.

Madonna’yı yıllar sonra takibi bıraktım.

Buraya kadarmış birlikte yolumuz. 
Artık yaptıklarıyla, olduğum yer kesişmiyor. Elbet, benim için de bunu diyenler ve diyecek olanlar vardır, o başka yazının konusu.
Peki neden böyle oldu anlatacağım.
Madonna benim ışığı aldığım deliklerden biriydi. 
Düşünün ki hepimiz karanlık bir ormandayız ya da karanlık bir kutuda, fakat bazı şeyler ışık kaynağı oluyor insana. 
Yolunu, etrafı, dünyayı, kendini görünür kılıyor bir nevi. 
Ama daha da önemlisi hayalini görünür kılıyor bazen. 
Madonna benim hayalimi görünür kılan biriydi. 
Kadınlığı, saklanması gereken bir şey olarak görmüyordu. Ben de görmeyecektim. 
Üzerine yapıştırılan her türlü suçlama sticker’ını yırtıp atıyordu, ben de atacaktım. 
Güçlüydü ve kararları o verecekti, ben de öyle yapacaktım. 
Daha da güzeli, ben de bunu, onun gibi şarkılar söyleyerek yapacaktım. 
İkimizin yolu paraleldi. Her yere astım posterlerini. 
Size Cher’in annesine cevabını yazmış mıydım...
Annesi Cher’e, “Gidip kendine zengin bir koca bul” demiş. Cher de “Anne, ben o zengin kocayım zaten” demiş. 
Madonna da diyordu bunu. 
Yollarca, walkmanlerce, kasetlerce, gecelerce, defalarca Madonna dinledim. 
Sonra bir gün anne oldu Madonna. 
Central Park’ta koşarken bir adamla tanışmıştı ve onunla Lola’yı dünyaya getirdiler. 
Madonna anneliği sonrası, Kabala’ya merak sarmıştı. 
“Eğer kalbini açmazsan buz kesersin” dediği şarkısı ve klibiyle yine yüreğimi hoplatmış, ışığını bana ulaştırmıştı. 
Birkaç kere konserine gitmişimdir ama unutamadığım, bir çöp kutusunun yanında, hayli sahtekar görünüşlü bir adamdan karaborsa aldığım biletle girebildiğim, Paris’teki Reinvention konseri oldu.
Tabii ki, yine fit olduğunu, dans edebildiğini, üstelik bunları yaparken hayata meydan okuyan şeylerin şarkısını söyleyebildiğini göstermek için, amuda kalkmış bir şekilde yükselerek başladı konsere. 
Koca konser boyu, bir stadyum dolusu insanı ellerinden tutup, cesaret ve cüret diyarlarında gezdirdi. 
Konserin sonunda da son öpücüğü, ekrana dev harflerle şunu yazarak verdi: Re-invent yourself. (kendini baştan keşfet) 
Tüylerim diken diken çıkmıştım oradan. Kalbime bu lafı dövme yapmıştı içeride. 
Herhalde insanın pek kullanmadığı süper güçlerinden biri, kendini yenilemek, kendine başka gözle yeniden bakmaktır. 
Bunu hatırlatmıştı binlerce insana. Daha ne yapsın zaten.
Sonra her başını uzatıp, hayatıma girişi hep aynı heyecan ve sürprizle oldu. 
Bir gün kapıyı çaldı, Abba melodisinden “Hung Up” şarkısını yapmış, diskoda gibi mayoyla dans ediyordu. 
Ben de ona uyup, dans ediyordum tabi. En iyi arkadaşlarımdan biriydi o benim. 
Mazhar abinin dediği gibi, birbirimize vitaminler moraller veriyor, içimizdeki şeytanlara zülfikarlarla saldırıyorduk.
Derken ben de büyüdüm, şarkılar söyledim, anne oldum, değiştim, dönüştüm, bölüştüm. 
Instagram’dan Madonna’yı takip ediyordum. Afrika’dan çocuklar evlat edindi, bir oğlu daha oldu büyüdü o da. Lizbon’a taşındı. 
Yüzüne herkes gibi bir şeyler yapmaya başladı. 
Onun da elmacık kemikleri çok öne geldi, yanakları çukurlaştı ama dudaklarının üstü havalandı, kaşları sinirliymiş gibi yukarı kalktı ve bana ekrandan bakışını anlayamaz oldum. Sanki birisi yüzünü sürekli arkadan avuçlarıyla geriyormuş gibi oldu yüzü. 
Sanki ben ondan zamana karşı da mı cüret, cesaret beklerdim ne...
Madame X diye bir karaktere büründü son albümünde. 
Tek gözünü korsan gibi kapadı. İlk şarkısını sevdim ama sonrakileri sevemedim. 
Sonra sürekli Madame X şöyle, Madame X böyle diye videolar koymaya başladı, yoruldum. 
Ve nedense Madame X’i içeri almak istemedim.
Belki her ilişkide olduğu gibi, ondan beklentilerim vardı ve artık o onları yerine getirmiyordu. 
Kabahati bende olsun onu yıllar sonra unfollow etmemin.
Tabii bu sonsuza dek, ilhamı için ona müteşekkir olmayacağım anlamına gelmesin. 
Zaman insanı, farklı sahnelere koyuyor. 
Hiçbirimiz dekor ve insanlar değiştikçe ne yapacağımızı tam bilemiyoruz. Zaten hayatı yaşanmaya değer kılan da bu.