Para denilen illetle günlük yaşamı etkin kılmak yaşamak-yaşatmak herkesin hakkıdır

Yalnız, para illetiyle milletolamazsınız !.. Millet birlik-bütünlük, dirlik-düzenliktir…

Özel sektör, toplumsal sektör olmak zorundadır, olamazsa, önce kendini eleştirecek, sonra çalışanını…!?

Özel sektör de devlet de bu coğrafyada. bu milletle vardır,bunun kuralları ve ilkeleri oturmuşsa-oturtulmuşsa, sorun olmaz, devlet-millet bütünleşmesi esas olunca, özel sektör de bu bütünleşmenin içinde gerekli dersi çıkarmalı; paranın patronu olduğu gerçeği, parayı kazandıranın gerçeğiyle örtüşmelidir…

Her iki taraf da birbirini kullanmadan, dürüstçe, ücretlendirilmeli, her iki taraf da birbirini hafife almamalıdır… Maaşlar ve ders ücretleri dengeli olmalı,diğer üniversitelerle ve eğitim kurumlarıyla mukayese ortadan kaldırılmamalıdır…

Akademik çalışmalara bakılmalı, “HAK HUK” demeden, haklar verilmeli, hakların aranmasında sıkıntı yaratılmadan, çalışanlara dedi-kodu fırsatı verilmeden, kurumlarda çalışanlara ekmek parası kazandırmanın mutluluğu, huzursuzluğa dönüştürülmemelidir ?!..

Yukarıdaki paragrafımız yer alan söylemler hafife alınmamalı, gereği yapılmalı, hem mütevelli hem patroni hem yönetimsel hem akademik ve idari kısımlar rahatlatılmalıdır…

KİŞİLERİ HAFİFE alırsanız, kendinizin de HAFİF insan tipi olduğunuzu kanıtlarsınız… Tüm yaratılan insanlar, YARATANIN kontrolündeyse, inanlar için bir HİÇ olursunuz…

Çalışma hayatında verim, önce zihni huzurdan, sonra beceriden, sonra üretimden, daha sonra da KAZANDIRIMDAN ve kazanmadan geçer…

Sizler, işçinin-çalışan emekli öğretmenin ve emekli ALAN eğitimcisi Öğretim elemanlarının DERS Ücretini ders verdiği öğrenciyle sınırlandırırsanız (bir öğrenciye verilen dersle 100 öğrenciye verilen dersin aynı olduğunu bilmemek acizliğine düşerseniz), öğretim yapan hocayı sinirlendirir,olmaması gereken şekilde KİNLEŞTİRİR-çirkinleştirirsiniz…

Yönetici konumunda olanlar, kendi çıkarı olmadığı sürece TOPU hep YUKARIYA atar, yukarı suçlanır, yönetenler kendince güçlenir… Bu AYIBI işlerseniz, vebaliniz artar, teraziye koysanız ne sizi ne suçunuzu tartar…

Böyle durumlarda “HAK helâlliği, HAK celâlliğine”dönüşür ki, bu ne çalıştırına ne çalışana yakışmaz…

Bilim yapmak; yapan kadar yaptıranla- mensup olduğu kurumun sorumluluğunu ortak kılar. çalışan-üretmek için çaba harcayan araştırma görevlisi gençlerimizin, genel olarak akademisyenlerimizin PROJELERİNE olumsuz bakmak, hiçbir kurumu ve ideolojileri HAKLI çıkarmaz, küçültür…

Elbette, trilyonluk yatırım yapan İŞ adamlarımızkazanarak, çalışanına EKMEK vermek sorumluluğu içindeyken, çalışanlar da o sorumluluğa ortak olarak İŞ adamına kazandırmak zorunda olup ADİL davranış içinde bulunmalıdırlar…

Yazımızı, Hukuk Fakültesi’ne girdiğim derste uygulama yapmak için yazdığım, herkes için genel söylem içindeki dizelerle bitiriyorum…

“HUKUK !..

Hak -huk derken, hakkımızı yediler neden? 

Biz mi hakkımızı aramadık, hak mı bizi bıraktı; 

Hak bize, HUKUK insanlığa, 

Bu kadar mı IRAKTI ?!..” (Parlakyıldız, Nisan 2018 -Girne)  

Kutsal aylarımız, insanları ve onların haklarını hatırlatma aylarıdır…Ramazan ayının güzelliğiyle, ORUÇ kavramının empatisi içinde olunuz…

Girne’den SEVGİLER…