.


30  DAKİKADA, ‘ İÇLER ACISI’ BİR MESLEK ANLATIMI..
KELİME OYUNU SANMAYIN, BU BİR GERÇEK..!

Bir oturum, bir anlatım, bir vurgu ve dahası..
 Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu’nun 19. Başkanlar Kurulu Toplantısı düzenlendi, (geçen  15-17 Kasım )tarihlerinde.
 Benim sık kullandığım sözün adresinde hemide. Hani diyorum ya çoğu zaman, “Kısa keseyim de, Aydın havası olsun..” diye. Toplantı, Aydın’ daydı…
Aydın’da gerçekleştirilen Başkanlar Kurulu’ nun 19’ncu buluşmasına,  Ankara merkezli Gazeteciler de katılıyordu. Yani,  Cemiyet Başkanı ve TGK onursal Başkanı Nazmi Bilgin gibi.
Bence, sayın Bilgin’in sözleri, çok kayda değirdi. Doğruydu tespitler.   Mesleğimizin içinde bulunduğu durumu anlatırken,  30 dakika kalıyordu kürsüde. Sözleri net ve hayli anlaşılırdı. Sanki, itinayla düzenlediği bir haberi okuyordu sayın Bilgin.30 dakikada yazıyordu son gelinen içler acısı o durumu.
Kısa keseyim demeyeyim, Özetle diyerek gireyim anlatımıma. Sayın Bilgin,  dünyanın en saygın mesleklerinden olan gazeteciliğin içler acısı durumunu özetliyordu, HEMİ DE 30 dakikada.
 Türkiye’nin en köklü gazetelerinin 80 binlerde satılmasını ve gazetelerin bedava dağıtılmasının yanlışlıklarını anlatıyordu Başkentli Başkan sayın Bilgin..
Şöyle de diyebilirim; adeta bir gazetecilik dersi veriyordu 30 dakikalık konuşmasında..
Pekiiiii, ben bunları nereden mi biliyorum? Konu üzerine kaleme alınmış bir metinden elbette. Yani, şu ana kadar bahsettiklerimden. Şu andan sonra da bahsedeceklerimden..
Şimdi, mesleki büyüğümün dilinden anlatmaya çalışayım olan biteni.
Şöyle geliyordu ilk sözler; “Bu toplantımızdan 10 gün sonra gazetecilerin merkeze oturduğu Ankara merkezli, 0.6 deyin ya da tersten 6.0 büyüklüğünde bir mesleki deprem yaşıyoruz.
Ulusal bir gazetenin başyazarının başrolde olduğu, yine tecrübeli bir gazetecinin esas oğlan olduğu DALLAS dizisi gibi, Ceyarların olduğu bir entrikanın içinde mesleğimiz. “ diye geliyordu ifadeler.
Hemen hatırladım DALLAS dizisini. Hey gidi hey. Tee, 80’ lere gittim. Rey vardı, Lusi vardı. Entrikalar, dönen dolap ve ilişkiler için, bu gün dahi, DALLAS gibi benzetmesi yapılır. Hele hele Ceyarlar..!
Bahsettiğim yazılanlara döneyim şimdi. İfadelerin yazıya döküldüğü şekliyle,”Hiç bitmesin, vallahi  bitmesin..” dercesine okunduğu o satırlara..
Şöyle diyordu mesleki büyüğüm; “Herkes kendince bu durumu öyküleyip neden-sonuç ilişkisi kuruyor. Gelinen nokta ise malumun ilanıdır.”
Tespit tam da bu işte; “Malumun ilanı..!”
Sonrasında; “Günümüzde artık her kesimin kendi gazetecisi var aklınca.
Bizim tribünler ile karşı tribünler misali konuşlanan bir mahallemiz var.
Akşamları ekranlara en şiddetli kavga tartışmalarında gazeteciler karşılıklı koltuklarda benim fikrim senin fikrini döver, benim savunduğum parti senin partinden daha iyi modunda anlatıyorlar.”
Mahalle kahvehanelerinde, müdavimi olduğumuz mekanlarda, hemen hepimizin, bir parça söz ettiği konular aslında kaleme alınanlar. Belki de, Hepimizin zihninde tuttuğu sözler, lakin dile dökülemeyenler..
Mesleki büyüğümün dahası dediklerini de nefes almadan okudum. Tuttum nefesimi. Öylesi akıcıydı ifadeler.
