Referandum sonrası süren tartışmalara ek olarak, edilen yeni sözler de gündemi oldukça gerecek gibi görünüyor.

E-mal adresime gelen açıklamadan bu kanıya vardım.
Belki de yanlış bir kanı. Denilenleri aktardığımda, yorum sizlerin olacak elbet.
TBMM Anayasa komisyonu üyesi de olan CHP’ li Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek, “Hakimler ve Savcılar Kurulu’ na AK Partililerin seçilmesi kabul edilemez” diyerek, aynı zamanda okkalı bir iddiada da bulunmuş.
Sanki, söz ettiği isimlerin yakalarında, Parti rozeti bulunuyor gibi sözler olmamış mı  bu çıkış?
Bu da benim naçizane yorumum…
Neyse ben yoruma kaçmadan, denilenleri aktarayım öncelikle.
CHP’ li  Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu üyesi de olan Av. Muharrem Erkek, 16 Nisan’da gerçekleştirilen ve YSK’nın mühürsüz oy skandalının gölgesinde kaldığını da üzerine basa basa iddia ettiği sözlerinde,  kabul edilen Anayasa değişikliği gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Hâkimler ve Savcılar Kurulu için seçilecek 7 üyenin belirlenme sürecine, bu sürecin usul ve esaslarına ilişkin, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyondaki görüşmelerde söz alıp, adeta vermiş veriştirmiş.
CHP’nin alt komisyona üye vermediğini hatırlatıp, ardından da;
“gayrimeşru Anayasa değişikliğine dayanarak, Yargının saraya bağlanmasına ortak olmayacağız” diye de eklemiş.
CHP Kurmayı, Çanakkaleli siyasetçi bilindiği üzere yanı zamanda bir hukukçu. Mesleği Avukatlık.
Sayın vekil, Başvuru yapan adayların önemli bir kısmının AK Parti üyesi, yöneticisi, eski milletvekili ve aday adayları olduğunu belirtmiş ki, bu noktada elde yeterli bilgi, doküman ve benzer belgeler olmasa, bu denli konuşmazdı diye düşünmeden edemedim.
Neyse. Benim ne düşündüğüm değil, edilen sözlere ilişkin kamuoyunun değerlendirmesi daha önemli.
O vakit bendeniz, sayın vekil Erkek’ in sözleri ile devam edeyim.
Aynen şöyle konuşmuş kendileri;
 “HSK üyeliği için avukat statüsünden başvuru yapan isimler oldukça tanıdık:
AKP Milletvekili aday adayları Adem Ay, Mustafa Kula, Rabia İlhan, Saliha Sasa, AKP Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulundan Figen Şaştım, AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Havvanur Yurtsever, AKP Eski Milletvekilleri Hüsnü Tuna ve Mehmet Yılmazcan, AKP Trabzon İl Yöneticisi İbrahim Keskin, AKP’li Beyoğlu Belediye Meclis Üyesi Şerife Taşbaşı, AKP Afyonkarahisar İl Yöneticisi Turgay Şahin, AKP Kadın Kolları MKYK Üyesi Ülkü Soylu başvuranlar arasındaydı” diyerek.
Ardından da,  devam etmiş partili oldukları konusunda ısrarcı olduğu simlerle.
Ve demiş ki; “Öğretim Üyesi statüsünden; Koza İpek Grubu’na kayyum olarak atanan Ali Cengiz Köseoğlu ile birlikte AKP Milletvekili aday adayı İbrahim Subaşı da başvuruda bulunmuşlardı.
Komisyon bunların sayılarını 21’e düşürdü ve Genel Kurula sevk etti.
Peki, bu isimler hangileri?” şeklinde bir soruyu da yönelterek.
Bu kadar değil elbet konu üzerine söyledikleri. Sayın vekil Av. Erkek, Öğretim görevlileri içinden Ali Cengiz Köseoğlu’ nun da olduğunu belirtip;
“Avukat statüsünden ise AKP’li Beyoğlu Belediye Meclis Üyesi Şerife Taşbaşı, AKP Kadın Kolları MKYK Üyesi Ülkü Soylu Genel Kurula gönderilen isimler arasında.
