Türkiye çok hızlı şekilde anti laik uygulamaların içine sürükleniyor.

Gazetelerde, televizyonlarda, internet medyasında ve gerekse de sosyal medyada anti laik paylaşımlar hızla artarken, almış başını giderken AKP ve MHP iktidarının bu tip söylem ve eylemlere karşı duyarsız kaldığını ve belli bir söylem geliştirmediğini de izliyoruz.

En üzücü durum ise, devletin anayasasına göre laik düzenini savunması ve koruması gerek yargı sistemi, tamamen sessizliğe gömülmüş durumda.

En başta da Diyanet İşleri Başkanlığının kimi din görevlileri olmak üzere, diğer siyasal dinciler, ile  PKK’ya yakın çizgide veya etnik Kürt Milliyetçilik içinde davranan kimi kesimler artık ıslah olmaz şekilde Türk toplumundan ayrışmaya başlamışlardır.

Dünyadaki tüm Türk Devletleri kendilerini Atatürk çizgisinde laik düzene getirirken ve Türklük şuur ile ayağa kalkarken, ne yazık ki Türkiye’de işler tamamen tersine gitmektedir.

Ne yazık ki daha devletimizin kuruluş ve güçlenme safhasında, devlete ve devletin düzenine isyan eden ve düşmanca davranış sergilediği için devletçe  verilen cezalar günümüz Türkiye şartlarında  sorgulanmaya başlanmış, o dönemin suçluları adeta bir karaman edası ile baş tacı edilmekte ve yine aynı kesimlerce Atatürk ve devrimlerine karşı en hoyrat söylemler ve paylaşımlar bulunabilmektedirler.

AKP iktidarının Milli Eğitim Bakanı dolayısı ile AKP ve MHP iktidarı, çeşit çeşit dernek, vakıf, tarikat ve cemaatleri STÖ diye ilk ve ortaokul sıralarında okuyan körpecik yavrularımızın okullarında görevlendirecek onları yönlendirmeye çalışmaktadırlar.

Kimse açıktan açığa söylemese de Türkiye’de artık laik bir düzenin varlığından söz edilemez.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bağnazlık ve gericilikle mücadele bağlamında yaptığı bütün devrimler birer birer rafa kaldırırken, eskinin köhne anlayışı artık toplumumuzu yavaş yavaş sarıp sarmalamaktadır.

Türkiye’de uzun süredir tu kaka görülen Türklük şuuru ve laik devlet düzeni de iyice sorun olarak algılanmaya başlanmıştır.

Türklüğe ve laik devlet düzenine alerji duyanlar günden güne gemiyi azıya alarak Atatürk’e duydukları alerjiyi  düşmanlık düzeyine çıkarmışlardır.

Ne yazık ki bu ülkenin sahibi ve devletin kurucusu olan Türk milleti, kendi kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinden gerekli ilgi alaka ve korumayı görememektedir.

Türk Milletinin gözünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AKP ve MHP iktidarının eliyle Türk Milleti yerine göçmenlere hizmet eden, göçmenlerin huzur ve refahı için gayret gösteren bir devlet olarak algılanmaya başlanmıştır.

Türkiye’deki aşırı Kürt Milliyetçiliği ve aşırı cemaat ve tarikat yapılanmalarının insan kaynağı, ülkemizi adeta fiili olarak işgal eden göçmenler arasında ülkemize sızan militan gruplardır.

Hudutlarımızdan kontrolsüz bir şekilde geçip, büyük kentlerimize ve Anadolu’nun ücra kasabalarına kadar sirayet eden göçmen istilası, ne yazık ki Türk Milletini huzursuz etmemin de ötesine geçerek, Türk Milleti için fiili bir tehdit ve tehlikeye dönüşmeye başlamıştır.

Gazete ve televizyonlarda sıklıkla göçmenlerin karıştığı hadiselerin haberlerine rastlamak da mümkündür.

Günden güne artan cübbeli sarıklı insan türleri artık her yerdedir. Toplumun alıştığı sosyal yapıya ve yaşayış tarzına müdahale edecek seviyelere gelmiş durumdadırlar.

Hatta bu yapıların FETÖ hadiselerinin öncesinde başlayarak devlete sızdığı, AKP ve MHP’ce  açık açık desteklendiğini medyadan öğreniyoruz.

Cemaat ve tarikatlar; AKP ve MHP’nin idare ettiği devlet tarafından da ayrıca teşvik edilmekte ve desteklenmektedir.

Türkiye’de iç ve dış mihraklarca kırık yıldır toplumsal bir çatışmaya dönüştürülemeyen Alevi-Sünni, Türk-Kürt gerilimi, başka bir boyutta ve başka aktörleri devreye sokularak başka isimler altında gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye’de Türk Milletinde, Türk devletine ve Atatürkçülüğe karşı yeni bir operasyon ve komplo düzeneği kurulmaktadır.

Türkiye’nin yeni ayrışma ve kutuplaşma konuları; laik-anti laik bir cepheleşmeye paralel olarak gelişim gösterdiği belli olan istilacı göçmen- Türk vatandaşları arasındaki gerilimlerdir.

 

Milletin vekilleri ilkeli olmalıdır.

Daha üç beş ay önce meclise giren kimi milletvekillerinin, kendi partilerinden istifa edip başka partilere geçmesini de anlamış değilim.

Milletvekillerinin başka partilere geçmesinin sebepleri arasında kendi partileri ile yaşadıkları ideal ve ideolojik ters düşmeler değildir.

Yer değiştirmelerin çıkar endeksli olduğunu her halde düşünmeyenimiz yoktur.

Türk toplumu ciddi bir sosyolojik erozyona doğru kayıp gitmektedir.

Dürüstlük ve ahlaklı ilkesellik  ne yazık ki hak ettiği karşılığı bulamamakta, şahsi çıkarcılık ve gettocu anlayışın adam kayırmacılığı iktidarda ve muhalefet partilerinde sürüp gitmektedir.

Türkiye siyasal hayatı, tam bir çözülme ve çöküş aşamasındadır.

En büyük zafiyette kendisini Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi ilan eden partiler düzeyinde yaşanması da ayrı bir hüzün konusudur.

AKP, DEVA, HÜDAPAR, DEM, GELCEK isimli partiler siyasal olarak en net ve en anlaşılır siyaset yapan partilerdir. Amaç ve ideolojiler de bellidir. Kendi siyasal çıkarları ve ideolojileri doğrultusunda siyaset yapmaktan, riske girmekten geri durmamaktadırlar.

Bu partilerin dışında kalan başta CHP olmak üzere diğer tüm partiler küçük oy hesapları uğruna Türk toplumunu kaderlerine terk etmektedir.

31 Mart 2024 sabahı birçok parti ya kapısına kilit vuracak veya parti liderleri yerlerinden olacaklardır.

Allah  ürk Milletini her türlü beladan ve felaketten korusun.

Çünkü durumumuzun düzelmesi gerçekten Allah’a kaldı.