ABD Dışişleri Bakanı Anthony Birkan’ın 5 Kasım 2023 günü Türkiye’yi ziyaret edecekmiş.

Aslında ABD’li Bakan, Türkiye’yi mi yoksa  AKP’yi mi ziyaret edecek tam olarak karar veremedim.

Çünkü AKP Türkiye demek AKP demektir.

AKP, kayım siyasetçilerini devletin karar verici her noktasına atanmıştır.

Dolayısı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset anlayışı devletin her yerindedir.

Mesela; Milli Savunma Bakanlığı, MİT, Dışişleri ve İçişleri, özellikle Diyanet İşleri Başkanı ve elbette ki Milli Eğitim Bakanı  yani kısaca toplumun sosyalitesine ve yaşamına direk müdahale edecek her makam AKP siyasetçileri tarafından yönetilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AKP’nin yani Recep Tayyip Erdoğan’ın emir ve direktifleri doğrultusunda bir yaşam sürmektedir.

Benim anlayışıma göre devlet ölümsüzdür ve kurumsaldır.

Devlet günlük yaşamaz. Daima orta ve uzun vadeli planlar üzerinden nasıl bir politik, ekonomik ve sosyal mesai izleyeceğini belirler.

Siyasetçi bugün vardır yarın ise yoktur.

Devlet ise bakidir.

Her vatandaşına eşit mesafede durur ve adil olmak zorundadır.

İyi de devlet kimdir?

Aslında devlet insandır.

Devleti çalışanları idare eder. Koruyup kollamaya çalışır.

Aslında modernite de her devlet memuru, devleti koruma ve kollama adına tiransız tiranlık yaptığı akademik olarak ifade edilmektedir.

O halde bizim devletimizin etkili ve yetkili bürokrat ve teknokratları AKP döneminde ne derece etkili ve yetkili olmuşlardır?

AKP iktidarları iktidar olduğu senelerin dörtte üçünde FETÖ denen yapının ipine sarılmış olarak siyaset yaparken, FETÖ’cü militanların Türk Devletin tüm kurumsal yapısına çok büyük zarar vermesini görememiştir.

Bir tiransız tiran işleviyle devleti korumakla görevli kimi devlet memur ve çalışanları, ne yazık ki FETÖ militanına dönüşerek Türk Devleti’ne çok büyük bir düşmanlıkla zarar vermiştir.

Devlet, FETÖ militanlarının saldırısı ile ele geçirilmeye çalışılmışsa da milli şuurlu kamu görevlileri le vatandaşların tepkisi üzerine mağlup edilmişlerdir.

İşte 15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ ayaklanmasından sonra devlet üzerinde tek hâkim güç, AKP yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.

AKP’nin 2002 yılından bu yana iktidar olma başarısınız altında yatan diğer en önemli etken ise; beceriksiz ve basiretsiz muhalefet partilerin lider ve yönetici kadrolarıdır.

AKP tüm eleştirilere rağmen tüm yalpalamalarına rağmen son derece başarılı olduğu alanlar da vardır.

Mesela savunma sanayi gelişmeleri.

Şuna kesin olarak inanıyorum ki; beğenelim veya beğenmeyelim, tüm günah ve sevaplarıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan savunma sanayimizin son yıllardaki atılımlarının en büyük hamisi, destekçisi ve mimarıdır.

Türkiye bu sayede dünya savuma sanayinin ileri teknoloji ülkeleri ile baş edecek seviyeye gelmiştir.

Bugün için gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında her türlü terör ve suçluyla mücadelede kesin sonuçlar elde ediliyorsa bunun ana nedeni, AKP’nin büyük atılımlar yaptırdığı Savunma Sanayi ürünleri sayesindedir.

Bu işin güzel yanlarıdır.

Ama aynı AKP okyanusları geçmesine rağmen adeta derde boğulmaktadır.

Askeri liseleri, askeri hastaneleri kapatarak, cemaat ve tarikatlara yol vererek, ekonomide reel evrensel politikaları terk ederek, özellikle de milli eğitimi ve hukuk sistemimizi siyasallaştırarak hem kendisine, hem de devletimize ve hem milletimize çok büyük zararlar vermektedir.

Halimiz böyle olsa da AKP’nin Türkiye’sinin bu hali ile bile hem kendi coğrafyasında ve hem de dünyada güç odağı haline geldiği de yadsınamaz.

Bölgemizde cereyan eden uluslararası gerginliklerde Türkiye çok enteresan politikalar izlemektedir. Balkanlarda, Karadeniz’de, Kafkasya’da, Ortadoğu’da ve elbette ki Kıbrıs’ta kriz üstüne krizler yaşanırken, Kıbrıs hariç her yerde kan gövdeyi götürürken Türkiye bu ateş ve ölüm çemberinin içerinde bir vaha gibi görünmektedir.

