Çanakkale şehri her yönüyle bana çok şeyler ifade eder.

Mitolojik geçmişi, tarihi, milli ve  maneviyatı, doğası ile her yönden beni sarıp sarmalar.
Çanakkale aynı zamanda benim için sosyal laboratuvardır da.
Sosyoloji bilimine merakım nedeniyle yapmak istediğim tüm araştırmalara ilham verecek potansiyele sahiptir.
Mesela askeri sosyolojisi,
Mesela siyaset sosyolojisi,
Mesela aile sosyoloji veya en uç noktada ölüm sosyolojisi açısından sosyal bilimlere büyük katkı sunacak kapasitede alana sahiptir.
Hatta sosyoloji biliminin kırktan fazla alt bölümüme hizmet edebilir.
En önemlilerinden birisi de sürdürülebilirlik bağlamında kentsel değişim ve dönüşüm olarak Çanakkale’yi ele almak istesek  onlarca akademik makaleyi kaleme almamız gerekebilir.
Hele de turizm açısından, Çanakkale sonsuz kaynaklara sahiptir.
Özellikle bu noktada bir konuya dikkatinizi çekmek isterim.
Hani birilerinin sıkça dediği gibi “burası önemli”
Turizm açısında Çanakkale’ye yapılacak en büyük kötülük, köy ve kent merkezi de dahil otantik yapısının ve yöreselliğinin modernlik maskesi altında kaybettirilmesidir.
Akıllıca yapılacak bir planlama ve organizasyon sonrası yeteri kadar reklam döngüsüyle  Çanakkale dünyanın sayılı turizm merkezi haline getirilebilir.
Çünkü Çanakkale yıl boyunca mevsimsel özelliklerine göre turizmin tüm dallarına hizmet verebilir.
Hele de iki buçuk saat uzaklığında bulunan Türkiye’nin en büyük metropolü İstanbul varken, Çanakkale en azından yerli turistsiz kalmaz.
Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi öncülüğünde bu anlamada çok farklı projeler geliştirilebilir.
Daha önce de yazmıştım. Türkiye’de ortasından nehir akan kaç şehir vardır ki?
Hele de denize akan nehri olan.
 Sırf Sarıçay’ın sağı solu kendi başına bir kültür ve eğlence merkezi haline getirilebilir.
Mesela Çanakkale’nin bir ucundan ta öbür ucuna Esenlerden  Güzelyalı’ya kadar bir tramvay hattı döşenemez mi?
Para ve ödenek yoktu anlamam. Yapanlar yapıyor.
Örnek mi istiyorsunuz gidin Eskişehir Belediye Başkanı Sayın Yılmaz Büyükerşen’den fikir alın?
Önümüzde belediye seçimleri var ve projesi kuvvetli olan kazansın?
 
Ölümden ve dinden para kazanmak
Bir yıl süre ile Osmanlıca dersler aldım.
Özellikle matbaa baskısı Osmanlıcayı okurum ama el yazmalarını yeteri kadar okuyamam. Gerçi bu aralar kullanmadığım için biraz biraz unuttum ama baksam hemen hatırlayacağımı düşünüyorum.
Bu ara da Allah nasip etti Kuran-ı Kerimi birkaç defa Türkçesinden hatmettim. Tabi Osmanlıca denilen Arap harfleriyle yazılan Türkçeyi öğrendikten sonra Kuran-ı Kerim’i de anlamını bilmeden de olsa okumaya başlamıştım.
Etraftaki tarikat ve cemaatlere kimi hoca kılıklı tiplere bakınca bazen şeytan insanı dürtüyor. Cümle aleme ibret olsun diye sosyal bir deney olarak delilik yapasım geliyor.
Malum, bizim halkımız saf ve masum. Hatta suiistimal edilmesi öyle kolay ki.
Ensesine vur lokmasını al.
Bak deprem de on bir ilimiz yıkıldı.
Depremde yıkıma uğrayan aileler seçimlerde muhalefet cezalandırdı.
Dedim ya şeytan dürtüyor diye.
Bazen şeytan diyor ki; sar başına sarığı, al eline Kuran’ı, tut bir mekan otur minbere başla dini vaazlar vermeye.
İnanıyorum ki kısa sürede etrafıma birçok insanı toplayabilirim.
Hatta şahane paralar da kazanabilirim.
Nasıl olsa Hz. Peygamberimizin hayatını da biliyorum. Allah’ın kelamı Kuran’ı Türkçesinden de olsa okuyarak öğrendim. Gerçi bazı uyanıklar, İslam dini tefsirden öğrenilmez deseler de onlara aldırmıyorum. Çünkü bunu diyenlerin amacı  dini otoritelerini ve dini tekel olmayı elde tutmak.
Özellikle belirteyim okuduğum tefsirler genellikle Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış, toplumda kabul gören şahsiyetlerin tefsiri. Tabi ki Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır bunlara dahil.
Hatta daha da ileri gideyim.
Diyelim ki devlet bir kanun çıkarsa ve dese ki; her mahalle kendi camisinin masrafını ve imamlarının maaşını karşılayacak desin. İnanın bir çok cami kapısına kilit dahi vurulur. 
