir de…
Şöyle yazıyordu Candaş tolga Işık; “Klasik Türkiye! Tahir Abi öldü. Ramazan öldü. Onları geri getiremeyiz. Ama Bozcaada için hala umut var. Bozcaada ruhunu geri getirmek mümkün... Bozcaada’yı adanın tüm değerlerini hiçe sayarak para-pul peşinde koşan, bu uğurda her yolu mubah gören esnaf zihniyetinden arındırmak şart.” diye…
Hele hele şu sözler. Okuduğumda, ayva yutmuş duruma geldiğim yutkunamadığım ifadeler.
Yazısında, “Kapısının önünde adam öldürülürken kasadan Z raporu almakla meşgul adamın adada işi yok kardeşim.” diye çıkışıyordu Candaş Tolga Işık. Bu öyle böyle bir ifade değildi kısacası. İddia yüklüydü. Hem de çok iddia yüklü.
Bir de şu kısım vardı, adeta avaz avaz bağırır gibi kaleme alınmış; “Bozcaada’da hâlâ kimsenin ekmeğinde gözü olmayan, kendi işini namusuyla-layıkıyla yapan insanlar var.
Sayıları her geçen gün azalıyor ama hâlâ varlar. Adadan ne alırım diye değil adaya ne verebilirim diye düşünüyorlar.” anlatımıyla gelen.
Son cümlede ise bir öneri, bir de tespit. Diyordu ki usta kalem;
“ Kaymakama, belediye başkanına önerim Bozcaada’da nesli tükenmek üzere olan bu insanlara hayatı dar etmek yerine gidip kapılarını çalsınlar, akıl alsınlar. Bozcaada’yı kurtaracaksa yine Bozcaadalı kurtaracak."