Bu kişiler, Hâkimler ve Cumhuriyet Savcılarının atanması, tayin edilmesi, soruşturulması gibi çok önemli görevleri yerine getirecekler. Başka bir ifadeyle HSK, Yargıdır. Bahsi geçen kişiler nasıl tarafsız ve bağımsız olabilecekler?” diye de sormuş.
Yargının siyasallaşmasının çok tehlikeli olduğunu savunup, geçmişten bir örnekle devam etmiş dediklerine.
Bu noktadan sonra denilenler de oldukça iddialı sözlerle gelmiş. Nasıl mı? Aynen şöyle;
“2010 yılında AK Parti Yargıyı FETÖ’ ye teslim etmişti. Sonuçta 15 Temmuz süreci yaşandı. Ülkemizin başına, AK Parti’nin yargıyı siyasallaştırmasıyla yeni felaketler getirilmemesini temenni ediyoruz ve bu konuda mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Bitti mi? Bitmemiş elbet. Devam ediyor denilen. Sayın vekil Av. Erkek’ in, Karma Komisyonda yaptığı konuşma şöyle sürüyordu;
“Şunu unuttuk herhalde: Bu Anayasa değişikliği OHAL sürecinde gerçekleşti ve OHAL süreçlerinde demokrasinin, hukukun nasıl askıya alındığını hepimiz çok iyi biliyoruz, burada ayrıntılara girmeye gerek yok. Ki Sayın Başbakan bizzat ‘OHAL sürecinde bir referandum yaptırtmayacağız milletimize.’ diye taahhüt etmişti Mecliste ama buna rağmen OHAL sürecinde bir referandumu yaşadık.
Demokrasinin temeli seçimdir ama adil, özgür ve eşit şartlarda olmak kaydıyla.
Eğer bu sağlanırsa hiç sorun değil, 1 oy bile farklı sonuç çıksa herkes saygı göstermek zorunda. Ama böyle olmadığını hepimiz biliyoruz, örneklere, ayrıntılara girmeye gerek yok. YSK (Yüksek Seçim Kurulu) açıkça tam kanunsuzluk yaptı.
Burada hukukçu olduğu için herkes bilir, seçimlerde, ilçe seçim kurullarının bazı kararları kesindir yasa gereğince, itirazı yoktur, temyizi yoktur ama Yüksek Seçim Kurulu tam kanunsuzluk hâli görürse yalnızca o istisnayla kesin olan o Seçim Kurulu kararlarını bozabilir.
Peki, kendisi tam kanunsuzluk yaratırsa ne yapacağız? “ sorusunu da yönelterek.
Sorular konuşma içinde artıyordu da üstelik.
Örnek mi? Buyurun yeni bir soru;
Şöyle devam etmiş konuşma ve sıralanan sorulardan bir kaçı;
“Anayasa’da hüküm var, ‘Başka bir merciye gidilemez.’ diyor.
Benim Anayasa’da yazılı temel hak ve özgürlüklerimi, siyasi haklarımı hangi organ koruyacak? “
Uzayıp gidiyor konuşma.
Dedim ye kendileri aynı zamanda bir hukukçu. İşte bu noktada, sanırım son sözü şöyle ediyor konu üzerine sayın vekil Av. Erkek;
“Ben bir hukukçu olarak, yargıyı, hiçbir siyasi partinin, hiçbir kişinin, hiçbir yapının eline geçirmesini doğru bulmuyorum” demiş.
Bu denileni okuyup algıladıktan sonra, aklıma benim de bir soru geldi.
‘Sorsam mı, sormasam mı?’ dayım özetle...
Sonuçta, dokunulmazlığım yok. Acaba suç işler miyim?
Korka korka soruyorum; “Kim doğru bulur ki?”