Çanakkale’ de bir ilk daha yaşandı sanıyorum. Öyle ya, biz İlkler kentiyiz. Gözlerimin Sayın valiyi aradığı protokol anını anlatır görsellere dikkat kesildim.

Daha doğrusu, bir türlü anlam veremediğim durum üzerine, birkaç gündür düşünüyorum. Ne yazık ki ‘Neden?’ sorusuna bir türlü yanıt bulamadım.

Belki bu aralar çok şüpheci olduğumdan mıdır nedir, ‘Neden’ diye düşündüğüm duruma ilişkin kafamda oluşan sorular da çoğaldıkça çoğaldı. Oysaki bana ne ise…

Meraklandınız değil mi, neden söz ediyorum diye…

“Yeni yıla saatler kala imzalanan protokol’ un detaylarını anlatır o görsellerde sayın valimiz neden yok tu?”  Diye kafama takılan durumdan bahsediyorum diyeceğim, bu kez;

 “ne protokol’ u”  sorusuyla geleceksiniz.

 Anlatayım efendim. 18 Ayda Tamamlanacak bir proje.

Yani, İl Halk Kütüphanesi ve Belediye Sosyal Tesisleri Yapılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığına Tahsis Edilecek

Arsa Hakkında yapılan, Çanakkale Belediyesi Toplantı salonunda gerçekleşen Protokol’ a yönelik imza töreni.

Tarih de vereyim, geçen yıl 29 Aralık Perşembe günü gerçekleşen o tören.

Dikkat kesildiğim durum ise, bir çok kez benzer durumlarda rastladığım detaydaki önemli eksiklik.

Yani, bir okul yapımında dahi masada Devlet adına var olan sayın vali, o gün o törende neden Belediye Başkanı ile birlikte imza atan değildi de, İl Kültür ve Turizm Müdürü kalem elinde masadaydı.

Diyorum ya, günlerdir yanıt arıyor ve bulamıyorum. Neden sayın vali yok tu?

Törene, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Dokuz, Başkan Yardımcıları Handan Özyayla ve Özleyiş Çetin, Emlak ve İstimlak Müdürü Zeki Çakır ile Destek Hizmetleri Müdürü Meral Harput katılırken, o masada fotoğraf verilmek istenmeyen bir durum mu vardı?

“Günlerdir bir kayyum sözü ortada geçiyor ya, bundan mıdır acaba?” dedim,

“yok yok. Nereden çıkarıyorsun” diye de kendi kendine çıkıştım.

Ben bu aralar ‘çok mu şüpheci ve sorgucu kesildim?’ diye de sordum kendime, sonra da ‘Galiba öyleyim’ dedim.
Mesleğe başladığım 90’ lar dan buyana, onlarca benzer protokol töreninde yer alıp, haberleştirdiğim konular geldi aklıma. Bir de, masada bulunanlar düştü zihnime.

Şimdi diyorum ki,  ‘Bir eksik mi var’ diye, sanıyorum boş yere telaşa kapılmadığımı anladım.

“Bu bir sinyal mi?” şeklindeki bir soru daha geldi ki aklıma, ‘Ne şom ağızlısın’ dediğinizi duyar gibi olduğumdan,  abuk soruları çıkarıyorum şu an aklımdan.

“Neyse, benim abuk sorularımla geçmeyecek elbet bu gün anlatmaya çalışacaklarım” diyeceğim ama, olmuyor ki, sorular peşi sıra halay çekiyor san ki…

Halay derken, bu da yanlış anlaşılmasın. Tepkili durumlarda da halaya durulur malum…

Bir çok kez meydanlarda, düzenlenen eylemlerin bildik halidir ya halay. Yani benim soruların dizilişi için aklınıza gelen durum yok diyeyim peşin peşin.

Sevindirik olmamı gerektiren bir nedenim asla olamaz diyerek, aklınıza düşen hin fikirlere karşı da net ve tek sözümü de edeyim…

Sorgulamak ve soru üretmek yılların verdiği bir alışkanlık bizde. Meslek hastalığı. Dile kolay 25 yılı çoktan devirdim.

