.

Bitti sanılmasın. Daha çok bahsedeceğimiz bir konu aslında, eksik olan turizmi mimiz.
Dün dedim ya; “Tarih var. Kültür var. Sahil var. Doğa var. Var oğlu var. Peki amma, eksik ne…?”
Ve de devam ettim; “Tarih kentiyiz eyvallah. Kültür kentiyiz eyvallah. Doğa vesaire, dahası ne özellikler var sıralayınca, bir yenisini heyecan içinde tekrar ettiğimiz. O vakit eksiğimiz ne…?”
Sahi, eksiğimiz ne…? Bu konuda uğraş verenimiz mi az? Yok sa; olsa ne olur, olma sa diyenimiz mi…?
Misal, 5 yıldızlı otelimizde, kahvaltı menüsünde, üzerinde Ezine peyniri vurgusuyla,  yazan bir etiket  neden olmaz?
Bu kadar mı, bizim marka değerlerimize sahip çıkışlığımız?
THY’ nin yeni uçağına, ‘Assos’ ismi verilme çabasına gerek mi var mesela. Kesinlikle olmalı, uğraşa ne gerek var…
2018’i Troya yılı ilan ettik, dünya zaten biliyordu Troya’ yı, biz orayı cazip etmek adına müzesini de kurduk, iyi de eksik daha ne…?
Bu konuda, ilgili ve yetkili müdürlükler hiçbir araştırma yaptı mı mesela? Neden diye okkalı bir sorgu haline geçildi mi..? Geçilmedi ise, daha ne bekleniyor…?
Dün bahsettiğim veriler ve ziyaretçilerden sadece %1’ lik kısmı bu coğrafyaya çekebilecek baba nedenlerimiz olmasına karşın, bu konuda ciddi ve hassas bir uğraş neden verilmiyor? Veriliyor sa da biz neden haber siziz?
Dün de vurguladım. Biliyorum ki, itirazı olan da çıkmaz. Coğrafyasında, bacasız sanayi denilebilecek pek çok özelliği barındıran marka Şehriz. Birlikte, beyin fırtınası zamanı gelmeli artık. 
Çanakkale üzerine yıllardır ne sözler edildiğinden, ne hayaller kurulduğundan ve tüm bunların ballandıra ballandıra dillendirilmesinden de söz ettim dün.
Şahsen; birebir tanıklık ettiğim, kulaklarımın şahit olduğu konuşulanlar öyle çok ki…
Düne dönüp, “Neredeydin Emin, keşke daha önce deseydin…” diyerek, Ankara’da görev yapan meslektaşım Emin Kuvat’ ın detaylıca bahsettiği haberden yine bahsedeceğim. Abonesi olduğumuz İHA’ da, meslektaşım Emin Kuvat imzalı gelen haberde, ilgimi çeken bir ayrıntı da, son 5 aylık turist akınını gösterir rakamlardan ziyade, gelenler arasındakilerdi. Ruslar… 
Rusların, Gelibolu ile ayrı bir bağları var. Hazır, Rus Polislerin, bundan böyle Türkiye’de tatil izni çıkmış iken,  sadece onları Gelibolu’ yu tercih etmeleri noktasında çalışma yapabilir, sonrasında da diğerlerini bu topraklara çekebiliriz. Rus anıtının hikayesinden bahsedip, Ruslar için Gelibolu ‘nin önemini aktararak günü uzatmayayım. Bu konuda, uzmanlar uğraş versinler. Misal Turizmciler, turizmde etkili ve yetikli müdürlükler. Haksız mıyım…?

