.

Geçenlerde okuduğum bir makalede şöyle  yazıyordu;
“Sevgi” dedikleri bu mu? 
Bakınca, hayata tutunamayan ve bundan umudunu kesen insanların birbirlerine tutunmaya çalışmaları mı?…
Toplumca kabul görmüş şehvet ve şefkat alışverişi mi?..
“Sevgi”dedikleri bu mu? 
Umutsuz fakat pişkin bir mızmızlık sanki! 
Hayır! “Sevgi” bu olamaz! diyordu..
Oysa Şeyh Sadi ne güzel söylemiş.
“Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. 
Sonra yayılarak devam eder. 
Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir. 
Sevdiği göğsünde olanla, kapıya göz dikip bekleyen kimse arasında fark vardır…
Kalbinizde temiz, gerçek olmayan her ne varsa, önünde sonunda sevginin doğal akışını engelleyen bir duvara dönüşecektir. 
Hayatında sevgi olmadığını söyleyenler bu duvarla engellenmişlerdir. 
Aslında sevgi vardır, ama onlar sadece kabul edememektedirler. 
Bunun en görünür örneği “Ego” dur. 
Ego, alıp vermekte olduğunuz sevginin yerini koşullarla doldurarak, sevgi akışını kısıtlar. 
Ego, kendi ihtiyaç ve arzularını gerçekleştirmek için sevgiyi kullanır; aldatıcı, sadece geçici memnuniyet veren bir sevgi üretir. 
Ego, gerçek sevgiyi deneyimlemenize ve onu paylaşmanıza izin vermez. 
Gerçekte, ego sevgiyi hissetme kabiliyetinizi tahrip eder…
En büyük varlığımız, para, mal ve mülk değil, sevgimiz ve bilgimizdir. 
Para, mal ve mülk, eğer yerine, konacak kaynaklar yoksa, harcandığında yok olacaktır. 
Ama sevgi ve bilgi, ne kadar verirseniz verin, hep sizde kalacaktır!..” 
Ne güzel değil mi?.
* **
SEVMEK….
Büyük, ağdalı, abartılı sözler değil, küçük, basit ve içten gelen ifadelerdir…
Örneğin : 
“Bir kahve içer misin”? …
“Yorgun musun”? … 
“Senin için Yapabileceğim” bir şey var mı ? gibi…
Bu bir telefonla arama, bir mektup, küçük bir sürpriz, içtenlikle yapılan bir davet, birlikte yürüyüşe gitmek olabilir…
Bu diğerleri için karşılıksız bir şeyler yapabilmektir…
Bu diğerini olduğu gibi kabul etmek, onu can kulağı ile dinlemek, sıkıştırmamaktır…
Bu aynı zamanda diğerine içten bakışlar fırlatmak ve tatlı tatlı bakmaktır.
Sözler yalan olabilir, ama gözler asla yalan söylemez…
SEVMEK…
Orada sadece mevcudiyeti İle değil tüm benliği ile olmaktır…
Örneğin: “Seni seviyorum”.
Bunu birine söyleyebilmek için, mutlaka onun ölmesini mi beklemek gerekir ? ….
SEVMEK…
Yargılamamak, tenkit etmemek, kınamamaktır. 
Bu : “Senin yerinde olsaydım daha iyisini yapamazdım” diyebilmektir.
Bu yine, beğenmeseniz bile: “Yaptığın şey çok güzel olmuş” diyebilmektir.
SEVMEK…
Aynı zamanda çok kolay bir şeydir. 
Asla karmaşık değildir. 
Ancak içimizde sevgi yoksa yaşam boyu hep ona özlem duyarız…
Sevmeye ve sevilmeye öncelik verenler çok güzel bir yaşam sürerler.
Bu onların içini aydınlatır.
Ve…
Gözlerien parlaklık verir…
Dostları,aileyi ve sonuçta herkesi sevmek “SEVGİ “dir.
 
UNUTMAYALIM Kİ…
Sevgisiz zeka, bizi küstah yapar.
Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar.
Sevgisiz diplomasi, bizi iki yüzlü yapar.
Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar.
Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar.
Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar.
Sevgisiz yoksulluk, bizi mağrur, aksi yapar.
Sevgisiz güzellik, bizi gülünç yapar.
Sevgisiz kudret, bizi zorba, despot yapar.
Sevgisiz çalışma, bizi köle yapar.
Sevgisiz sadelik, bizi değersiz yapar.
Sevgisiz yasa, kural, bizi tutsak yapar.
Sevgisiz siyaset, bizi bencil yapar.
Sevgisiz inanç, bizi bağnaz yapar.
SEVGİSİZ HAYAT,  ANLAMSIZDIR…