Hep şüpheci olmak bizde hakikaten hastalık.  Ha bu arada, bu duruma örnek bir söz vardır ya;

‘Öküz’ ün altında Buzağı aramak…’ Gerçi  ben, bu anlatıma acayip ifrit oluyorum. Öküz baba ise, Buzağı da yavru.  Babasının yanında ya da sözde geçtiği üzere, altında yavrunun olma durumunun ne sakıncası olabilir.

Atalarımız işte. Vardır bir bildikleri. Çok da mantık yürüterek, olağanlığı ve çıplaklığıyla, bilinen gerçeği değiştirmek olmamalı hedefimiz.

Bir bilinmeyenli denklem tamam da, çok bilinmeyenli denklemi oldum olası çözememişimdir.

Bir de, ifrit olduklarım ile aynı karede olmamayı seçme durumum vardır ki, “o’ da tam benlik…”

Çünkü genelde, fotoğrafı çeken benim…

İstemediğim zorla girse bile vizör’ e, sonradan ‘photoshp’ da gereği kesin…

Ne diyordum ben yahu?

Tamam tamam. ‘Neden?’  diyordum.

Bana ne ise, ‘neden se neden…’

Vardır bir bilinen. Ya da bana öyle geliyordur. Aynı fotoğraf karesinde görünmemek değildir belki de neden…

Görevi yapan, yani imzayı atan sonuçta Devlet idaresindeki bir Müdür. Demek ki böyle de olabiliyormuş anlaşma.

Yoksa benim aklıma geldiği gibi, sinyal verilen, falan filan değil ortaya çıkan. Hem ne sinyali olacak ki.

Gaipten ses mi duyuluyor da, bende gelmiş böyle düşünüyorum… 

Şimdi, bu faslı geçip, protokol neden imzalanmış onu aktarayım özetle.

Belediye Başkanı sayın Gökhan, “Çanakkale Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Kültür Müdürümüz Sayın Kemal Dokuz’un varlığında, Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğüne Belediyenin Sosyal Tesislerinin ve arkasındaki otopark alanının tahsisi protokolü için bir araya geldik. Daha önce Belediye Meclisinden bu konu geçmişti. Müdürümüzle beraber Ankara’da da görüşmeler yaptık. Öndeki Sosyal Tesisimizin bulunduğu alanı, bizim projemizi yapmak ve bize bırakmak üzere arkadaki otopark alanının kütüphane olarak yapılması – yandaki Kütüphane alanını da içine katarak- daha büyük bir kütüphane alanı, hizmet alanı yaratılmasına yönelik bir çalışma yapılacak.

Biz 30 yıllığına bu alanı tahsis ettik Bakanlığa. 30 yıl sonra da Bakanlık yine talep ederse, protokolün aynı şartlarının yenilenmesi konusunu protokol içerisine yerleştirdik” diye anlatmış durumu.

Bir de eklemiş; “Bizim Sosyal Tesis binamız yine sosyal tesis olarak devam edecek, yine Şehir Kulübünün alanı kalacak, kafe olarak bulunan alan aynı kalacak. İhale yapıldıktan sonra bu alanı boşaltıp teslim edeceğiz” diyerek.

Peki bu işin süresi ne kadar mı olacak? O na da yanıt vermiş sayın başkan Gökhan;. Ve demiş ki;

“Bizim binamız ruhsat alındıktan sonra 18 ayda tamamlanacak. Arkadaki kütüphane binası ve yan tarafı da altında otopark olması koşuluyla yapılacak”

Ne diyelim. Çanakkale büyüyor, gelişiyor. Bunlarda en elzem ihtiyaçlar.

Bir an önce bitmesi için beklenilen bir başka yatırıma ilişkin de sorular geliyor Çanakkale’ den. Yeşil ve Çevreci Belediye sarayı.

Fırsat bulduğum bir gün, o konuya ilişkin de bir araştırma içine girme planım var. Öğrenirsem, detayları paylaşırım o vakit.