 Açtığım bir ara başlıkta, Avrupa’ ya hiç çıkamamışlara cazip gelecek bir söz etmiştim. Öyle ya, kolay değil, Avrupa’ ya çıkmak. Pasaport vize, ve saire.
Şöyle atmıştım başlığımı; “PASAPORTA GEREK YOK, KITALAR ARASI YOLCULUK DA VAR…”
Üstelik feribotla 25, mini feribotla 7 dakika toplamdaki yolculuk süresi. 
Bu yolculuğu ayrıcalıklı kılmak için, şöyle bir slogan kullanılabilir; “Kıtalar arası yolculuk yaparken, boğazdaki Martıları da simit ile besleme imkanı…”  Nasıl fikir ama? 
Şaka bir yana, birçok projeden söz edebiliriz. Misal, 104 yıl önce, Çanakkale’de  atası toparğa düşmüş, düşman ülkelerin torunlarına özel buluşmalar yapabilir, onların öncelik veridği bazı tarilerde değil, kaynaşma adına, turizmi canlandırma adına, sportif müsabakalar, neydi onun adı kriket,  ve saire projeler geliştirebiliriz.
Batık turizmi de önemli elbet. Bu konuda, hayli titiz bir çalışma yapmış, maliyeti dahi çıkarılmış projeleri her ne kadar başkalarınca uygulama safhasında olsa da, konunun uzmanı isimlerin kalbi yeniden kazanılarak, ciddi bir adım atılıp, kısa zamanda sonca gidilebilir diye de düşünüyorum.  
Ruslar mevzusuna tekrar dönerek, yeniden; Gelibolu ve Ruslar diyeceğim. 
Ruslar yine ilk sıradaydı, ülkemizin ziyaretçileri arasında. Başkentli meslektaşımın haberinin bence önemli ayrıntısıydı bu bölüm.  
 Nisan ayında ziyaretçi sayısında ilk sıraya oturmuş olan Rusya, Mayıs ayında da birinciliğini korumuş. O vakti, Rusları Çanakkale’ yede çekebilmek için çalışma, proje üretme zamanı.
Ruslar, Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında 963 bin 359 ziyaretçi ile ilk sırada yer aldığına göre, bu ayrıntıyı atlamamak greektiğini düşünüyorum. Misal, Rusların daha çok tercih ettiği Antalya’dan, bizim eksiğimiz ne ki..? Deniz se, deniz, sahil se sahil. Üstelik, tam 640 kilometrelik sahil.
Birinci dünya savaşına girmemizin bir başka nedeni Almanlar meselesi var bir de. Ki, bahsettiğim rakamlar arasında onlar ikinci sırada yer buluyordu, Ruslardan sonra.
 410 bin 374 ziyaretçi ile ikinci sıradaki en çok turist gönderen ülke Almanya idi. Gariptir ki, yine savaş hatırlatan, 1915’i akla düşüren blir ülke de, üçüncü sıradaki turistler için isminden söz ettiriyordu.
Kimler mi? Kim olacak,  İngilizler… 310 bin 4 ziyaretçi ile üçüncü sıradaki İngiltere ‘ nin bir kısmını, Çanakkale’ ye neden çekemiyoruz…? 
Sadece, 24-25 Nisan neden bekleniyor. Gerçi, benim de son zamanlarda kafamda oluşuveren ve hayli de tepki aldığım zaman dilimi. Ya da şöyle mi desem, bahsettiğim zaman.  24-25 Nisan…
Hayaller hayaller. Tıpkı, Çanakkale’ nin turizmine yönelik hep kurulanlar gibi.
Bir de şu hayallerin küçük bir bölümü gerçek olsa. Vallahi ne keyifli olacak aşığım Çanakkalem…

 Bu arada, turizm deyip, iki gündür bir şeyler karalamaya çalışıtğım turizme ilişkin bir önemli uyarıdan söz edeceğim. Uyarı, turizm amaçlı sahillere koşanlara mı demeliyim, bilemedim. 
Yerli turizm, yani sizler bizler. Komşular. Aman ha, bu uyarıya bir kulak kesiliverin. 
Güneş koruyucuları nemlendirici gibi ürünleri bildiğimiz gibi kullanmak,  meğer doğru değilmiş. Başkent haber turunda iken rastladığım bu haber,  önemli bir detay geldi bana.  
Ankara Şehir Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Başak Yalçın:   "Havuzdan ve denizden çıkınca bir an önce duş almamız gerekiyor" diyor ve ekliyordu.  Yaz aylarında güneş, deniz suyu ve havuz suyu gibi faktörlerin cilt yapısına zarar verdiğini belirterek, bu mevsimde cilt bakımı için yapılması gerekenleri anlatıyordu.
Prof. Dr. Yalçın, Cilt bakımının her mevsimde dikkat edilmesi gereken bir unsur olduğundan söz edip,  yaz aylarında dış faktörler sebebiyle daha da önem arz ettiğine vurgu yapıyor ve ;
Güneş koruyucu kremlerin dışarıya çıkmadan 15 dakika önceden sürülmesi gerektiğini,  yaz döneminde bu kremlerin 2 saatte bir tekrar edilmesi gerektiğini vurguluyordu.
Bol bol ve sık aralıklarla yani. Belki de, bir bilindik kullanımın yanlış olduğunu dile getirerek, turizmi bir küçük katkım oldu benim de. Haydi hayırlısı. Şimdilik hoşça kalın…