GEREKİRSE, KANATLANIRIZ DA…!

MİSAL; “KUŞ UÇUŞU 180 KİLOMETRE…
VURUP, SONRA DA DÖNERİZ…”
TBMM’den, dört partiden “Doğu Akdeniz” bildirisi haberi geldi dün. Haliyle, tüyleri diken diken ediyordu bu birlikteliğin nedeni. Mesele tamamen Türkiye’ydi.
Siyasette edilen son sözler, öyle güzel geldi ki gündeme dair, ben de ardı ardına, günlerdir bahsetmeye çalıştım bu güzel sözlerden.
Önce, CHP lideri Kılıçdaroğlu verdi mesajını, S-400’ lerden bahisle, Türkiye’mizin savunma hakkı vurgusu yaparak.
Sonra, İYİ Parti lideri Akşener etti sözünü, Kıta sahanlığı üzerine. Verdi ayarı Ege üzerinden, Yunan’a…
‘Mesele Türkiye olunca,  gerisi teferruat’  tır diyordu adeta liderlerin sözleri.
Haliyle, insanın içinden Türk olduğuna, yine katrilyonlarca kez sevinesi geçiyor, bir de gururlanması.
Başkent haber turunda iken, dün tatile giren TBMM’ nin gündemine ilişti gözlerim. Çok ama çok güzel ötesi bir haber vardı ajansların bültenlerinde.
 Başkentli meslektaşım Ahmet Umur Öztürk’ ün imzasını taşıyan haberden bahsedeceğim şimdi.  
 Meslektaşımın soy isminin de, güzel ötesi olduğuna işaret edip, hemen döneyim o güzel habere.
Kenetlenmeye en güzel örnek diyebileceğim haber bence, abonesi olduğumuz İHA’dan gelen bu haber.
 İlk satırlar şöyle; “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dört parti AB yaptırımlarına karşı ortak bildiri yayınladı.”
Hey maşallah bee. Mesele biz olunca, 4 partinin birlikteliğinden kim mutsuz olabilir ki?
Bu arada, demeden de edemeyeceğim; “Türk’e yaptırım yapmak ne…? Vız gelir, tırıs gider yaptırımınız…”
Haberin devamında yer bulan ve hayli ayrıntılı şekilde dile getirilen Bildiri diyeyim ve aktarayım; “TBMM Genel Kurulu’nda AK Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti ortak bildiri yayınladı. Bildiride şunlar kaydedildi:
‘Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetleri konusunda Avrupa Birliği ülkeleri ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında uzun bir süredir devam eden bölgede bulunan hidrokarbon kaynakları paylaşılma konusundaki tavırlarını, orada Kıbrıs Türk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk temelindeki meşru hak ve çıkarlarını görmezlikten gelen tavırlarını telin ediyoruz. Bu yönde siyaset yürüten bütün çevrelerin politikalarına karşı olduğumuzu bildiriyoruz. Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi toplantısında sonuç bildirgesindeki açıklanan yaptırımları hukuka aykırı ve kabul dilemez buluyoruz. Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hiçbir baskıya boyun eğmeksizin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının koruyacak kudrete sahip olduğu da herkes tarafından bilinmek zorundadır.” “
Mesele Türkiye olunca, siyaseten rekabet askıya çıkar bizde. Bir kez daha buna tanık olmak, ne de güzel değil mi…?
4 Parti’nin Türkiye için bu güzel birlikteliği, umarım Türkiye düşmanlarına bir ders olur. Gerçi, bu güne kadar verdiğimiz dersleri, her defasında unutmaları, birilerinin beyinlerinin sulandığının bir başka kanıtı ya, neyseee…
Güne özel; “KENETLENELİM YETER. GEREKİRSE, KANATLANIRIZ DA…!” başlığını attım. Kenetlenme meselesinden söz ettikten sonra, şimdi sıra:
 “GEREKİRSE, KANATLANIRIZ DA…!”
Öyle böyle kanatlanmadık dün. Sınırları aşıp, kuş uçuşu 180 kilometre ilerledik, vurduk ve döndük.
