Notlar paylaşmadan evvel, okuduklarım üzerine aklımdan geçen ilk ifade;”Süslü püslü lafa gerek yok. Gözünden akıyor bir damla yaş, sen ister sarıl, ister bak…” Bazen de böyledir hayat.. Halin kalmaz…

Geçmeye inanıp gelenlerin, gidecekleri yerde harcayacakları paraları da yanlarında getirmeleri meselesidir aynı zamanda Çanakkale.. Öyle inanmışlardır ki Çanakkle’ yi geçeceklerine, özel paralar bile bastırmışlardır birileri.
Osmanlı Hasta adam.. Elini kolunu sallayarak; Boğaz dan geçip ver elini İstanbul sevdası oluşmuş zihinlerinde.  Eminler yani, Savaşı kazanacaklarına.
7 Düvel bir olmuş, dünyanın eng üçlü donanması ile dayanmış Boğaza.. Öyle ya, onlara göre yenilmez bir Armada komutlarında.. 
Böyle olunca durum; İngilizler, İstanbul’da kullanmak üzere paralarını basarak yanlarında getirmişler Çanakkale’ ye... Üzerinde “120 Gümüş Kuruş” yazan banknotları da kalmış zıhlılarının kasasında,ya da subaylarının ceplerinde.
Kendileri gibi, öze paraları da Çanakkale’yi geçememişti 107 yıl önce, 1915’ de..
Bu detayın yanında, bir de Türk cephesinde yaşanılanlar.. Yürek burkan , göz dulduran anlar..
“AFFET BENİ OĞLUM. O SENİN HAKKIN DEĞİLDİ !" diyerek, yaralı Mehmedine açıklamada bulunan bir Subay..  
Anlatım tanıdık, belki haberdarsınız.. Sizler de bir vakit okudunuz belki de bu dizeleri..
Çanakkale Savasşında siperlerin gerisinde yaralı askerlerin en c¸ok ihtiyac¸ duydugˆu bir sşey de , acıyı hissettirmeyecek olan, Morfin’ di..
Doktorlar yaralı askerlere agˆrı kesici bulmakta zorlanıyorlardı. Kime yetişsin ki ilaç.. Kol bacak kopmuş, göğsünde şarapneller oyuk oluşturmuş..
Bu yu¨zden, tutulan bir no¨bet… Mehmet daha da acı çekmesin diye, ihtiyacı olana verilen Morfin nöbeti.
Cephe gerisinde Sahra Hastanesi.. Hastaların ameliyatı için hazırlanan çadırın o¨nu¨nde bir masa..
Sedye ile gelen her yaralı, burada masaya koyuluyordu önce. Doktorun elinde enjekto¨r,  enjekto¨ru¨n ic¸inde agˆrı kesici..
Doktor ilk muayeneyi yapıyor… Yas¸ama olasılıgˆı olan, ameliyat edilmesi halinde yas¸ayacagˆı kanısı oluşan Mehmetlere, uygulanıyor agˆrı kesici..
Oysa gelen her yaralının agˆrı kesiciye ihtiyacı vardı. Fakat herkese yetecek kadar yoktu..
“Doktor duygusal karar vermemek ic¸in yaralıların yu¨zu¨ne bakmamakta,  iyiles¸me s¸ansı yu¨ksek olan yaralılara agˆrı kesici yapmaktaydı..” şeklindeki anlatımlar, bu konudan söz edilir iken, hep yapılmıştır tarihçilerin yazılarında.
Cephede yaşanılanlardan söz edilir iken, bir vakadan söz edilen anlatıma odaklandım geçende.
Sahra hastanesindeki Doktorun o¨nu¨ne bir asker getirilir. Yaralının agˆır yaralarına bakan doktor, askerin iyiles¸emeyecegˆini o¨ngo¨ru¨r ve ona agˆrı kesiciyi yapmaz..
O sırada askerden iniltili bir ses duyulur..
“Baba!”
Herkesin go¨zu¨ doktora c¸evrilir, yaralar ic¸inde kıvranan asker doktorun o¨z ogˆludur..
Doktor buna ragˆmen yine agˆrı kesiciyi ogˆluna yapmaz ve bir kac¸ saat sonra da ogˆlu s¸ehit olur..
Doktor, s¸ehit olan ogˆlunun cansız bedenine sarılır ve s¸o¨yle der:
“Affet ogˆlum, o senin hakkın degˆildi”
Böylesi yaşanmışlıklar bir değildir ki Çanakkale’ de.. Çanakkale, baba ile oğlun, biri diğerinden bir yaş büyük kardeşlerin, can verip, Düşmana geçit vermedikleri yerdir..   
Çanakkale, Vatan Kabinin attığı yerdir..