Öncelikle kısa bir tahlil yapalım.

Atatürk’ün baş komutanlığında Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türk Ordusu, Atatürk yaşadığı sürece ve sonrasında daima devlete ve hükûmetini bağlı olarak vazife yapmıştır. Devlet tereddütsüz Türk devletidir, hükumetler tereddütsüz Türk Milletini bir bütün olarak kucaklayan hükumetlerdir.

Ama ne zaman ki ABD, Türk Devletine sızdı, ne zaman ki TSK’ya sızdı, işte o andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti Ordusu içerinde ihtilalci ve darbeci anlayışlı subaylar ve generaller sıklıkla görülmeye başladı.

Türkiye’de bu sürecin başlangıcı İkinci Dünya Savaşı sonrasında (1947) ABD’nin Truman Doktrini çerçevesinde başlayan sözüm ona komünizmle mücadele kisvesi altında hayata geçirmeye başlayan Marshall Plan iledir. İşin zıvanadan çıkması ise Türkiye’nin NATO üyesi olmasıyla birlikte artmaya başlamıştır.

Siz siz olun, Türkiye’deki kimi milliyetçilere ve solculara sakın aldanıp da onların peşine takılmayın. Emin olun ki Türkiye’de uzaktan komutalı sağ ve sol fraksiyonlar ve ne liberaller daima ABD, AB ve NATO güdümlü yapılardır.

Bölgemizdeki her anarşik olayın, her isyancı eylemlerin arkasında mutlaka ABD’nin yani NATO’nun, İngiliz ve AB’nin desteği  himayesi ve kışkırtması vardır.

Hep yazdım ve savundum.

1980 darbesinde de ABD parmağı vardı. 1981 sonrasında ülkemizde hortlayan PKK terörünün arkasında da ABD ve Avrupa vardı.

FETÖ terör örgütünü destekleyen ve finansa edende ABD ve Avrupa’ydı. PKK ve FETÖ görünüşte taban tabana birbirlerine zıt yapılar gibi görünseler de aslında ikisinde ABD’nin, yani NATO’cu zihniyetin yumurta ikizleriydi.

15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Ordusuna ve Türk devletine karşı başlatılan isyanın arkasında da yine ABD, AB ve elbette ki taşronları FETÖ ve PKK vardı.

Bugün için AKP, FETÖ ile mücadele ediyor olsa da FETÖ ile ilintili hiçbir siyasetçinin yasal işlem görmemesi de tesadüfi olmaz.

FETÖ’nün kokusu, gerek devlet içinden ve gerekse siyasi partilerden çıkmış değildir.

Hele de son zamanlarda iyice ayyuka çıkan Atatürk düşmanlığının, dolayısıyla da Türk Milleti düşmanlığının veya karşıtlığının arkasındaki en büyük güç, kimi din adamı kisvesindeki hacı hoca kılıklı tiplerle, kimi cemaat ve tarikatların varlığı görmezden gelinemez.

Malumun ilanı gibi saçma sapan bir soru sormadan da geçemeyeceğim.

Ülkemizdeki  Atatürk düşmanlarını, Türk Milleti karşıtı dincileri, cemaat ve tarikatları kim ya da kimler koruyup kolluyor?

Cemaat ve tarikatlara yol vererek Türkiye’deki laik düzenin yıkılmaya çalışıldığını fark etmemek mümkün mü?

Biz bu senaryonun bir benzerini 15 Temmuz 2016 FETÖ kalkışmasının öncesinde de görmedik mi?

Türk ordusuna, polisine ve Türk devletine karşı kin ve intikam duygusu ile düşmanlık peşinde koşan, FETÖ’yü alkışlarla omuzlarında taşıyanların, FETÖ’den boşalan yerleri hızla doldurmaya başlayan diğer cemaat ve tarikatların varlığını idrak edememesi mümkün mü?

FETÖ’nün devlete, orduya ve polise sızma tekniklerine benzer teknikleri, şimdilerde kimler kullanıyor? Devlet bunun farkında değil mi?

Devletin cumhuriyet savcıları, istihbaratı, polisi, jandarması askeri olup bitenin farkında değil mi? Elbette farkında.

İşte sonunda geçen on kasımda Atatürk rozetini takıp takmama meselesi yüzünden Tuzla Piyade Okulunda teğmenler arasında yaşanan, basında ayyuka çıkarken olayların ardında yatan ana sebep cemaat ve tarikatların orduya sızmaları olmaz mı.? Bu hadiseleri sulandırılarak hafif gösterilmeye çalışmanın kime ne faydası olabilir?

