Hiç borcunuz yok, sağlığınız yerinde, başınızı sokacağınız bir eviniz var. Aile içinde huzurunuz da yerinde, ama komşunuzun evinde her gün kavga var.

Bir başka komşunuz ağır müzmin hasta, diğer komşunuzun aşırı kumara ve karanlık işlere karıştığını, eviyle eşiyle çocuklarıyla ilgilenmediğini biliyorsunuz.
Şahsen sahip olduğunuz onca şeyin sizi mutlu etmeye yettiğini söyleye bilir misiniz?
Çocuklarınız başarılı, işleriniz tıkırında, kimseye muhtaçlığınız yok. Ama apartmanınızda oturan, mahallenizde yaşayan üniversiteli çocukların ağır koşullarda yaşadığını ve okumaya çalıştığını biliyorsunuz.
Huzurlu yaşadığınızı söyleye bilir misiniz?
Evlatlarınızı teşvik etmek ve ödüllendirmek için yurtiçi yurtdışı kurslara, tatillere gönderiyorsunuz. Onların başarılı olması için her türlü olanağa sahipsiniz. Ama komşunuzun veya hemen yanı başınızdaki yakın akrabanızın çocukları, yokluktan ve çaresizlikten ne doğru dürüst okuya biliyor ne giyinebiliyor ne de yiyip içebiliyor.
Sizin evinizden neşeli şen şakrak sesler sokaklara yayılabilir mi?
Oğlunuzun, torununuzun askerlik zamanı gelmiş, bastırmışsınız parayı askerlik yaptırmamışsınız. Ama maddi imkânı olmadığı için askere giden mahallenizin yoksul ailelerinin çocuklarının memleket için ölümüne savaştığını ve hatta bazılarının yaralandığını ve şehit olduğunu biliyorsunuz. O ailelere başsağlığına, geçiş olsuna gideriyorsunuz, onlar size hüzünlü hüzünlü bakarken, siz onları teselli etmek için şehitliğin, gaziliğin yüceliğinden bahsedebilir misiniz?
Bahsetseniz de samimiyetinize inandırabilir misiniz?
Türkiye’de aynen bu durumlar yaşanıyor.
Birçok ailenin kimseyle paylaşamadığı dertleri olsa da, hemen hemen herkes birbirinin dertlerinin sebeplerinden haberdardır.
Türkiye’de yaşadığımız bu durum, toplumsal gerginliğin veya toplumsal aşırı duyarsızlığın sonucu mudur?
Yoksa AKP’nin devleti idare ediliş şeklinin başarısızlığı mıdır?
Türkiye’de şu anda herkes, alabildiği gayrikanuni riskler kadar kendine yaşam alanı mı açmaktadır?
İnsanlığın asırlardır yaşadığı sorun her yerde aynıdır.
Toplumun çaresizliğinin, haksızlığının en büyük yükünü yoksul aileler çekmektedir.
Büyük fedakarlıkla okuttukları, hayallerle kurarak üniversiteler gönderdikleri çocuklarının hâlâ işsizliğe mahkûm olduğunu gören anne ve babalar kahırla yaşamaktadır.
Bu toplumsal tükenmişlik içerisinde kendi halinden memnun olanlar, her halde insanlıktan nasibini alamamış cahillerdir.
Kendi toplumunun sorunlarına kafa yormayan, çözüm aramayan, sırt çevirenler o toplumun asalakları kabul edilebilir mi?
Bir ülkede yaşanan adaletsizlikler, haksızlıklar, kanunsuzluklar, tedavi edilmeyen toplumsal yaralar er veya geç herkesin yakasına yapışacaktır.
En büyük derdiniz olduğunda, size uzanan ellerin, gülen yüzlerin olduğunu bilmek bile  insanı onca derdin içinde mutlu eder değil mi?
Mutlu ederek mutlu olmak ne güzel.