Bu başarının arkasında yatan yegâne unsur kim ne derse desin devletimizin gelişmesine ön ayak olduğu başarılı savunma sanayi atılımlarıdır.

Yani AKP’nin savunma sanayi alanında yazdığı başarı öyküsü yatmaktadır.

Bu başarıları öyküsünün sırdan vatandaşlar olarak bizlere de vatanımıza da barış ve huzuru getirmesi belemek ve ummak elbette ki en büyük isteğimizdir.

Lakin durum hiç de beklentilerimizi karşılamamaktadır.

AKP’nin yurt içinde siyaseten cemaat ve tarikatları önünü açan ve hatta destekleyen uygulamaları, etnik yapıyı Türkler aleyhine değişime uğratan vatandaşlık satma ve göçmen politikaları, ekonomiyi idare ediş şekli ve hukuku siyasallaştırması Türk Milleti lehine pek de hayra alamet politikalar değildir.

Türkiye’de eğitimli her aklı başında vatandaş, AKP’nin devleti ve toplumu idare ediş şeklinden rahatsızdır. Bu rahatsızlığının altın yatan ana neden; iyice kontrolden çıkan ve artık sokağa da taşmaya başlayan cemaat ve tarikatların toplumsal hayatı müdahaleye kalkışmalarıdır. 

AKP ve MHP’nin yakın bir gelecekte belli bir siyasal amaç için yeni bir anayasa yapmaya çalışacağı bilinmektedir.

AKP ve MHP’nin hayata geçirmek istediği yeni anayasa ile bambaşka bir devlet oluşturma yoluna gideceği endişesi Türk Milletinin zihnini fazlasıyla meşgul etmektedir.

İşte bu endişe çerçevesinde AKP ve MHP, kendisine oy veren veya vermeyen vatandaşların korkulu rüya görmesinin önüne geçmek zorundadır.

Bunun önüne geçmenin tek yolu da anayasamızın başlangıç metni ile anayasamızın değişmez değiştirilemez ilk dört maddesi ile 66’ıncı maddenin aynen muhafaza edileceğini ilan edilmesidir.

Türkiye, bu ahval ve şartlarda iç dinamikleri kıpır kıpırken Gazze’de İsrail’in Filistinli masum insanlara karşı başlattığı katliamın da karşında olarak batı emperyalizminin ve İsrail’in aleyhine bir politik duruş almıştır.

Gazze olayı Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçirilmesinin son aşamasıdır.

Ukrayna savaşı ile konvansiyonel olarak etkisiz hale getirilen Rusya’yı Ortadoğu’da devre dışı bırakarak, HAMAS’la Gazze savaşını başlatan ABD ve Avrupa, bilinçli bir şekilde İran’ı ve Türkiye’yi  çepeçevre kuşatmış durumdadır.

Doğu Akdeniz’e yığdığı harp gücüyle İran’ı ve Türkiye’yi bakılamaya çalışan ABD, son altın vuruşu olan Ortadoğu’da sınırları yeniden çizmek ve 1991 yılından beridir üzerinde çalıştığı Kürt Devletini kurmak için harekete geçmek üzeredir.

ABD işte bu maksatla siyasal ve askeri hedefini adeta tebliği etmek üzere dışişleri bakanını başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine göndermektedir.

5 Kasım 2023 günü Ankara’yı ziyaret edecek olan ABD Dışişleri Bakanı Anthony Birkan’ın olasılıkla Filistin ve kuracağı Kürt Devleti için Türkiye’nin nabzını yoklayacaktır.

Türkiye böyle bir olasılık karşında ne yapmalıdır?

AKP iktidarına önerim;

Filistin’in Gazze’de küçük de olsa bağımsız bir devlet olarak ilan edilmesine destek olmak ve bu küçük devletin garantörlüğünü istemek,

Irak ve Suriye’nin parçalanması anlamına gelen Kürt Devleti kuruluşunda da ABD ve Avrupa ile inatlaşmak yerine, duygusallıktan ve hamasetten uzak gerçek manada bir politika ile; Garnizon Türkmen-Kürt Devletinin Irak ve Suriye’de ABD ve Avrupa desteğinde Türkiye garantörlüğünde kurulmasını önermektir.

Tabi bu arada şimdiki Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin Misak-ı Milli topraklarını Türkiye’ye ilhak etmek veya otonom bir Türkmeneli devleti şekline getirmek şartıyla.

Bu düşüncemin hayata geçirilmesinin zor olsa da imkânsız olmadığını düşünen kaç kişiyiz?