Kişiler mesleklerinden önce, insan olarak şekil alır. Bu şekil alış, aileye olduğu kadar yaratılışa bağlıdır. Yaratılış, elbette ki ailenin genleriyle ilgidir.

Kişiler mesleklerinden önce, insan olarak şekil alır. Bu şekil alış, aileye olduğu kadar yaratılışa bağlıdır. Yaratılış, elbette ki ailenin genleriyle ilgidir.
Aile kavramı, Anadolu insanında bir başka tanımlanır, bir başka algılanır… Anadolu insan tipi gerçekten çilekeştir, ama vefa, saygı-sevgi ve sadakat kavramı bir bütünlük, bir üstünlük sağlar… Ailenin geçim şartları, ekonomisi sonradan herkesin becerisine, çalışmasına göre azalır-çoğalır da aile kültürü bir yaşam biçimi olup yere ve zamana göre değer bulmaz, çünkü o bir geçmişten-geleceğe uzanan yolda yerini almış, artık bir ölçü haline gelmiştir. Bu ölçü içinde yetişenlerin samimiyeti, gayreti, zekâ seviyesi, beceri gücü o aileyle bütünleşirken, yetişen kişinin de kültürel yapısı kendiliğinden oluşur.
Ailelerin en büyük derdi çocuklarını okutmak, iş sahibi olmalarını sağlamak, kendi görevlerini yerine getirmektir. Aile içinin görev tanımını dünden bugüne başarıyla getirenlerden biridir, Leyla Karahan…

Ülkemizde Öğretmen okulları, gerçek bir eğitimcinin başlangıcı olan orta öğrenim kademesidir, burada ilk iki yılda başarılı olanların ödüllendirildiği yer ise, eğitimciyi kaynağından alarak başarısını daha yukarılara çıkaran yerdir Yüksek öğretmen okulları (fakülteler)… eğitimin mimarı ve imarını veren yerlerden biri de hiç şüphesiz, Eğitim Enstitüleridir. Türk Eğitim tarihinde Cumhuriyet ilkelerine bağlı şekilde eğitimci kadrosunun temeli buralardan gelmektedir.
 