10 Kasım’da Atatürk rozetini bir nedenle yakasına takmayan teğmene diğer teğmenlerin tepki göstermesi kadar doğal ne olabilir ki?

MSB olayı dezenformasyon vs. ile geçiştirmeye çalışsa da işin aslının öyle olmadığı KKK’nın konuyu araştırması, açığa almalar, görevden uzaklaştırmalara kadar varması ile da işin ciddiyetini ortaya koymuyor mu?

Tuzla Piyade Okulunda başlayan bu hadisenin sadece Piyade okulu ile sınırlı olduğunu düşünmüyorum. Bu teğmenler Kara Harp Okulundan mezun olarak gelen teğmenlerse, demek ki bu vakıanın kökenleri Kara Harp Okulu sıralarından başlıyor demektir.

Cemaat ve tarikatların Harp Okullarında eli kolu mu var?  Araştırılması gerekmez mi?

Her ne kadar siyasi bir makam olsa da MSB bakanı ,emekli bir genel kurmay başkanıdır. Ondan önceki MSB’nı da 15 Temmuz FETÖ ayaklanmasının yaşadığı yılların Genelkurmay Başkanıydı.

Hal böyleyken gerek MSB’ı Yaşar Güler ve gerekse ondan önceki MSB’ı Hulusi Akar onca tecrübelerine rağmen ve iddia edildiği gibi TSK içinde yapılanan cemaat ve tarikat yapılanmalarını görmezlikten gelmeleri mümkün mü?

Piyade Okulu olayında Kuvvet komutanları ve Genel Kurmay Başkanı ne düşünüyor?

Genelkurmay Başkanı, KKK ve 1.Ordu komutanları Kara Harp Okulunda aynı sıralarda oturduğumuz 1981 yılından mezun olduğumuz devre arkadaşlarımdır.

Üçünü de tanırım.

Haklarında fikir dahi yürütebilirim.

Dz.K.K. da aynı şekilde 1981 Deniz Harp Okulu’ndan mezun devre arkadaşımdır.

Bu devre arkadaşlarımın hiçbirinin cemaat ve tarikatla da alakası yoktur.

MSB’na düşüncelerini aktardılar mı?

Özellikle KKK Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu devreme sesleniyorum.

Paşam Piyade Okulunda neler oluyor?

Eski Genel Kurmay başkanı da olsa AKP'nin çiçeği burnundaki Yaşar Güler Bey'in dediklerinden bir şey anlamadık.

Atatürk'e sahip çıkan teğmenleri ordudan atılmasına göz mü yumacaksınız?

İşin aslı astarı nedir?

15 Temmuz 2016 tarihine benzer cemaatçi ve tarikatçı bir kalkışma olursa bunlara kim dur diyecek?

Atatürkçü subayların varlığını TSK’da koruyamazsak, Türk Milletini sahiplenen orduya da sahip değiliz demektir.

Tarihi bir misyon üstlendiniz Atatürkçü askerlerimize sahip çıkınız.

İşte bu minvalde başta TSK yüksek komuta heyetine ve şanlı Türk Ordusu komutanlarına Mustafa Kemal Atatürk’ün 29 EKİM 1938 tarihinde, yani  vefatından yaklaşık on bir gün önce Türk Ordusuna verdiği son mesajı arz ediyorum.

“ Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!

Memleketini en buhranlı ve zor anlarda eziyetten, felâketlerden, belâlardan ve düşman işgalinden nasıl korumuş ve kurtarmış isen cumhuriyetin bugünkü verimli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve araçları ile donatılmış olduğun halde görevini aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.

Bugün, cumhuriyetin on beşinci yılını devamlı artan büyük bir rahatlık ve kudret içinde kavrayan büyük Türk milletinin karşısında kahraman ordu, sana kalpten teşekkürlerimi sunar ve bildirirken büyük ulusumuzun övünme duygularını da dile getiriyorum.

Türk vatanının ve Türklük toplumunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan oluşan görevini her an yerine getirmeye hazır olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inanç ve güvenimiz vardır. Büyük ulusumuzun orduya verdiği en son sistem fabrikalar ve silâhlar ile bir kat daha kuvvetlenerek büyük bir kendini fedâ etme ve yaşamayı değersiz görmekle her türlü görevi yerine getirmeye hazır olduğunuza eminim. Bu inançla kara, deniz, hava ordularımızın kahraman ve deneyimli komutanları ile subay ve erlerini selâmlar ve övgülerimi bütün ulus karşısında bildiririm.

Cumhuriyet Bayramı’nın on beşinci yıldönümü hakkınızda kutlu olsun.”