UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine girden tam 15 değirimiz vardı. Ta ki, 2015’e dek. Bnulardan biri de elbette ki Troia’ydı.

Şimdi, Troia’nın  UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girişinin 20. Yılı olan 2018 yılı için, Çanakkale ve dolayısıyla da bölgemizin sürdürülebilir turizm hareketini arttırmak ve uluslararası platformlarda hak ettiği değere ulaşmasını sağlamak amacıyla bir harekete geçilecek. Kim tarafından? ÇTSO…

2018’ in, “Troia Yılı” ilan edilmesi için ÇTSO, yani Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası önemli bir çalışmanın içine girdi. Bu günde, Basın toplantısı ile yapılacakları ve izlenecek stratejik yol haritası çıkacak muhtemelen.

Ne diyelim. İnşallah olur.  2018 benim için de Erdem yılı olabilir bu arada. Az kaldı emekliliğime. Muhtemelen doğum gününden bir gün sonra, Her General olacağım. Benim yılım yani. Troiva ile birlikte, bende yılımı yaşarım. Kim bilir?
Makara muhabbet bir yana, dünya için her yıl bir Çanakkale yılı ilan edilmeli.

Türk; tarihi boyunca egemenlik dersi nasıl veriliri dünyaya anlatmamış mıdır?

O halde, Türkiyem gibi bir başka  ülke de var mı ki?

Abarttığımı düşünenler çıkar ise şayet, açın da bir bakın tarihe deyiveririm artık.

Yüzyıllar boyu Medeniyetler beşiği olmuş Anadolu’ yu Dünya tanıyor ve değerini de biliyor olacak ki, gözleri hep üzerimizde.

Bazen savaşlarla, bazen de üzerimize çizili savaş planları ve senaryoları ile hep gözdeyiz nitekim…

ÇTSO ‘nun bu düşencesine desteklemeden edemeyeceğimi açık açık beyan edeyim bu arada.

Troia, ya da bizim söylememiz gereken ismi ile Truva, Çanakkale için gerçektende çok önemli bir değer.

Bunu söyleyerek bir yerleri keşfetmiş edası ile yazdığımı düşünenler de olabilir. Varsın düşünsünler.

Birde bu arada, biler ne yapıyoruz yıllardır?

Truva’ nın ziyaretçileri dün’e kadar, doğal ortama ediyordu gelen ihtiyaçlarını.

Kimse kızmasın ama, yakınında misafirlerinin soluk alacağı tesisleri dahi yoktu.

Gelen taşları görüp gidiyor, kısacası  Kentin lezzetini alamadan ayrılıyordu Truvadan..

Taş deyince, aklıma geldi. Rahmetli Korfman çok kızardı. ‘Onlar taş değil, Vilusa’ derdi.

Bize göre onlar taş. Halen de taş gözüyle bakıyor olacağız ki, değeri anlayıp, binlerce kilometre uzaktan gelenler, bu hali ile dahi o taşları pardon vilusaları çok ama çok seviyor olacak ki, Hatta görme yarışına her yıl yenileri eklenerek Truvanın taşlarına koşuyo

İki yıl kadar önce, Atlas dergisinde bir yazı okumuştum. Sanıyorum, 2015’in bitimine son günler kalaydı o yazı.

 Deniliyordu ki, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri ile Efes Antik Kenti’nin de kalıcı listeye dahil edilmesiyle Türkiye’nin Dünya Miras Listesi’ndeki doğal ve kültürel değerlerin sayısı 15’e çıkacak.

UNESCO’ nun da uzanca adı anlatılıyordu o yazıda. Deniliyordu ki; “Birleşmiş Milletler’ e bağlı özel bir kurum olarak faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)” diye.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulmuş ve dünya çapında miras niteliği taşıyan varlıkların korunması için UNESCO’ nun 1972 yılında bir sözleşme hazırlayıp, o sözleşmeyi 1982 yılında imzalayan Türkiye’nin listeye giren ilk değerlerinden de bahsediliyordu birde.

