.


BAZEN DE, ANLATMAYA GEREK YOK, ‘GÖRÜYORSUNUZ…’
Lafı uzatmayıp, Mübarek Cuma gününün akşamı, Meteoroloji’nin Sarı Alarm düzeyindeki uyarısı ve akabinde gelen fırtına eşliğindeki yoğun şekildeki yağış diyeyim.
Geibolu-Lapseki  hattında acayip etkili oldu. İzlemişsinizdir TV haberlerinden, ya da görmüşsünüzdür sosyal medyada yayılan fotoğraflardan.
Birçok anlatım vardı yağış üzerine. En çok dikkatimi çeken şu paylaşım oldu. Kendisinin görev ve üstlendiği sorumluluklardan söz etmeye kalksam dakikalar alır, uzun uzun satırlar ardı sıra gelir. O neden le, özetle Yusaf Acar diyeyim. Sosyalden arayıp bulursanız, hak verirsiniz kendisinden özetle bahsetmeme.
Fakat sayın Acar’ ın duvarındaki şu yazıdan özellikle bahsetmek istiyorum. Şöyle yazıyor; “İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur.”
Ne de güzel bir anlatım değil mi…? Sayın Acar’ ın; “Geçmiş Olsun GELİBOLU” çıkışına sebep sağanağın yol açtığı sel suları ile ne de güzel örtüşen bir duvar yazısı.
Dilerseniz kaleme alınanlar diyerek, “Yarım saat yağmurla bir kent bu hale gelir mi?” şeklindeki soruya geleyim.
Ardından da verilen yanıta; “Evet gelir!” vurgusuna.
Bitmedi daha sı da vardı. Diyordu ki kaleme alınan ifadeler;” Hiç kimsenin hiç bir kurumun elinden bir şey gelmez.
İnsan doğayı tahrip ederken hiç sorumluluk duymazsa, Almanya'daki Hans'ın, Amerika'daki John'un bilinçsiz davranışlarını garip bir şekilde Gelibolu'daki Ahmet öder.
Ya da tam tersi olur. Dünkü yağmurun ev ve işyerlerinde açtığı zararın maalesef direk altyapıyla ilgisi yok.
Belediye başkanını birçok konuda eleştirebilirsiniz ama altyapıyı öncelemesine kimse laf söyleyemez.“
Vallahi, buraya kadar denilenlere katılmamak elde değil. Doğal afet bu…  Kim önüne geçebilir ki?
Hayli dikkatimi çeken ve hak vererek okuduğum satırların devamında; “Yaklaşık 3 yıl önce Eceabat'ta benzer bir felaketten sonra bu konu ile ilgili yazdığım yazıyı ilgi duyanlar için yeniden yayımlıyor, zarar gören herkese geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.” diyordu sayın Acar.
Dikkatimi çeken, yağmur sonrası oluşan manzaraların da fotoğraflarla anlatıldığı bu söz ettiğim paylaşımın devamında; “ŞEHİR SELLERİ” başlığı altında geliyordu, detaylıca bilgiler.
“Doğa ile şaka olmaz.” Diye bir başlık daha vardı ki, bence de hayli doğruydu verilen mesaj.
 
Sonrasında; “4,5 Miyar yaşındaki dünya” vurgusu geliyor ve ekleniyordu yeni ifadeler.
Yaşı belirtilen dünya için; “Bu zaman zarfında yağmurla, karla, fırtına ve benzeri birçok olayla oluşturduğu yeryüzü şeklini kendi kafasına göre değiştiren insanoğluna ders vere vere bıktı, insanoğlu ders almaktan bıkmadı.
Yağmur milyarlarca yıldır akıyor. Kendini istila etmiş kentlerden önce doğa geçirgen toprağıyla bunu emiyor, ememediğini de dere yapıp en uygun yere tahliye ediyordu.
Kentleşme bir ölçüde doğaya başkaldırıdır.”
Bu son söze ilişkin, içimizden şöyle bir söz gelebilir; , ‘yapacak bir şey yok. Kentleşmek de gerek…” diye. Bu da bir düyünce elbet. Lakin, sayın Acar’ ın ifadelerinin devamında daha neler vardı, dikkatle altı çizilen. Aktaracak olur isem sonrasını, sonrasında gelen kaleme alınanlar tam da şöyle idi;
" ‘Ben seni dizginleyeceğim ve istediğim şekle sokacağım’ demek için önce doğayı tanımak lazım.
Ancak kentleri ve devletleri bilimsel akıl değil politik akıl yönetir.
Çünkü tersi olursa aklından geçen her şeyi hemen isteyen isteyen seçmeni tatmin etmek mümkün olmaz.”
