Bu konuyu niye açtım, acaba…? Ben de unuttum… Unutulur mu bu konu, her gün, her an iç içeyiz…!? Alışkanlık edindik, kanıksadık herhalde…

Bu konuyu niye açtım, acaba…? Ben de unuttum… Unutulur mu bu konu, her gün, her an iç içeyiz…!? Alışkanlık edindik, kanıksadık herhalde…
 Günlük olaylardan olduğu, herkesin birbirine hainlik, ihanet etme gibi bir görev alışkanlığı bulunduğu için, vak’a-yi âdetten saydık… İnsanın yaratılışıyla mı başladı bu hainlik ? elbette… Hayvanlarda da vardı, ama onların zihinsel şekilleri müsait değildi, bizdeki maharetli olanlar gibi… İnsanlığın yaratıldığı ilk zamanlardan beri, kıskançlık da ihanet de var… Kabil ile Habil’in kavgaları başlangıç oldu sanırım, bizler de geliştirerek, güncelleştirerek, meşruiyet kazandırdık ihanetgillere.. “İhanet, hainlik, hıyanet, hasetlik” gibi eş anlamlı kelimelerle karşılaşan insanlarımız, kendilerine bir uğraş buldular; bunda da beceri, görgü, asaletten arınma, ataletten kurtulma gibi ve maharet isteyen, bir görev üstlendiler… Bu görev onlara, geçici devrede güç-kuvvet sağladı, ama kimlik-kişilik açısından çirkin sıfatlar oluşturdu. Bu sıfatı kabullenenler, görevlerini güncelleştirerek, “yalama-yutkunma-yeme” gibi maharetle kendilerine, kendilerince statü sağladılar… Kendilerini güvenilir (!) kıldılar… Böylece kendilerini güvenilir kılanlara, bizler de selâm yerine kelâm gönderdik… İhanet çeşitleri; “Parasal ihanet, vatansal ihanet, siyasal ihanet, ideolojik ihanet, partisel ihanet, derneksel ihanet, kadınsal ihanet, kocasal ihanet, çocuksal ihanet, mirassal ihanet, akademiksel ihanet, intihalî ihanet, dinsel ihanet, cinsel ihanet, tecavüzsel ihanet, ailesel ihanet, kişisel ihanet, işsel ihanet, ticaretsel ihanet, derssel ihanet, çevresel ihanet, toplumsal ihanet ile yapılan yeminlere ihanet = Maharet !!?” Maharet, görev oluşturur mu ? bunu maharet sananlar için, evet…Maharetin böylesini, yaşadığımız her devrede, tarihsel zaman diliminde de görmek mümkün. Bunu alışkanlık haline getirenler arı kaldırıp, arsızlaşarak, günlük hayatında itibar görünce, kendisini modelist olarak görmeye başlar…Yürüyüşü değişir, bakışı değişir… Bunları tanımak zorlaşır, seslerini çıkarmazlar, imam efendi gibi otururlar, ne söylerseniz kabullenirler…İşte, tehlikede burada başlar…!? İhaneti âdet haline getirip, ona sanatsal kılıf hazırlayanlar, özendirici hale getirip yandaş çoğaltarak, malı götürenler, bunları etkin hale getirerek, meşrulaştıranlar; toplumsal itibar görüyorlar mı derseniz, kişisel olarak belki evet, ama toplumsal olarak hayır diyebiliriz… Yukarıdaki ihanet çeşitlerinin bir kısmı, kişisel, bir kısmı toplumsaldır. Herkes, bu ihanetler şebekesinde; kendine düşen şekilde kendisini değerlendirebilir, eleştirel ve model biçimini yorumlayabilir. İhanetlerin oluşumunda ve güncelleşmesinde modeli nasıl, ne şekilde aldığını, bunu ne zaman işlevsel hale getirdiğini tartışabilir… Şunu, hemen belirtmeliyiz ki, bu ihanetlerin arkasında çıkar ilişkisi, kısacası parasal ilişki vardır; argo tabiriyle duygusal…!!? İhanetin, hıyanetin şekli, yeri, mesleği, cinsiyeti, cibilliyeti, memleketi, ülkesi, olur mu? desem herkes hayır, olmaz der..! Oturup sohbet etme, konuşulanları, çaktırmadan cep telefonuna veya buna benzer araçlara lâzım olur diye kaydetme olur mu desem, hayır etik değildir, günahtır deseniz de adam alışkanlık haline getirmiş; bunu geçim yolu, seçim yolu olarak kabullenmiş, yandaşlarını çoğaltmış… İnsanı günümüzde dikkate almadan, dışlamak, sıfırlamak; kişilerde güvensizlik yarattığı için, ihanetlerle kendini güncel tutup meşrulaştırmak isteyenler çıkabilir. Peki, ihanet ( hainlik) kabul edilebilir mi ? şüphesiz ki, hayır… Bunun ne insani, ne İslâmî tarafı yoktur. İnsani tarafı olamaz, çünkü günlük hayatımız, insan ilişkilerimiz üzerine kuruludur; bu da güven ister, bakış ister, söz ister, adam gibi adam ister… İslâmi tarafı olamaz, aşağıdaki âyetleri iyi bilen, inanan ve uygulayanlar için bu mümkün değildir : Hainlik-ihanet kelimesi ile ilgili âyetler: “ Hiçbir peygambere, emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Al-i İmran Suresi, 161) Şüphesiz, Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz sana kitabı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma. (Nisa Suresi, 105) Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç şüphesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez. (Nisa Suresi, 107) Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 13) “ http://www.kuranfihristi.net/kelime.php?id=7248 İhanetin kelime anlamına da bakarsak; hıyanet, hainlik; 1.Bağlı olduğu, savunduğu düşüncelerden görüşlerden vazgeçerek onlara ters düşme. 2. Sevgide aldatma, sadakatsizlik; bir topluluğa, ülkesine kötülük etme. 3. Gerektiğinde yardımda bulunmama, bir kimsenin güvenini yok etme. Devlet kuruluyor, savaşlar oluyor içinde ihanet var, bakanlıklarda dinleme grupları, kasetçiler var, devlete komplo kuruluyor,arkadaş arkadaşa komplo kuruyor, anne-babaya, baba-anneye, yönetilen –yöneticisine, öğretmen-öğrencisine, komşu-komşusuna derken; müthiş bir ahlâki çöküntü devam ediyor, bundan kim yararlanıyor ..? Bireyselleştiğini sanan; söylediği yalan, yediği-giydiği haram olan tipler… Bunların işleri kolay, aklanmasını da biliyorlar ( hakkını helâl et diyerek, yemeye devam ederek), cenazelerinde haklarını helâl ettirerek… Hesaplaşmadan, helâlleşmek; bu coğrafyada, bu tarihte, bu toplumda derin yaralar açmış, günümüzde bunların bedeli ağır ödenir hale gelmiştir.… İdealler kaybolunca, ihanetler (hıyanetler), kol gezer oldu, idealle işe başlayanlar, cidalleşmeden vazgeçenler; ihanete yataklık yapar hale geldiler, milletin nefretini kazandılar!? Tüm bu anlayışlar, bizi N.Fazıl Kısakürek’in aşağıdaki mısralarıyla buluşturdu, bizi… “İnsan, üç-beş damla kan, ırmak, üç-beş damla su, Öyle bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.!?”