Hangi film mi? ‘İstanbul kanatlarımın altında…!”

Alemsin be muhtar. Bir laf ediyor ve verdiğin mesajı,  ta karşı kıyalara vardırıyon. Tıpkı su üzerinde taş sektirmece gibi.
Sahilde pek yapardık. Şöyle düzcene bir taş bulunca, elde yan tutup suya doğru savurmayı. Sekmesini izlerdik, büyük bir haz ile su üzerinde kayıp giden taşın…
Pek hoşumuza giderdi o anlar. Çocuktuk belki. Ama öyle öyle öğrendik, laf sektirmeyi de. 
Sahil çocuğu olup da, su üzerinde taş sektirmeyenimiz yoktur malum. Hele Çanakkalem sahilleri,  bu konuda biçilmiş kaftandır. 
Sahile indiğimizde, mutlak buluruz halen dahi, dalgalarla yoğrulmuş, birbirinden güzel şekil almış ve kaygan taşları.
Hani belki tam anlatamamış olabilirim. Biraz daha açayım konuyu. 
Sahillerimizde hayli çoktur, dalgaların yaz kış hırçınlıklarıyla düzleşen, sıcak ve soğuk ile genleşip, ardından da kemikleşen, birbirinden güzel, tamamen GDO’ suz, tamamen organik, doğal yollarla şekle bürünmüş denizden gelen taşlar.
Bildiniz değil mi? Pek severdik o taşlarla su üzerinde kaydırmaca oynamayı.
 Aslında ne zaman sahile varsam, kıyıdan balık avlamaya çalışırken bir an aklıma düşer ve çocukluk yıllarıma dönerim o an. 
‘Hani balık tutacaktık?’ Diye yanımdaki can dostun sorusuna; ‘Bize mi kaldı tutmak. Vakit öldürüyoruz. Para versen nereden bulacan böyle bir anı bir daha?’ karşılığını yapıştırıveririm.
 Hazır cevaplığın bir nedeni de, Sahil çocukları için bol oksijen  olsa gerek. İyot ile her daim zihin dinlendirme ve kısacası tamamen doğal karışım ile Ruh terapi ve stres tedavi. 
Ne diyordum, nerelere geldim yahu. Geçmişe açılan pencereyi şöyle bir iteleyip, bu güne hat ta önceki gün’e döneyim. 
‘Alem adamsın’ dedim ya Muhtar için. ‘Hangi muhtar?’ sorusunu sormadan sizler, bizim muhtar deyivereyim. 
İşyerimin de sınırları içinde bulunduğu ‘Fevzipaşa’ mahallesi muhtarı Hacı Ramazan Işıldak’ tan bahsediyorum.
Bir fotoğraf karesi üzerinden, öyle dikkat çeken sözlerle anlatım da bulunmuş ki yine, gel de dikkat kesilme.
Her zaman deriz oysa ki; ‘Neye bulaşırsan bulaş, Paşa mahallelilere bulaşma’ diye.
Cevatpaşa, İsmetpaşa, Kayserili Ahmet Paşa, Barbaros Hayrettin Paşa ve de Fevzipaşa.
Direk edilir sözler paşa mahallelide. An itibariyle yanhıt dhi bulamazsın. O kadar ağırdır sözün öz kütlesi. 
Neyse ben döneyim bizim Mahalle muhtarına. Bizim muhtara:
“Beni kimse kanatları altına alamaz. Ben alırım kanatlarımın altına adamı burası Çanakkale” çıkışıyla geliyordu okkalı sözleri yine. 
Son zamanlarda hayli öz kütlesi ağır çıkışlarıyla sosyal medyadan mesajlarını sıralayan bizim muhtar, önceki gün yine vermiş veriştirmişti.
Sosyal medyadaki, mülki tamamen kendine ait hesabında bir fotoğraf paylaşıp; 
“Bu fotoğrafı bir birine paylasıp, dedikodu yapan delikanlı Arkadaşlar. Bana bakın, biz burada Lozan anlaşması falan yapmadık.
 Kimseye düşman hiç değiliz. Bu böyle bilene. Bizim davamız Çanakkale ve Türkiye romanları” diyordu.
Ne yalan söyleyeyim, bana göre ve de kesinlikle; ‘Kısa ve en özündendi anlatımı’
Bitmiyordu elbet iki satırda konuya dair sözleri. Ekliyordu daha yenilerini.
Ve diyordu ki; “Sohbeti abartmayın, resmi abartmayın. Takılmayın.
 Çok bilmek istiyorsanız; ben size sohbetin başlığını söyleyeyim isterseniz” diyerek, 7 Düvel’e geçilmez kılınan, sularına Şehit kanı sirayet etmiş Çanakkale boğazının üzerinden süzülen Oksijen ve iyot solumanın da verdiği, o Çanakkale’ li, ve Paşa mahalleli olma rahatlılığı ile, sahil çocuğu olmanın hakkını da veriyordu adeta bizim muhtar.
Yine öz ve okkalı anlatım ile hem de… Kısacası şöyle diyordu bizim muhtar;
“Hacı ramazan face’ de bol bol dedikodu yapıyor. Bizde cevap verdik. Biz dedikodu yapmıyoruz. Gerçekleri gösteriyoruz. Dedikodu değil icraat yapıyoruz. 
Bir birimize iğneli sözler ile devam ettik”  anlatımıyla, duvarında paylaştığı fotoğraftaki buluşmada geçen sohbetin başlıklarını veriyordu sosyalden. 
 Bu denli öz’den anlatıma, bir de; “Yalaka ve kolpacılara gelince, resim atmaya yorum yapmaya devam edin” şeklinde sert bir çıkış ekliyordu muhtar Hacı Ramazan Işıldak. 
 Çok iddialı bir anlatıma da imza atıp, son sözlerini de ediyordu o paylaşımında.
Diyordu ki; “Gelenler gittiği zaman görücem sizi. Bu Çanakkale, çok vekiller gördü. 
Hatta başbakan yardımcısı, Enerji Bakanı ve Çevre bakanları ve danışmanlar gördü.
 Kimseye kalmadı… Kimi kalplere girdi; Mehmet Danış, Cumhur Ersümer gibi” diyerek, geçmişten örneklerle.
‘Şimdi buraya dikkat’ dedirten bir anlatım ile de;
“ Ve bazıları Çanakkale için kara tahtaya girdi. Boş laf yapmayın. Bir birinize bu resimleri atmayı bırakın” şeklinde sözleri kaleme alıyor, 
 “Çanakkale’ nin kara tahtasına isminizi altın harflerle yazdırmayın vesselam” önerisine imza koyuyordu bizim muhtar Hacı Ramazan Işıldak.
Özet geçsek, okunanlara değerlendirme yapsak nasıl denilir tam bilemedim lakin;
‘Bazen öfke ile edilen sözler, kalp kırıp onarımı imkansız hasara yol açsa da, sözü ettiren nedenleri ince eleyip sık dokuyarak  çözüm bulmayı denememek, öfkeli sözlerin devamına, kırılan kalplerin onarılması imkansız yaralarına neden olmaya yetiyor’ denilebilir diye düşünenlerdenim.
Bu gün Pazar. Herkese iyi tatiller…
Kalalım hep birlikte sağlıcakla…