Ulus kavramının ortaya çıkması pekte kolay olmamıştır.

İnsanlığın gelişiminin zorunlu bir birliktelik şeklidir desem, her halde hata yapmamış olurum.
İnsanlığın tarım toplumundan endüstri toplumuna geçişi ile birlikte, toplumsal yapı hızla değişmeye başlamış, kırsalın kendi kendine yeten aile yapısı bozulmuş, hızla sarsılmış ve zorunlu göç olgusuna sebebiyet veriştir.
Şunu herkes kabul etmelidir. Ulus devlet, modernizmin ve kapitalizmin eseridir.
Ulus devlet, aşırı endüstriyel üretim karşında yenil düşen küçük işletmelerin ve aile şirketlerinin kapılarına kilit vurup büyük şehirlere ve endüstri merkezlerine taşınmaya başlamasıyla birlikte, ağalığın, derebeyliğin, krallıkların, imparatorlukların sonu gelmiştir.
Devletleri ve imparatorlukları idare eden aristokratlar ve soylular, İngiliz endüstiryel devimi karşında zengin tüccar sınıfı, yani burjuvazi karşında zayıflamamışlardır.
Devlet yönetiminde etkili olmak isteyen burjuvazinin talepleri, burjuvazinin bir oyunu olarak başlayan endüstri devrimi ve ardından patlak veren Fransız devrimi gerçekleşmiştir.
Fransız devrimi sonrasında hükümranlık ve imparatorluklar yıkılmış yönetim halka geçmiştir. Devletin yönetimi halka geçmesiyle birlikte, yeni bir yönetim ve devlet anlayışını ortaya çıkmıştır.
Bu süreçler sonunda devrim yapan halklar, uluslaşma sürecine giden yolda kendi bağımsız ulus devletlerini kurmuş, halkın kendi kendini yönetme potansiyelini ortaya koyan cumhuriyetle birlikte demokrasiye geçilmeye başlanmıştır.
Türk Milleti ve Türk aydınları da bu süreçten etkilenmiştir.
Türk Milleti hem emperyalizmle ve hem de imparatorlukla savaşarak bağımsızlığını elde eden ender milletlerden biridir.
Mustafa Kemal’in engin bilgi birikimi, devrimci kişiliği, gelecek öngörüsü ve liderliği sayesinde Türk ulusu dünyada eşine az rastlanır bir milli mücadele ile bağımsızlığını elde etmiş, ulus devletini kurmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade, Mustafa Kemal Atatürk’ün iradesidir.
Mustafa Kemal, Osmanlının yetiştirdiği iyi bir  devlet adamı, muhteşem asker ve devrimci bir liderdir.
Mustafa Kemal, Osmanlıyı, Osmanlı halklarını ve Türk Milletinin gücünü ve kudretini bilen bir deha olarak “ırki bir milliyetçilik” yerine “kültürel bir milliyetçilik” ekseninde “ulus devletini” mümkün olan en sağlam temeller üzerine oturtmayı da başarmıştır.
İşte bu temeller sayesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti yüz yıldır ayakta durmaktadır.
Bu temeller nedir? Diye aklınıza bir soru da gelebilir. Hemen onu da açıklamak istiyorum.
Mevcut anayasamızın başlangıç kısmında ve değişmez maddelerinde varlığını bütün ihtişamı ile sürdüren değerler manzumesidir.
Gerçi bugünden geriye doğru gittiğimizde, hele de son yirmi yılda bu temeller ağır saldırılar maruz kalsa da Türk Milletinin anayasasına sahip çıkma hassasiyeti tüm art niyetlilerin hevesini kursağında bırakmıştır.
Şimdilerde birçok aklı evvel şahsiyet, “köpeksiz köyde değneksiz gezer” gibi anayasanın değişmez maddelerine saldırmaya ve kaldırmaya, değiştirmeye heves etse de, şu ana kadar bunu başaran olmamıştır.
Bu hevesliler kim? diye aklınıza bir soru daha gelebilir hemen onu da yazalım.
Türk Ulus devletin en büyük düşmanları; anayasamızın değişmez maddelerini ve başlangıç kısmını yok etmeyi kendine gaye etmiş olanlardır.
Her ne kadar beğenilmese, yerden yere vurulsa, askerlerin anayasası diye hor görülüp imha edilmeye çalışılsa da, mevcut anayasamızın birçok maddesi değişmiş ve hatta cumhurbaşkanlığı sistemine de geçilmiş olsa da temek değerlerine kimse dokunmaya cesaret edememiştir.
Ama gerçek te olan şudur;
Demokrasi adına anayasada yapılan tüm değişikliklere rağmen birileri hala mutlu edilememiştir. Türk Ulus devletine düşmanlık besleyenlere yapılan değişiklikler malum gerekçelerle yeterli gelmemiştir.
Bizler şunun farkındayız;
Türk Ulus Devleti esasında herkesi menün etme adına çekileceği en son noktaya kadar geri çekilmiştir.
Ama artık geri çekilme durmalıdır .
Çünkü; devletimiz bırakın Türk Milletini korumayı, kendisini korumada bile yetersiz kalmaya başlamıştır.