Konu siyasete bağlanıyor gibi görülse de, zaten her olumsuzluk ardından sorumlu ilan ettiğimiz hep  siyaset olmuyor mu..? Siyasetin bizlerden çekisi ne böyle kardeşim desem, siyaseti savunduğum söylenebilir. İyisi mi, ben ağzımı açmayayım.
Döneyim sayın Acar’ ın kaleme aldıklarına.
“Dün yağan yağmurla birlikte” diyordu sayın Acar, Yani mübarek Cuma günü akşam saatlerinde yağan yağmurdan bahsederek,  Cumartesi günü paylaşımda bulunuyordu. Sonra da; “Çanakkale'nin dört bir yanından yağmur manzaraları sosyal medyayı magazinel bir şekilde kapladı.” Hatırlatması eşliğnide, ulaştığı. Belki de bizzat fotoğrafladığı anları gösterir görselleri sıralıyordu ardı ardına.
Manzara fenaydı kısacası.
Sayın Acar ‘ın sözleri geliyordu sonra. Diyordu ki; “Vatandaşın rahatsızlığını ifade etmesinde bir sakınca yok.
Ancak burada hem vatandaşın hem politikacının hem de bürokratın bilmesi gereken bazı noktalar var.
Öncelikle kentlerin altyapı ve kanalizasyonu geçmiş yılların istatistiki verileri göz önünde bulundurularak planlanır. Son 50 yılda yağan yağmura, esen fırtınaya, evlerden çıkan çöpe ve kanalizasyona verilen sıvıya göre hesap yaparsınız. Ancak bir bakmışsınız ki 40 yıl önce hafta da bir gün bir kazan suyla banyo yapan ev ahalisi, değişen dünya ile her gün tüm bireylerin banyo yaptığı bir yaşam biçimine evrilmiş. Ya da geçmiş yıllar ortalaması 50kg/m2 olan yağmur, bugün de aynı ortalama ile yağmaya devam etmiş ama kentleşmenin ve küresel ısınmanın getirdiği etki ile eskiden 50 kg yağmuru 24 saatte dökerken bugün 2-3 saatte dökmeye başlamış.”
Kısacası, bence, gayet açık ve net iadelerle, rakamlar da sıralanıyordu paylaşımın içinde.
Dahası da geliyordu sözlerin. Nasıl mı? Aynen şöyle;
“Kısa süreli ve şiddetli yağışlara ‘şehir selleri’ deniyor ve bütün dünya uzun zamandır bununla uğraşıyor. Özellikle binalar, yollar ve otomobiller için parklar inşaa edilmesiyle doğal bitki örtüsü yok edilmiş şehirsel alanlarda yağışın toprağa sızması mümkün değildir ve bu nedenle ani seller sık sık oluşmaktadır. Şehirleşme yüzeysel akışı doğal yüzeylere göre 2 ila 6 kat daha arttırır. Caddeler nehirlere, binaların bodrum katları da ölüm tuzağı kapalı yüzme havuzlarına dönüşebilir.
Günde metrekareye 50 kg yağmur yağdığını düşünün. Sadece 1000 m2 bir apartman için 50 ton suyun tahliye edilmesi gerek. Binlerce binaya geçirgenliği olmayan asfalt yolları ve bunlara kilometrelerce kare bir kentte oluşan suyu tahliye ettirme zorunluluğunu düşünün. Hele geçmişte sadece kanalizasyon atıkları için yapılmış altyapıya asla verilmemesi gereken yağmur sularının da eklendiğini düşünün. Kanalizasyon borularını hangi çapta yaparsanız yapın 2-3 saate sıkışmış böyle bir suyu tahliye etmek neredeyse imkansızdır.
Yapılacak hiç bir şey yok mu? Var tabii ki ancak yıllardır yanlış yapıla yapıla gelmiş altyapıyla, yanlış planlanmış kentlerle çok zor. Alacağınız önlemlerle sadece bu rahatsız edici durumu azaltabilirsiniz. Tamamen ortadan kaldırmanız mümkün değildir.
Sonuç olarak Ankara'da da, İzmir'de de, Çanakkale, Gelibolu, Eceabat ya da diğer yerlerde de bunlar başımıza gelmeye devam edecek. Bu ve benzeri sorunların hayatımızı daha az etkilemesinin yolu damat seçer gibi sempatik politikacı aramak yerine hem siyasi kadroların hem de halkın daha bilinçli olmasından geçiyor. “
Buraya kadar denilenlere yönelik, elbette savunma türünden söz edilebilir. Lakin,  bu son cümle bence hayli düşünülmesi gereken türdendi;
 “Yoksa doğa da, ekonomik ve sosyal gelişim de bizlere daha çok şaka yapacak.”
Vallahi, şahsen şakayı severim de, böyle ani ve korkutan şakalar pek de iç açıcı değil. Ne dersiniz? Haksız mıyım…?
Doğanın şaka yapmadığı günler dileğiyle, haydin hoşça kalın….