Hadi yalansa yalan deyin.
Neyse konumuz bu değil.
İşte anlatmak istediğim bu.
Sermayesiz ticaret için en ideal ticaret, dini ticarettir.
Ölüm sosyoloji dersinde okuduğum bilgiler dahilinde yazacağım.
Tabi burada ölüm ve ruh üzerinden Avrupa emperyalizmin önemli figürlerinden Sigmund Freud’dan da bahsetmeyeceğim. 
Bu bilgilerim ve hayat tecrübem üzerinden para kazanma noktasında sizlere ölümün ve dinin ticarileşmesini anlatmak istiyorum.
Küresel kapitalizmin beyinlerimize zerk ettiği emeksiz ve zahmetsiz “çabuk para kazanma” sevdası bir çok uyak tüccarı etkilediği gibi din adamı kılıklı din tüccarlarını da bu yola sevk emiştir.
Burada anlatacaklarım veya yazacaklarım; samimi ve içten duygularla dinimize inanan insanlarımızı ve din adamlarımızı incitmek değildir. Asla da böyle bir amacı gütmem. Yapana da karşı gelirim.
Fakat bir realite olarak da dinin ve hatta ölümün nasıl ticarete dönüştüğüne de değinmek isterim.
İstanbul’da Yuşa Hazretleri yatırı vardır. Bu yatır üzerinden sizlere dinin nasıl kâr aracına dönüştüğünü anlatmak istiyorum.
Yuşa hazretleri ile ilgili tüm rivayetleri internetten araştırarak öğrenebilirsiniz. Ama ben kısaca da bahsedeyim. 
Yuşa Tepesi, Anadolu yakasında Anadolu Kavağı sırtlarında bir tepedir. Rivayete göre Yuşa Peygamber'in (M.Ö. 1082-972) kabrinin bulunduğu bir tepedir.
1990’lı yılların başında İstanbul’a tayinim çıktığında ilk fırsatta eşim ve çocuklarımla birlikte Yuşa Tepeyi ve kabri ziyaretle  dua etmiş, mescidinde de iki rekatta namaz kılmıştım.
İşte o zaman gördüğüm hali ile  Yuşa Hazretlerinin mezarı bölgesi aynen şöyleydi.
Oldukça sade bir cami,
Hemen yanında da upuzun bir mezar vardı.
Bana anlatılan rivayete göre İstanbul’u fethe gelen önemli bir dini lider ve komutandı.
Orada şehit olunca oraya da defnedilmişti.
Oraya mı buraya mı gömülü  derken, mezar yeri tüm olasılıkları kaplayacak şekilde çevrilmiş up uzun tek kişilik bir mezara dönüşmüştü ve tahminen mezarın boyu dört metre(!) civarındaydı.
1990 başlarında cami ve kabir çevresi son derece gösterişsiz ve sade olmasına rağmen eşsiz boğaz manzarası insanı büyülüyordu.  
Tam 25 sene sonra bir kere daha ziyaret ettiğimde şaşkına döndüm. Her tarafta din adına bir şeyler satan küçük dükkanlarla, adaklık kurbanlık pazarlarıyla çevriliydi. Yuşa Hazetleri’nin başına dua edip dilek tuttuktan sonra tespihcilerden belli sayıda tespihi alıp oradaki insanlara dağıtanları görünce hayrete düştüm.
Tabi manzara sadece bu değildi. Adeta burası bir Kabe’ye dönüşmüştü ve dini turizm bağlamında tur arabaları öyle çoktu ki manevra yapmakta zorlanıyordu.
Şimdilerde biri öldükten sonra mevlitler, okunan dualar, verilen yemekler, Yasin suresi ve diğer dua kitapçıkları ile ölüm ritüelleşmiş ve bir ölüm ticareti topluma hakim kılınmıştır.
Bilmiyorum hala öyle mi? Bağış kasasının hırsızlığa karşı bir kaç dolam zincirle emniyete alınıp, birkaç kilitle  de kilitlenmesi ibretlikti.
Tüm dünyada özellikle Hristiyan ve Musevi dinlerinin ticarileşmesinden ilham alarak ve  adeta onları kopya çekilerek İslam dini üzerinden para kazanma peşinde olan din tüccarlarına sakın ha aldanmayınız.
Diyanet İişleri Başkanlığımız başta olmak üzere gönlüyle, yüreğiyle İslam’a ve Türk Milletine hizmeti gaye edinmiş din adamlarımızdan başkasına itibar etmeyiniz.
Hele de sizden para beklentisi olan din tüccarlarından lütfen uzak durunuz.
Alın terinizi, çocuklarınızın ve ailenizin rızkını dini duygularınızı sömürerek zengin olmaya çalışanlara kaptırmayınız.
Unutmamalıyız ki;
Ölüm mutlaktır.
Ölüm süreci doğduğumuz anda başlar ve son nefesimizde noktalanır.
Dua mı dersiniz bedduamı bilmem ama diyeceğim son şey şudur;
Allah herkese helalinden lokma ve servet nasip etsin.
Devleti ve halkı soyarak servet edinenlerin de,
Dini istismar ederek servet kazananlarında sonu hayr olmasın.