Yargımız susmuş, devletimiz çekingen olmuş, hudutlarımız kevgire dönmüş, göçmenler vasıtasıyla düşmanlarımız ülkemizi silahsız istilaya başlamışlardır.
Mesela; PKK&HDP ve sempatizanları Türk solunu ve sosyal demokrasisini etnik Kürtçülük adına bloke etmiş vaziyette Türk Devleti düşmanlığından geri durmamaktadır.
Mesela; AKP döneminde Nirvana noktasına kadar yükselen şeriatçı veya ılımlı İslam  devlet heveslisi, anti laik cemaat ve tarikatlar ilk denemelerini ABD desteği ile FETÖ üzerinden  Türk Devleti’ni yıkmaya çalışmıştır. Bu işin ön hazırlığı olarak da Türk yargısı ve Ordusu çökertilmiştir.
Başarısız FETÖ ayaklanması sonrasında olasılıkla bu tecrübeden de ilham alan şeriat ölemi ile yanıp tutuşan Türkiye kökenli cemaat ve tarikatlar Türk Milletine mesafelidirler. Ümmet heveslisidirler. Türk Milletini redde kadar varan bir anlayışları vardır.
Basından ve açık istihbarattan edindiğim intibaya ve yaptığım analizlere göre  Atatürk’e düşman kimi cemaat ve tarikatlar, FETÖ belasından çok daha tehlikeli eylemlere girişerek seviyeye gelmekte, Türk Ulus devletini yıkmaya çalışabilecek güç noktasına ulaşmak üzerdirler
Olasılıkla bunlar amaçlarına ulaşmak için aradıkları desteği Afganistan’dan,  Pakistan ve İran’dan, Suriye’den gelen asker kılıklı kaçak göçmenleri de aralarına katarak demokratik laik sosyal hukuk devletine karşı IŞİD’vari bir ayaklanmaya kalkışabilirler.
Böylesi bir durumda AKP vasıtasıyla kutuplaşıp ortadan ikiye ayrılmış Türk vatandaşlarının birbirlerine güvenerek, sarılarak ortak düşmanları olabilecek isyancılara karşı birlikte hareket
Türkiye’de ulus devleti sahiplenen partilerin sayısı oldukça azdır. Olanların çoğu da sadece tabela partisi konumundadır.
Oysa ki Mustafa Kemal, Türk Ulus devletini kurarken Osmanlı Devletinin bir gerçeği olan etnik farklılıkları ve inançları da esas alarak, “kültürel Türk milliyetçiliği” üzerinden ulus devleti inşaya çalışmıştır.
Bunun bile farkında olmayan cahil takımı, ne yazık ki Türk siyasi hayatını bloke eden en tehlikeli kesimlerdir.
Milli kahramanımız Halide Edip Adıvar’ın  “VURUN KAHPEYE”  romanının kurgusunun birebir yaşandığı düşündüğüm  şu günlerde, gerçek vatan evlatlarını ve gerçek vatan savunucularını adeta düşmanı gören ve hatta elinden gelse yok etmeye çalışan azgın azınlık; ister sağ ister, şeriatçı, isterse sol kökenli etnikler olsun, hemen hemen hepsi, ABD çıkışlı ayrılıkçı ideolojinin sahipleridirler.
Ne yazık ki yaşadığımız  bugünlerin en kahramanı oldukları savıyla her türlü gücün sahibi olarak sahipsiz vatanda at koşturmaktadırlar
Bu grubun içinde öyleleri bulunmaktadır ki insan hayrete düşmektedir.
Türk Milliyetçiliği adı altında kendini pazarlayan kişi ve oluşumlar, gaflet ve delalet içerinde derin bir ölüm uykusundadırlar. 
Bu gafiller, Türk Ulus Devleti’ni savuna ve sahiplenen Türk milliyetçi & ulusalcılığının içindeki Truvalılardır. Onlar ki; ulus devletimizin temellerini teşkil eden anayasamıza saldırının öncüleri olarak kullanıldıklarını bilemeyecek kadar şuursuzlaşmış bedbaht yapılardır, kişilerdir.
Şundan da emin olunuz ki bu işin sonunda zararlı çıkacak olanlar Kurtuluş Savaşımızda Kuva-yı Milliye’ye düşmanlık edenlerdir.
Yine şundan emin olunuz ki; Anadolu’yu ve Osmanlı’yı ahtapotun kolları gibi sarıp sarmalayan emperyalizmin günümüz uzantıları Türk devletini ve Türk vatanını kuşatmaya çalışmaktadır ve bu hain kolların uzantıları er veya geç kesilip atılacaktır.
Anadolu Türk yurdudur, Türk yurdu kalmaya devam edecektir.
Bunu öncelikle Atatürk ve Türk düşmanı yobaz gericilerle,
ABD kuklası ayrılıkçı Kürtçülerle neoliberal dangalaklar kafasına sokmalıdır.
Gaflet ve delalet içinde olanlar da aklını başına almalıdır.
Unutmayın;
Atatürk’ün Tunceli’sini Dersimli Kemal’le aşmaya çalışan akıl sağlıklı bir akıl değildir.