Yüklü maddeler ağır basarak bir haftayı daha ezdi geçti.

Zaman bu aralar su gibi akıyor. Bilmem siz de farkında mısınız?
Günler geçmesine geçiyor da, kime ne danışsanız referandum sonrasını işaret ediyor. Ne 16 Nisan’ mış arkadaş,  herkesin günlük yapacaklar programı da bu tarihe kilitlendi.
Yaşanan bir sıkıntı mı oldu. Yetkilisine iletiyorsunuz, 16 Nisan hele bi geçsin diyor.  Peki ya; ‘Zaman geçmez ise ne olacak?’ Ya da şöyle diyelim; ‘Tut ki gelmiyor bu tarih. Sıkıntılar devam mı edecek?’
O kadar çok örnek sıralarım da, konumuz bu değil. Allahtan zaman su gibi akıyor. Çabuk geleceğe benziyor beklenilen tarih. İdare de, irade de 16 Nisan geçtikten sonra, bakalım beklenileni, tahmin edileni yapacak mı? Benim beklediğim de bu…
Bulmaca gibi konuştuğumu düşündüğünüzü biliyorum. Lakin, demek istediklerimi siz de muhakkak bildiğinizden, sorun yok.
Gidecekler ve kalacakların da 16 nisan’ı beklediklerini, ben gibi sizlerde bildiğinizden sıkıntı yok.
Ne diyecektim, nerelere geldim. Kimler geldi, kimler geçti sonuçta. Gelecekler gideni aratmasın da, asıl mesele bu…
Durup durum başa döndüğümün farkındayım. Ancak, lütfen kusuruma bakmayın. Kime yaşanan sıkıntılı konu üzerine değerlendirme yapmasını istesem,  aldığım yanıt hep aynı olduğundan, bu tarihe acayip takıntılı kaldım.
Tarih demişken, geçen günlere ilişkin yazacaktım değil mi?. Tamam tamam. Dönüyorum konuya.
Bir koca haftayı geride bıraktık. Geçen günler içinde yaşanılanlara ilişkin, haftanın genel değerlendirmesi, sosyal medyadan sıkı takipçisi olduğum bir isimden geldi. Recep ağabeyden. Ellerine sağlık Recep ağabey…
 Bu arada; müthiş bir anlatım ve bir o kadar da sürükleyici akıcı sözler. Esprili hem de…
Kitap yazsa yeminle rekor kıracak…
Geride kalan günlerin, ana gündem maddelerine ilişkin kritiğine baktım da, yine pür dikkat okumakla yetindim.
MHP’ li İl Genel Meclisi üyesi, gurup başkanvekili  Recep ağabey, öğretmenliğinin de kendine kattığı o eşsiz hüner ile hakikaten on parmağında 10 marifetli olduğunu gösterdi yine bu hafta.
Bir bakmışsınız elinde badana fırçası, bir bakmışsınız berber makası. İş ustalık ister. O da hakkını verir durumu.
 Kalemle değil belki ama, parmaklarla yazıya dökülen anlatımlar akıllı cep telefonunun klavyesinden sosyal medyaya taşınıyor.
 Diyorum ya; ‘On parmağında ‘10’ Marifet…’
Geçen haftanın öne çıkan önemli gelişmelerinden biri için, “Fırat Kalkanı bitti” başlığı ile sesleniyor Recep ağabey, takipçilerine.
Bitmedi ekliyor; “90'a yakın şehidimiz var mekanları cennet olsun…” diye.
 Sonrasında yorum başlıyor. “Kobani, Membiç, Rakka şimdi kimin elinde ?
 Daeş, işid, pyd, ypg , öso, nerelerde? Valla kafam karıştı.
Biz bir yer aldık mı, sınıra yakın bir iki köy falan fişik. Bilen de yok. Ersin belki bilir ama onda da tık Yok” diyerek gülümseten ve de düşündüren bir çıkış.
İlahi Recep ağabey. Hep mi yapacan bunu?
Haftaya genel bakış dedim ya, geçen hataya… Alın size, bir okundukça okunası bir anlatım ile Recep ağabeyden yorumlar. Değerlendirmeler…
İlk okuduğumda, bende ta 38 küsür sene geçmişe döndüm.