Bu gelişmeden de ders almaları gerekenler, yine dersi anlamayacaklar ve tekrar isteyecekler belki de… Olsun gerekirse, yine veririz, tazeleriz dersi.
Şimdi, Milli savunma Bakanı Akar’ ın sözleri diyeceğim, dün edilen.
Sayın bakan;  "F-35 programından çıkarılmamız NATO’nun özellikle güney kanadındaki gücünü de olumsuz etkileyecektir" diyordu ve anlayana demeye getiriyordu ifadelerini.
İHA’ nın muhabiri, Başkentli meslektaşım Cevdet Fırat Aydoğmuş‘ un bu haberinde şimdi sıra.
Önce ilk cümle diyeyim; Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "F-35 programından çıkarılmamız NATO’nun özellikle güney kanadındaki gücünü de olumsuz etkileyecektir" dedi.
Evcet, tam da böyle idi dikkat kesildiğim o cümle.  Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, gündeme dair açıklamalarda bulunuyordu. Malum, birileri yine Türkiye’ye sözde ayar çekme derdine düştüler son günlerde.
Bakan Akar’ ın sözleri de bu noktada geliyordu adeta. Diyordu ki; , "F-35 programından çıkarılmamız NATO’nun özellikle güney kanadındaki gücünü de olumsuz etkileyecektir” vurgusuyla.
 Sonrasında da; "Türkiye’nin tek taraflı ve adil olmayan bir kararla proje ve iş paylarından çıkarılmaya çalışılmasının meşru bir gerekçeye dayanmadığı açıktır" ifadelerini kullanıyordu Bakan Akar ve ekliyordu;
"ABD’nin ilişkilerimize zarar verebilecek adımlardan kaçınmasını beklemek stratejik ortak olarak en doğal hakkımızdır”
Konu Türkiye gündemi ve son dakika gelişmelereydi kısacası.
Misal;  Kandil bölgesine yapılan hava harekatı.
Bu konu ile ilgili olarak da, sayın  Bakan Akar, "Erbil’deki alçak saldırıyı müteakip Kandil bölgesine yapılan son dönemdeki en geniş çaplı hava harekatıyla terör örgütüne ağır bir darbe indirilmiştir” diyordu tek kelimeyle.
Şimdi anlatabildim umarım. Güne özel attığım diğer başlığın nedenini.
“GEREKİRSE, KANATLANIRIZ…”
Mesafe tanımayıp, sınırları aşarız. Uçarız, gelir bir de öyle çakarız tepenize mühimmatı…
ÖRNEK Mİ: “TARİHTE BUGÜN TALİMATI VERİLİP BAŞLAYAN O BÜYÜK HAREKAT…”
Diyecek çıkabilir: “O kadar da abartma…” Abartırım efendim abartırım. Misal, abartmadığımın en güzel örneği, BUGÜN YILDÖNÜMÜ OLAN O BÜYÜK HAREKAT. 
“Kızım Ayşe’ yi tatile gönderin” diye hatırlara kazınan parola ile verilen talimat. Ve ardından başlayan Kıbrıs Barış harekatı.
Hani belki unutanlar olmuştur diye, tekrar edecek olur isem şayet;
Tarih 20 Temmuz. Tam da bu gün. Yıl ise  1974.
Kıbrıs Harekâtı (TSK kod adı: "Atilla Harekâtı" Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde "Kıbrıs Barış Harekâtı",
Modern Yunancaya göre ise: ???????? ???ß??? ???? ????? "Kıbrıs Türk İstilası"
 Yok öyle yok. Ne istilası… Eden buldu, bulacağını.
20 Temmuz 1974'te Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'ta başlattığı harekâttır bu gün yıl dönümü olan. Harekâtın ilk ayağı Yunanistan hükûmetinin desteğiyle gerçekleştirilen 15 Temmuz 1974 darbesinin ardından düzenlendi hatırlanır ise.
14 Ağustos günü başlatılan ikinci harekâtla Kuzey Lefkoşa da dahil olmak üzere adanın %37'sinin Türk kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı. Onu da uyandırayım…