Bir akademisyen ki kökeni öğretmen okulu, sonra yüksek öğretmen (Edebiyat Fakültesi); dili Türkçe, işi Türkçe, liselerde Türkçe, Gazi Eğitim’de Türkçe, akademisyenliği Türkçe, yetişmesi Türkçe, yetiştirmesi Türkçe, yetiştirdikleri Türkçe, yaşaması Türkçe, “AĞIZ ARAŞTIRMALARI” Türkçe, hep Türkçe ve Atatürk’çe !...
Kendileri 1986-87’de Lisans Tamamlama Programından hocam desem de, aslında ben hocamdan ders alan biriydim demek, daha güzel ve anlamlı bir söylem olur, çünkü Karahan hocamın zarifliğine ancak böyle ulaşabilirim.
Herkes Leylâ Karahan’ın akademisyenliğini, hocalığını, hanımefendiliğini bilir, bilimsel çalışmalarda dile getirilir, özel sohbetlerde anılır… Ben burada öğrencisi olup da rahmetli eşi Kemal Bey’le arkadaş olunca ( asker arkadaşlığımız da ortaya çıkınca), gelişen arkadaşlık, sıklaşan ziyaretlerimiz, sohbetlerimiz dostluğun başlangıcı olmuş, DOST kavramı gerçek anlamıyla buluşmuş… Karahan ailesinin yerini anlamak, o dostluğu yaşamak var ya !...
Bu dostluktaki zarafet-nezaket-vefa farklılık kazandı ve yaşandı. Ne yazık ki günümüzde yaşanmayan, fakat aranılan bu davranış, herkeste vardır, ama Kemal ve Leylâ Karahan’da bir başkadır. İşte bir örnek;
“kızımın Ankara’daki evlenme töreninde hasta olan eşini (Kemal’i) bırakıp, Atakule’de nikâha gelmesi, bizimle beraber olması, ayrı bir jest; eşimin kaybıyla yaşadığımız acıyı yüreğinde hissedip Çanakkale’de Abdurrahman Güzel hocamla o kış gününde yanımızda olup acımıza ortak olması ayrı bir anlayış ve kişilik meselesiydi… Bu, Leylâ Karahan hocamın ne aldığı akademik unvandan ne de unvanın getirdiği statüden kaynaklanıyordu. Bu şahsının yaşantısından, kültürel yapısından, aile ve dostluk anlayışından kaynaklanan kimlik-kişilik statüsüydü… Bu, günümüzde gittikçe yozlaşan insan tiplerine karşılık, model alınması ve idol olması gereken davranışın “arkadaş-dost” kavramına yansımasıydı.
Leylâ Karahan’ın akademisyenliğini konuşanların çokluğunu dikkate alarak, benim burada yinelemem doğru olmaz, herkes hocamızın alanında nerede olduğunu bilir… Benim söylemek istediğim bir şey daha var !.. O da;
Benim bugünkü akademik alanda hizmet etmemin, alanımdaki konuşmalarımın, yazmalarımın, verdiğim emeklerimin, İmlâ Kılavuzu üzerine çalışmalarımın temelinde rehberimdir.
Bilim adamı, bilen adamdır, teori (kuram) üreten, uygulayan adamdır; o bencillik bilmez, o “ ben-ci, sen-ci, o-cu değil, BİZ-Cİ adamdır, toplumsaldır, kıskançlık nedir bilmez, kendini aşmış, alanında da toplumu aştırmaya yürümüş, iddia adamıdır.”
Bilim adamı, hür adamdır, hatır-gönül işine gelmez. Bilim adamı cüppe giyer, önü açıktır, kimseye eğilmez, yerine göre saygıyı-sevgiyi verir. Bilim adamının karnı aç, gözü toktur, gurur, onur onun her şeyidir. Bilim adamı üretir, ürettiği insanlık adınadır. Bilim adamının önü açılınca bilimsellikte evrenselliği yakalar. Bilimde millilik-dinilik değil, evrensellik öne çıkar… Bilim adamına, bilim adına destek gerekir, köstek değil… Bilim adamının ideolojisi kişiseldir, bilimle karıştırmaz… Kısacası, bilim adamı ADAMDIR !?..
Akademisyenlik, bilim adamlılığının ilk adımı olup kendini alanında yetiştirerek, geliştirerek, geleceğe kendini hazırlarken, yanındakileri de hazırlayan adamdır. Akademisyen yalnız unvan alan değil, unvan aldıran adamdır (siyasi değil, bilimsel). Bu  unvan alışta bilgi vardır, görgü vardır, paylaşım vardır, ideolojisi bilimsellik olup siyaseti olmayan adamdır. Liyakat, bilim adamlılığının simgesi olur, dengesi olur, amcası, yengesi olmaz.…
Akademisyen emeksiz olursa, çalışmasını görmek, model almak zorlaşır. Akademisyen emekli olursa, çalışma-üretme gücü de artar. Bu emekli mi olmak, yoksa emeksiz mi ? Bu sıfat bana biraz galat-ı meşhur gibi geliyor, ama “-li,-siz” ekinin bu kelime için bir daha bakılsa diye düşünürüm, tabii ki hocamın hoşgörüsüne sığınarak…
Yukarıda sıraladığımız vasıfları kendinde taşıyanları sizler iyi bilir ve tanırsınız, bu vasıflarla bütünleşmiş biri olduğunu bildiğim, estetik ve sanat ruhunun da içinde farklı bir boyut sergileyen hocama can-ı gönülden, MERHABA !..                                                                    
Bilimi bilen, bilimi bilim olarak yapan, bilimi kazanç kapısı olarak görmeyen, göstermeyen, bilimi birilerinin gözüne girmek için FARZ ve İTEAT anlayışının dışında tutanlara MERHABA !..
 
Selâm göndermek gelenekten, sevgi ve saygı beslemek, onu da buradan ifade etmek - göndermek içtendir…
Yeni yaşamınızın sağlıklı, huzurlu ve anlamlı olması dileğimizle, Karahan ailesine sevgilerimiz bakidir.
Emekli olan, ama emeklerini hâlâ bizimle paylaşan bu bilim adamlarımıza buradan saygılarımızı, sevgilerimizi sunmak, bizim için bir zevk olacaktır…
KKTC’den, Girne’den sevgilerle…
 
                                                                                                        30.06.2019
                                                                                           Dr. Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                           Kıbrıs İLİM Üniversitesi
                                                                                   E-posta: hparlakyildiz@mynet.com