Her hafta bir konuda sizlerle buluşmak, o heyecanı duymak, o heyecanı sizlerle paylaşmak ve yazmak… Okuyucumuz olan sizlerin, bakalım bu haftada hocamız ne yazacak, diye sizlerden gelen sesi duymak…


Hafta boyu yaşanan günlük çevresel, bölgesel ve ülkesel olaylardan söz açmamak, yazmamak, sizlerle bunu paylaşmamak… Buna duyarsız kalmak, duyarsızmış gibi davranmak…!? Duyarsız gibi davrananların, aslında herkesten daha duyarlı olduğunu hissetmek…
 
Güncel olaylarda bile umut aramak, umudu, umutsuzluğa dönüştürmemek…Umutsuzluk başlarsa, çaresiz kalmak… Umutla, düşle, yarınla yaşamak, beklentiye ümitsizliği (umutsuzluğu) bulaştırmamak… Belkileri azaltmamak, belkideki heyecanı kaybetmemek, kaybettirmemek… Düşleri, yarınla buluşturmak, yarını umutla bütünleştirmek ve yaşama sevincini yeniden yakalamak…!?
 

umut -du
isim
1. Ummaktan doğan duygu, ümit
2. Bu duyguyu veren kimse veya şey, ümit
3. Olması beklenilen veya olacağı düşünülen şey, ümit
düş
isim
1. Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya
2. Gerçek olmayan şey, imge
3. Gerçekleşmesi istenen şey, umut
yarın
isim
1.Bugünden sonra gelecek ilk gün
2. Gelecek, ilerideki zaman


Yukarıya aldığımız üç ayrı kelimede birbirine yakın anlamlar var, bu yakınlık insanın yaşantısıyla ilgili olduğu için, hep beklenti; bu beklenti de güzellik, bu beklentide insana yakışan özellik vardır.
 
Umut,(ümit), hayal (imge) ve yarın; heyecan, sıcaklık, bekleyiş, bakış… Hele, bu bakışın ardından  göz kırpış…! Bunu yakalamak, ipin ucunu bulmak ve heyecanın, helecana dönüşmesini yaşamak… Yakalanan heyecanı kişisel ve ülkesel ilke yaparak, toplumsal şekil içinde her kesime mutluluk vermek… İşte umut, işte düş, işte yarın; işte ülkenin birliği ve bütünlüğü  bu diyebilmek…
 
 
Umutla ilgili güzel sözlerle, sizi buluşturalım:
 
Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır.
Bir yerde yaşam varsa orada umut da vardır.
Uzun satırlar yazdım acılar üstüne kısa satırlarda kaldı mutluluk, onu da parantezlere bıraktık, noktalar koymadık virgüllerle anlatamadıklarımızı ünlemle bitirdik. Yazdıklarımızı soru işaretlerimize bıraktık, meselâ diyerek, kurduğumuz hayallere umut dedik.
Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma; umutsuzluk şeytandan, ümit etmek ise Allah’tandır.
Allah, bir kapıyı kaparsa, bin kapıyı açar. Allah’tan ümit kesilmez.
Umut, Mehmet’in ekmeği, ye Mehmet ye…! (mizahi)
 
 
Tevfik Firet’in “Balıkçılar” şiirinde;
“Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
  Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim,
  Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader!  şiirindeki umut ve bekleyiş; ile
 
 
Mehmet Âkif’in
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! “   söylemde, yakarışla beraber, umutla sorgulama veriirken, umutta esas olan sabır,dikkate alınmıştır…
 
 
Umutları, sınıflandırırsak;
 
Kişisel umutlar, ailesel umutlar, çevresel umutlar,
Partisel umutlar, siyasal umutlar, anayasal umutlar,
Ülkesel umutlar, sağlıksal umutlar, parasal umutlar,
İşsel umutlar, dinsel umutlar, dilsel umutlar,
Sanatsal umutlar, eğitimsel umutlar, komşusal umutlar,
Cinsel umutlar, evliliksel umutlar, çocuksal umutlar,
Gençliksel umutlar, yaşlılıksal umutlar, yazarsal umutlar,
Üniversel - akademik umutlar …
 
 
Yukarıda sınıflandırmaya çalıştığımız umutları yaşamak, yaşatmak herkesin görevi olması gerekirken, bunu umutsuzluğa çevirerek, bir nevi ticaret haline getirenlerin, sizler umutsuzken, onların mutlu olması var ya…!  tam bir kişisellikten öte toplumsal psikoterapi gerektiren paranoya vakalarıdır…. Yıllar önce,  kızgınlık anımda dizelere döktüğüm tanıdığım insanlara yönelik, iki mısralık gözlemimize bakalım:
 
“ İnsanlar tanıdım aç, susuz, hasta,
   İnsanlar tanıdım, sen mutlu isen, o yasta…!”
 
Umutsuz olmak, mutsuz olmak; umutsuzluğu, mutsuzların ilkesi haline getirmek, işte asıl tehlikede burada. Günümüzde maalesef, bu umutsuzluklar olanca boyutuyla yaşanıyor, kızgınlıklar, kırgınlıklar, bıkkınlıklar artıyor… Toplumsal uzlaşı olması gereken yerlerde bireysel davranılınca, “ben sizin babanızım ben ne dersem o olur..!” şarkısındaki mizahi söylem bile kişiye rahatsızlık verirken; bilgili, okuyan, okuduğunu yorumlayan liyakatlı adamın “biat ve fiat kültür” anlayışının hakim olması ihtimali bile, umudu, umutsuzluğa çevirmesi kaçınılmaz olursa, çareler yerini, toplum içinde Allah  korusun çirkinliklere bırakır ki,  toplumsal birlikteliğimiz bozulur.
Umudun kaybolduğu yerde, “sabır ve okuma” en iyi ilâçtır.  Umut, zihinsel rahatı getirirken; umutsuzluk, hem zihinsel hem bedensel rahatsızlığı tetikler…  Bunun için de kişisel umutların yanında en güncel ve toplumsal umut, birlik içinde bütünlüğün sağlanması, anayasal söylemlerin yanında partisel çalkantılara yol açan, ideal unsurlarının ve SALI söylemlerinin   sağlığına kavuşturulması umuda yol açmalıdır.  
Hisar Edebiyat Dergisi şair-yazarlarından olan Ayla Oral’ın insanın hayatını “ilk, dün, belki” gibi üç kelimede birleştirerek, “belki” nin nasıl umut güzelliği ve heyecanı olduğunu da bilmek gerek !
 
 “Kurma bırak duvardaki saati,
Beklesin yarın, sabırsızlık çocukların,
Ben yorgunum -belki- lere yanmışım;
Belki arar, belki sorar, belki güler,
Mutlu kalacaktık, bitmeseydi -belki-ler..!”
Yıkılan hayallere, bozulan morallere rağmen, umut var, hep olacak...!