Kıskananlar, Çatır Çatır Çatlasın!?!...

Öyle sevecen, öyle mutlu idik biz.. Az ile yetinmeyi bildik hamdolsun...
Öyle bir nesil geldi ve çok şükür halyen hayatta, Aslanlar gibi yaşıyor.. (Hey Maaşallah)  
Sosyal medyada, bahsettiğim nesilden söz eden  öyle çok hpaylaşımlar geliyor ki, her birini içimi çeke çeke okuyor ve dönüyorum anlık da olsa o mus mutlu günlere.
Hangimiz, başımıza tas yemedik ki? Hele helye,  o meşhur tabureye bir tas su dökmeden, hangimiz oturdu ki?
O günleri özetle anlatan şu satırları, izimizden  kim içini çeke çeke okumaz ki?
Başlayayım mı anlatılanları aktarmaya.. Ne dersiniz? Dönelim mi o mu mutlu günlere?
Kısacası azizim; "Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesidik biz..."
Unutmadan; annemizin sinirlenince kafamıza ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarla yıkandığımızı da hatırlatayım..
Ne günlerdi o günler.. Kış günü, cayır cayır yanan sobalarımız.. Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçer, saçlarımızdan damla damla sızan suları sobaya düşürür, cısss sesini dinlerdik hiç sıkılmadan.. Bi tür terapiydi bizim için bu durum..
Ben pek ftubol oynamadım.. Daha çok, sapanla kuş avlamayı,yıllar ilerleyince de; yeni moda halini alan 'hatsan' havalı tüfekler ile hedefe saçma yağdırmadan pek hoşnuttum.
Kimilerimiz ise; en güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdı.. Ne dünyaca ünlü futbolcular yetişecekti belki de.. Şu banyo meselesi bir olmasa..
Klasik üşengeçlik hepimiz de vardı azizim.. Cuma gününden verilen ödevi, illaki  pazar akşamı yapan nesildik biz.
Salçalı, ya da toz şeker, tuz  serpiştirilmiş yoğurt sürülmüş bir dilim ekmeği,  2-3 arkadaş ortak tükedirdik.. Dahası, aynı şişeden gazoz yurumlardık.. Payşlaşımcıydı bizim nesil..
Bir dilim ekmeği paylaşır iken;  içi yanan değil mutlu olan nesildik biz...
Kim tadına varmadı ki, anne terliğinin? Süpürgenin doyumsuz tadından hiç söz etmeyeceğim.. 
Ertesi gün okul.. Muhakkak ki, pazar banyosu olacak.. İki üç odalı da olsa evlerimiz, illaki tek odada yaşam sürerdik biz..
Pazar banyosunu genelde mavmavi renkteki leğende,  zeytinyağlı ev sabanu, olmadı biraz daha lüks olan ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanıp, okula hazırlananlardı biz..
Bedenimiz kadar, ruhu da  tertemiz çocuklardık biz.
Belki de, bu yüzdendir ki; her sabun kokusu aldığımda çoğumuz gibi, çocukluğum geliyor aklıma..
Vicdan yapardık, eriyecek diye kardan adam için bile.. Erimein diye dua ederdik.. Hatırladınız mı?
Her birimiz, gneş batsa da kış günü, soğusa da hava buz gibi, sokak oyunundan vazgeçemeyenlerdik.. Arkadaşlık baki idi hep, ta ki büyüyünceye dek..
Büyümeseymidik acaba hiç? Hep, çoçuk mu kalsaydık!?!...
Salçalı bir dilim  ekmek yiyip, karnı doyan nesil olarak, bu günlere bakınca, insanın içi bir ayrı titriyor sanki..
Hatırladınız mi? Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koymadan, bir kenara bırakmazdık asla, bir lokma da olsa düşen ekmeği..
Biraz de oyun delisiydik sanki.. Tuvaletimiz gelse bile,  eve gitmez... Annem eve alır korkusu ile  kuytu bir köşede, ağaç olmadı duvar dibine..
Velhasıl; 'Yok' ları bile çok sevdik. Bir gün olur, 'Var' olur diye..
Çok ama çok çok güzeldi o günler.. Hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında.”Çocuk gibi çocuktuk biz!..."
Her çoçuğun içinde tam bir huzur, anne babadan öğrenilen saygı bi de..  Küçüktü evet dünyamız.. Küçücük de olsa, mutluyduk be kardeşim..
Sabahtan başladrdı sokaklarda oyun, akşamı ederdik.. Unuturduk karnımızın acıktığını bile..
Hangimiz oynamadı ki, gazoz kapaklarıyla? Hele hele çelik çomak, 9 kiremit, yakar top..
Hayatın çemberinden, çember cevirir iken geçtik adeta biz sokaklarda..
Kızlar, çomaktan bez bebekler yapar oynardı.. Biz erkekler, illaki bir ok ve de yay.. Ekmegimize toz seker serpişirip yemenin mutluluğu anlatılamaz vesselam.
Yaprak sarma da yaptık çok.. Pirinç yerine, kum doldurduk yaprakların içine. Oyun içinde oyun,  yer gibi yapardık her  yaprak sarmayı.. Gel de özleme şimdi o güzelim yılları??
İçimizdeki vicdan, eriyen kardan adam için değil di ebet sadece.. Ölen bir kuş görsek gömer mezar yapar, dahası dilimiz döndüğünce  dua okurduk baş ucunda..
Çam ağacının kabuğundan, yapılan  araba, traktörl, hatta kayıkları nasıl unutur ki insan?
Yaramazlık yapar, annemizden dayak yememek için saklardık yaptığmızı.. Tek yalanımız buydu vesselam..
Ve şu bir gerçek ki azizim; biz küçükken aslında çok büyüktük. Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Ay dede ile yarışanlardık.. Biz koştukça, yanımızda koşardı ay dede.
Tek kelimeyle, güzeldik biz küçükken... Kızlar, kaşlarını almayı bilmezdi,makyaj çok büyüklerin işiydi, belki de o yüzden makyajı hiç sevmezdi kızlar..
Hep Alaburus traşlı bizler..Erkekler yani..
Bir gece, arkadaşlarımızla beraber uyuyabilmeyi hayal ettik çoğumuz. Arkadaşlık bu kadar özeldi bizim nesilde.
Bahçeli evlerimizde, çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdü bizim nesil .
Annelerimizin dizlerinin dibinde, sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyümek ne güzeldi be azizim..
Her yaz akşamı, olmadı sohbahar da bile, kapı önlerine serilen paspaslar üzerinde, komşuların buluşmaları.. Şimdi gözümüün önne geldi de, hey gidi günler hey...
Hatırladınız mı sizde? Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraşırdık dakikalarca..
Ve mutlaka bir parça kağıt kalırdı ekmeğin üzerinde.
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mus mutluyduk.'Yok'ları sevdik hep, bir gün mutlaka 'var' olur diye..
Özetle azizim; bizim nesil çocuk gibi çocuk oldu..Yalan mı???
Kim, o yılları özlemedim diyorsa, bilin ki çok büyük bir yalan!!!