Neresiydi o ilk değerler;  İstanbul’un Tarihi Alanları, Sivas Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası ile Göreme Milli Parkı ve Kapadokya’ymış.

Ve de o çalışmada, sadece Türkiye sınırları içinde kalıcı listeye giren 15 mirasın yanı sıra adayları içeren geçici listede 60 doğal ve kültürel değerin yer aldığına dikkat çekiliyordu.

 Ne oldu geriye kalan diğer değerler. Onlar da Truva gibi, sayıldıktan sonra korumada ilgisiz kalınacağından mı kabul görmedi?

Şaka bir yana, öyleyiz bir anlamda. Bir mirasımıza sahip çıkamamışlığımıza verilecek örnekler saymakla bitmez.

Örnek mi, hemen karşımızda, Boğazın kilidi Kilitbahir kalesi. Çanakkale’ nin göz bebeği boğazının inanılmaz yapıtı.

Ne kadar sürede inşa edildiği ve ne amaçla yapıldığı da malum. Hele hele İstanbul’ un Fethi öncesinde inşa edilen dış surlarının tamamlanma tarihine ilişkin süre inanılmaz iken, yıllardır süren Restore çalışmalarının halen bitirilememesinin nedenini acayip merak edenlerdenim vesselam.

Dünyadaki en ünlü arkeolojik alanlardan Truvamız, yani  dünya insanlarının bilidği ismi ile Troya ya da Troia, Tarihi Milli Parkı 1998 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Hadi 2018 için, Dünya Truva yılı olsun da, o zamandır ne yaptık biz o bölgeye?

Yani benim aklıma geleni, sormazlar mı bize. Sadece, etrafına yakın müzesine ilişkin dev proje dışında, Çanakkaleli bir çivi çakmamış iken Truvasına, iş dünyası o’nun tanıtımı için Türkiye’ yi kapsayan bir adım atmamış iken Truvasına, şimdi neden 2018 hedefini dile getiriyorlar, bu gün anlattıklarında anlayacağız olayın iç yüzünü.

Herkesler biliyor da, bilmeyenler için Çanakkale merkeze bağlı Teyfikiye köyü sınırları içindeki antik kent olduğunu, bir de il merkezine 30 kilometre mesafede bulunduğunu da dip not olarak sunayım.

Truva için, Asya ve Avrupa kıtaları ile Ege ve Akdeniz arasındaki stratejik konumu nedeniyle ‘Troia birçok yıkım ve savaşa tanıklık etti’ de denilir.

Nasıl bir yerdir ki, nasıl bir gözdeliktir ki bu, Kent dokuz kez yıkılıp,  yeniden kurulmuştur da.                  

Truva için, İzmirli ozan Homeros’ un,  İliada ve Odysseia destanlarının anayurdu da burasıydı dediğini unutmadan, 2018 hedefimiz Truva için haydi yola devam diyeyim.

Truva,  bulunduğu coğrafi konum nedeniyle burada hüküm süren uygarlıkların diğer bölgelerle ticari ve kültürel bağlantıları açısından daima çok önemli bir rol üstlenmişliği de bilinmekte. Şimdilerde ise nerede o eski ticaretler diyesim var….

 Truva’ da,  ilk kazıları 1871’de Alman Heinrich Schliemann yaptı ve yurtdışına kaçırdığı eserlerle arkeoloji tarihine hep konu oldu. Çaldı gitti yani.

 Bu eserler “Kral Priamos’un Hazinesi” olarak bilinenlerdi. Üstelik,  “Homeros’un Troia”sı olarak tanımlanan Troia VI dönemine tarihleniyordu.

Ama araştırmalar eserlerin Troia II’ye, İÖ 2550-2250 yıllarına ait olduğunu gösterdi.

Nasıl mı? Yaptığı kazılarla Truva kentini efsaneden gerçeğe dönüştüren isim, Rahmetli Osman  Manfred Korfmann ‘ ın katkıları ile elbet.

Kendisine bir kez daha ‘Sağol hocam. Senden razı olsun yaradan’ diyerek, haftaya iyi başlayın temennimi de ileteyim.