Bir ilkokul öğretmenim vardı. Bir diyorum, çünkü her sınıfta benim yeni bir öğretmenim olmuştu. Hatta sanırım 1 ve 4. Sınıfta iki öğretmenim birden.
İlkokul birinci sınıfta da iki öğretmenle başladım tahsil hayatıma. Hayat gerçi lise 1 terkle sona erdi ve sonrasında  az gaza gelip 2007’ de  Açık Öğretim lisesinden mezun oldum ya neyse. Hatta bi tık daha ilerledim. Halkla İlişkiler bölümünü kazandım açık öğretimde. Tabi gerisi gelmedi.
Bu kadar öz geçmiş bilgisinden sonra devam edeyim Recep ağabeyin paylaşımı ile diyeceğim ama, lafığm yarı kaldı. Bahsedeceğim örneğe benzer bir hikaye bende de var. Dedim ya ilkokul bir de iki öğretmenim birde oldu diye. O kadar çok yazmıştım ki kitaptan sayfaları. Sonuçta el yazımı kendi dahi okuyamaz hale geldim.
Şimdi tam da benim mağduriyetini halen yaşadığım konu üzerine yazmış sosyalden Recep ağabey.
Okuyunca bir kez daha okuyasım gelen dediklerini.
 Tamam kızmayın. Devam ediyorum recep ağabey ile;
“Şu bizim Milli Eğitim Bakanlığını çok seviyorum yaaa…” diyerek söze erdiği o paylaşımı.
Kendisi emekli bir eğitimci olduğundan değil sanırım bu sevgi.
Dediklerinden anladığım kadarı ile sandığım da doğru çıkıyor vesselam.  Meğer bakanlığın kararlarından mış sevginin nedeni.
Bunu da tam olarak şöyle açıyor Recep ağabey; “Çok hoş kararlar veriyorlar” diyerek.
Sonrasında, hafif dokundurmalar la geliyor değerlendirme;
“Şimdi de el yazısını kaldırmışlar. Allahım sizi ne yapsın emi .. Şimdi nolcek..?
 3-4 senedir el yazısı öğrettiğiniz ilkokul çocuklarına şimdi normal yazıyı nasıl öğreteceksiniz?” soru eki de bitişiğinde.
Finalde ise, saptama hayli dikkat çekici; “Hint filmi gibisiniz…”  diyor Recep ağabey…
Geçen haftayla bağlantısı var mı bilemedim ama, bir de Yumurta muhabbeti yapmış Recep ağabey.
 “Cılk yumurta…” diye başlık atıp, vermiş veriştirmiş;
 Nasıl mı? Aynen şöyle; “Cılk yumurtayı kır,berbat bir koku gelir. Cılk yumurta'yı bile bile yumurta kralı yapmaya kalktık . Başardık da...
 Ama kabuğunda buldu mucizeyi.. Cılktı aslında, kabuk ise cila…
Hadi lafı eveleyip gevelemeyeyim. Dosdoğru söyleyeyim. ‘Gay desem, hay desem, huy desem, cılk desem’ ,  Mutlaka anlarsınız da… Anlayamayana özel tarife yapılır. Bir sağa bak, bir sola bak. Aç parantez gay. Kapa parantez gay.
 Hocacığın n’ oldu? Pensilvanya’ da kaldı. Sağlam evlilik yap sırtın yere gelmesin. Bi de evlenebilsen ...
 N’ oldu; Sıkıntımı var?, cılk yumurta…”
Recep ağabeyin bu çıkışından anladığım kadarıyla, bir Adres tarifinden de yola çıkınca, sanki FETÖ’ cülerle alakalı bir okkalı gönderme olmuş ya, neyse.
En yakın zamanda sorup öğrenmeye çalışacağım artık, adı geçen yumurta bağlantısının, kim, kiminle olduğunu.
İşin içinde anlatıma göre FETÖ hainliği olduğu kesin de,  yumurtanın sırrını çözemedim…
Bu da yenilerde deşifre olan bir haberleşme gerecimi ne?