Uçuk-kaçıklara rastlarsanız, uçanların ÇOK, kaçanların AZ, ama uçuk-kaçıkların çok çoookk olduğunu, görürsünüz…

Uçuk-kaçıklara rastlarsanız, uçanların ÇOK, kaçanların AZ, ama uçuk-kaçıkların çok çoookk olduğunu, görürsünüz… “Uç-u-k, kaç-ı-k” bu kelimeler dilimizde vardır, kullanımı yaygındır, fiilden isim yapan ek alarak, sıfatlaşırlar, bu sıfatı layıkıyla alacak adam ararlar, bulduklarında da yakalarından düşmezler; çok da fonetiktirler, ama bir o kadar da söyleyenlerin gözlemine, dinleyenlerin merakına hitap ederler…
Uçuk-kaçıklar dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak… Bunların, bu sıfatı almalarında; yetiştirilme şeklinin, kişiliğinin, yakın çevrelerinin, arkadaşlarının, İDEALSİZLİĞİNİN, alınteri bilmeyişinin, bedavacı-kapkaççı tarzının, toplumcu olmayan, fırsatçı, mirasyedi, bencil, kendi olamamış, lâkin herşey kendininmiş vehmine kapılmış, kendileri gibi KANKAları bol, hava atmalı, bedava yemeli, üzerlerinde iğreti duran giyim tarzlarıyla, aslında acınacak durumda olup kendilerini varlıklı-zengin addeden kompleks, LÜMPEN (ayaktakımı) yaşayan, ZÜPPE kılıklı, yaptıkları harcamalarla kendilerine statü arayan, NEİDÜĞÜ belirsiz tiplerdir. 
Bunlar, rahmetli Kıvırcık ALİ’nin ISIRGAN OTU türküsünde yer alan “ Şeref ekmek bulamazken” ekmeği bulup kimseyle paylaşmayan Şer-ef-siz” tiplemelerdir.
Bu söylem, kişiselliği çağrıştırdığı için, bu sıfatı alanların davranışları, havaları, kovalaklıkları (kofalaklık) görenler-bilenler tarafından takip edilir, yemeleri-içmeleri, giymeleri-gezmeleri, harcamaları, beleşi sevmeleri; harcamalarını yaparken özel sıfat almaları; aldıkları bu sıfatla toplum içinde gerine gerine gezmeleri, birkaç havacı-karacı-tavacı komşularıyla günü gün etmeleri, ileriye yönelik ZENGİN sıfatı içinde bir statü sağlamaları kaçınılmazdır.
Bu uçuk-kaçıklar; hanımlarını pahalı yerlerde doğurtarak, pahalı yerlerde yemeğe ve ziyafete giderek; ceplerinden BEŞ kuruş harcamadan, sosyal kulüplere üye olarak, sosyal olmayan yönlerini geliştirelim derken, sosyal olmayan organlarına acaba sosyallik kazanır mı diyerek, asosyallerin yanında nemalanarak, A yı bırakıp sosyali bilmeden SOY-SAL sanarak, SOY-AL anlayışının içinde kendilerini mi bulurlar bilemem, ama yine de tartışmak gerek…!?
Bunlar, havalarını ya içtikleri UCUZ viskilerle, ya hamile olan hanımlarını bir an önce hamallıktan kurtulsun diye ELLİ-ALTMIŞ bin liraya doğum yaptırmak suretiyle de STATÜYÜ yakalayabilirler
Gariban da doğum yapacağım diye karda KIZAKLARLA Sağlık Ocağına zor yetiştirilir. Zor yetiştirilen hamile kadında sağlamlık, lüks otelli-nisaiyecisi bol, nisaiye yardımcıları kokulu, ağızları laf, yalakalıkları para yapan kişilerin karşısında SAFTİRİK ERKEKLERİN doğum sonrası ödeme noktasında elinin nerelere gittiğini de görmek gerek…
Doğum yapacak kadının kimliğini-kişiliğini ve anatomik yapısını da bilmek gerek ki, doğum yaptırdığı kişiye ve hizmet veren otel donanımlı hastahanede  doğacak çocuğa veya doğuracak kişiye nasıl kuş kondurduğunu da hesaplamak gerek, bunu düşünmek ve gerekleri çoğaltmak da FANTAZİYE kaçmaz mı ?!..
Fantazinin olduğu yerde zihin karışmaz mı, karışan zihin, uçuk-kaçıklığın kendisi olmaz mı?!..
Asıl korkunç olanı da bu uçuk-kaçıkları, farkında olmadan söylemleriyle güncelleştirerek, onların STATÜ kazanmalarına yardımcı olanlardır.
Bu uçuk-kaçıklar kavga, kabadayılık pek bilmezler, ama ARİSTOKRAT takıldıklarından burunlarından da KIL aldırmazlar…
Helâl olmayan kazançlarıyla meşgul olduklarından, daha çok EŞLERİ lüks yerlerde alış-veriş yaparlar veya normal olacak doğumlarını KARİZMATİK buldukları erkeklerinden para koparmak, kadınlar arasında NAM almak adına, erkeğine NAZ yaparak; kendilerine yüksek ücretli yerlerde doğum yaptırtarak, diğer kadınlardan, zat-ı muhteşem olduklarını, anatomisi aynı, ama giyimi-makyajı olmayan kadınlardan kendilerini farklı kılmak isteyen, şair Yavuz Bülent Bakiler’in “KÜÇÜK  HANIMEFENDİ” leri değil midir?…  
Aslında hanımlığı-efendiliği olmayan bu kişiler, gelecekte, KÜÇÜK HANIMEFENDİ-lerin kaderlerini bir bilseler !..
Dağ köylerinde yoklularla savaşan aynı anatomideki kadınlarımızın tarlada-yolda yaptıkları doğumları bir hatırlasalar, kendilerinin gerçek insan olduğunu özümseyerek-duyumsayarak yaşayacaklarına da hep birlikte şahit oluruz…
Yokluktan doğumlarını yapamayan kadınlarımızın, doğum yaparken ŞEHİT olmalarına da şahit olmaz, bizlerin de bu olumsuzluklarda nasıl bir payımız olduğuyla yargılanmayız…
Unutmayınız İSRAF ekonomileri, VERİM ekonomilerini çoğaltmaz, GERİLİM ekonomileri prim yapar, bu da hergün bizleri gerer.… Bu coğrafyada aç-açık bırakılanların hesabını bu dünyada veremediğiniz gibi, diğer dünyada da VEREMEZSİNİZ…
Kişisel uçuk-kaçıklıklar, aileye; ailesel uçuk-kaçıklıklar, çevreye; çevresel uçuk-kaçıklıklar, topluma; toplumsal uçuk-kaçıklıklar yönetime yansır ki TARTIŞIR dururuz !...
DİKKAT ! Bu coğrafya, bu tarih bizim; bu coğrafyada-bu tarihteki insanlar da bizim; bu insanlara, insanca davranmak da bizim…
Bizim olanların ciddiyetinde, samimiyetinde olursak, alnımız AK, başımız DİK olur, ELİF yuvarlaklaşmaz !?..
Girne’den SEVGİLER hepimize gitsin…
19.01.2020  Dr. Hayrettin Parlakyıldız Kıbrıs İLİM Üniversitesi E-posta: hparlakyildiz@mynet.com