 Şöyle diyordu sayın büyüğüm; “Alınganlık olmasın gördüğümüz durum budur.
Yine sosyal medyada paylaşımlar, yorumlar ve gündem üzerinden oluşan tabloda aynı.
Artık bir gazetecilik var, bir de gazetecilikten geçinenler ve en son Ankara versiyonu ile gazetecilikten geçinenlerden geçinenlerde çıktı ortaya. “ vurgusuyla…
Sonrada, yalan edebiyatı üzerine atıfta bulunuyordu yazdıklarıyla. Diyordu ki;
“Biri bir yalan attı ortaya devlet başkanından, genel başkana en önemli isimlere kadar birinci gündem oldu.
Halbuki 24 Kasım idi ve Konya Valisi , 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla düzenlenen programda karşısında ayak ayak üstüne atarak oturan gazeteciye öğretmen niyetine fırça attı.
Herkes kendi penceresinden yorumlar ana soru şu gazeteci valinin karşısında bacak bacak üstüne atabilir mi? “ diye de soruyordu.
Ben hatırlarım, hem de çok iyi hatırlarım.. Şıpıdık terlik ile, valinin makam odasına giren gasetecileri..
Kendi aramızda eleştirmiştik o yıllarda, Rahmetlik Turan baba, yaşar amca ile.. Utanmıştık, lakin yapacak bir şey yoktu. Tabii o yıllarda, Valiler bir başkaydı. Misal; Çanakkale’nin, Almanya’ daki  kardeş kenti Osnabrück’ ün valisi gelmiş, dönemin valisi sayın Muzaffer Ecemiş, konuğuna sormuş; “Ne içersiniz?” 
Yanıt; “Beer” olmuştu ve sayın vali, ziyareti takip eden biz gazeteciler dahil, herkese ‘Beer’ ısmarlamıştı.
Güne dönelim şimdi. Mesleki büyüğümün kaleme aldıklarına. 
Şöyle geliyordu sonrası ifadeleri;
“Soru şu gazeteci yalan haber yazar ve yayarsa ne olur?
Soru şu gazeteci otel odalarında ya da başka mercilerde adaylarla gizli saklı görüşürse ne olur?
Soru şu her kesim kendi gazetecisini ve gazetecilik alanını oluştururken ve sosyal medya gazeteciliği yaygınlaşırken bu işin terazisi ve pusulası ne olacak?
Sizler le şu düşüncelerimi paylaşacağım Türkiye’de şeytani bir akıl ile toplum mühendisliği ve algı operasyonu yapılıyor.” diye vurguluyor, sonra da ediyordu okkalı sözünü. Tabii ki anlayana..
Atıyordu manşetini, Gasteciler derken.
Tam da şöyle;“GASTECİLER’de ortada bir malzeme olarak kullanılıyor. Bu en son örnekte olduğu gibi değil her devrin şartlarında yeniden şekillenen bir durum.” sözüyle, atını çizerek…
Sonrası verdiği tarihler ve tanımlamalar. İşit özeti yani..(Tabii ki bence dee…)
Rakamlar, tarihler vesaire ile, kurulan şu ifadeler; “12 Eylül GASTECİLERİ, 28 Şubat GASTECİLERİ, FETÖ GASTECİLERİ, Petro Dolar GASTECİLERİ, A partisine yakın B partisine uzak(döneme göre parti adı değişiyor ondan A*B yazdım) GASTECİLER liste uzun.
Gazeteci yazdıkları için emek verip bundan rızkını çıkaran insandır. GASTECİ ise yazmadıklarından dolayı para alandır.” Diyor ve de papazı isimlendiriyordu usta. Emine sağlık ustacığım..
“ Biz Anadolu’da gazeteciler olarak yazdıklarımızdan dolayı insanlar ‘’gazeteci yazdıysa doğrudur’ sözü ile gururlanırız.” Diye vurguluyordu, ardından da dokunduruyordu yine sözünü, gastecilere..
“ Gelinen noktada GASTECİLER bizim önümüzde ve çok hızlı gidiyorlar. Bir her devir gazeteci olanlar var bir de her devrin GASTECİLERİ nokta.” diyerek..
Güngör Yavuzaslan’ ın düşünüp, değrelendirip, irdeleyip, dokundurarak kaleme döktüğüydü bu denilenler. Ağzına yüreğine sağlık koca usta..
Gazetecilik yapmaya, ömrüm elverdikçe yeminliyim Vesselam.. Haydin hoşça kalın..