Kişiler ve şehirler özellik arz ederse, onları da yazmak, paylaşmak, bilgi içinde ilgilendirmek; yeri ve zamanı gelince anlam kazanır…

Kişiler ve şehirler özellik arz ederse, onları da yazmak, paylaşmak, bilgi içinde ilgilendirmek; yeri ve zamanı gelince anlam kazanır…
Herkesin yaşadığı şehrin ve tanıdığı kişilerin üzerlerinde etki bırakması doğaldır. Önemli olan bu doğallığın orijinal (özgün) olmasıdır. Bizler de bu hafta bunu yapalım dedik, ve sizleri bu özgünlükle buluşturmak istedik…
Şehirlerin aşağıdaki tanımları kişisel olup genel bir tanım olarak görülmemelidir… Şehirlerin kişiselliğinde duygusallığın yanında biraz da kapital kokusu yok değil ! :J
Hüseyin Nihal ATSIZ Kaleminden
MEHMET ÂKİF

“Âkif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.
Vatanperverliği, tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Âkif, sözle vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildi. Vatanperverane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en rezil asker kaçağı hayatı yaşayanlar henüz aramızda bulunduğu için Âkif’in vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.
Karakter adamı olmak bakımından ise Âkif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.
İslâmcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslâmcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü İslâmcılık da o idi. Esasen İslâmcılık Osmanlı Türklerinin milli mefkûresiydi. On dördüncü asırdan beri Türklerden başka hiçbir Müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler, ne de Hintliler İslamcılık mefkûresi gütmüş değillerdir. Bir Osmanlı şairi olan Akif’te milli mefkûre kemaline ermiş, fakat yeni bir milli mefkûrenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görünmüştür.

Mazide yaşayanların fikir ve mefkûreleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekân şartları içinde mütalaa ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz. Çanakkale Şehitleri için yazdığı şiir kâfidir. Başka söz istemez…
Akif insandı, dönmedi ve öyle öldü !..”. Hüseyin Nihal ATSIZ     
ISTANBUL’LU KİME DENİR !.
“Bir defa;
Yanni, Taki, Aleko, Yasef, Anastas, Rober, Akabi, Raşel, Koço, Bedros, Jirayr isimlerinde, İstanbul yerlisinden arkadaşları olmamış;
Onlarla kahvede, maçta, tavernalarda, okullarda, beraberce ağlayıp gülmemiş olanlar, İSTANBULLU sayılmaz ...

Bunlara ilaveten;
Küçüksu'da kurulan mısır kazanlarından,
Alibeyköy'ün, sütlü kaynamış mısırından yemek nasip olmamış,
Çengelköy salatalığını, bostanından koparıp tatmamış,
Gülhane Parkında, Karagöz-Hacivat oyunu seyredememiş,
Çiçek Pasajının, Entel Cavit'i ile sohbet edememiş, Tepebaşı Çocuk Tiyatrosunun zevkine varamamış, Sulukule'de raks evlerine gitmemiş, kara trenlerin içinde kovalamaca oynamamış, Kumkapı'da rakı sofrasına dostça oturup, yine dostça kalkmamış akşamcılar,
Moda'daki Koço'yu bilememiş ve nefis mezelerinden tatmamış olanlar İSTANBUL’lu sayılmaz ...
*** *** ***
Kapalı Çarşının tüm kapılarından girip çıkmamış,
Taksim Eftalafos Kahvesinde, nargile içmemiş veya içenleri seyretmemiş dostlarımız,
Beyoğlu'ndaki Abanoz Sokağını, Yüksek Kaldırımın sosyetik aşiftelerini bilmeyen,
Yeşilçam Sokağının eski halini, oraya yakın aportta  (taşıma işi) iş bekleyen;
Figüran Kahvelerini, ve oralardaki sohbetlere şahit olmamışlar, Tepebaşındaki Müzisyenler Kahvesini, Organizatör Sarı Orhan'ı bilmeyenler, Sarıyer sahilinde balık, Pendik Hilmi Gazinosunda, pilaki yememiş olanlar;
Süreyya Plajında; denize girememiş, Adaların tümünü gezememiş, Gaskonyalı Toma'yı,
Bostancı'da Saksonyalı Vedat'ı tanımamışsan ...
Sanat güneşimiz ZEKİ MÜREN'i;
Gar Gazinosunda, Maksimde izleyememişsen,
Notre Dame de Sion Fransız Kız Okulu önünde, kız araklama teşebbüsünde bulunmamışsan...
Beyoğlu'ndaki Atlantik'de;
Sosisli ve Amerikan salatalı sandviç yememişsen,
İmam Sokak'taki meşhur Çağlayan Saz'a gitmemişsen,
Beyoğlu Rebul Eczanesinden, limon kolonyası veya lavanta kolonyası almamışsan ...
Bakara'dan iskarpin alıp; Gömlekçi Daniş'de ısmarlama gömlek diktirmemişsen,
Galatasaray' daki, Zara'dan giyim aksesuarı almamış veya o nefis vitrinleri  seyredememişsen...
Kurbağalı Derenin; “O” meşhur kokusunu da duymamışsan,
Todori’de meze yemediysen, İSTANBUL’lu sayılmazsın ...
*** *** ***
Adamo'yu, Peppino di Capri'yi, Louis Alberto Del Parano'yı, Los Paraguayos Orkestrasını Kervansaray'da, Roberto Lorano'yu, Taksim Belediye Gazinosunda dinlemek şansına sahip olamamışlar, Çiroz’u 2 kuruşa Balık Pazarından alıp yiyememişler, Haliç'de torik balığı yakalayıp lakerda yapmamış olanlar ...
Beyoğlundaki İnci Pastahanesi'nde profiterol, Saray Muhallebicisinde tavuk göğsü tatmamış,
Taksim İşkembecisini, Feriköy'deki, Balat'taki meşhur işkembecileri bilmeyenler, İSTANBUL’lu sayılmazlar ...
*** *** ***
Lefter'i, Turgay'ı, Baba Recep'i, Can'ı ve Metin Oktay'ı, Mithatpaşa Stadında seyredememiş olanlar, para az olunca Duhuliyeden, hiç para olmayınca, Gazhane sırtlarından maç seyretmiş olmayanlar ...
Mithatpaşa Stadında, kurulan güreş minderlerinde; 8 sıklette dünya şampiyonu olan, Serbest Güreş Milli Takımımız aslanlarını, Yaşar Doğu, Hamit Kaplan, Müzahir Sille, Celal Atik'i göremeyenler ...
Harlem Globtrotters basketbol takımının gösterisini,
Bız revüsünü, Spor ve Sergi Sarayında seyretmemiş olanlar ...
Tramvaya asılarak seyahat etmeyen,
Beyoğlu'nun o gizemli Apartmanlarının içini gezmemiş olanlar,
Beyoğluspor Kulübünün, Rumlara ait bir Lig takımı olduğunu bilmeyenler,
Bu kulüpte yetişen Sofyanidis'in Beşiktaş'a,
Kasapoğlu'nun Yunanistan'a gittiğini bilmeyenler ...
Ramazanlarda oruç tutanın, tutmayanın nasıl kardeşçe yaşadığını tatmamış olanlar ...
Beyoğlu Ağa Camiinde; her hafta Mevlit okunduğunu,
Mevlit şekeri almak için;
Rum, Ermeni,
Musevi sınıf arkadaşlarının, nasıl da muzipçe oyunlar yaptığını görmeyenler,
Anlatılanlara, binlercesi ilave edilebilecek İstanbul'un özelliklerini bilmeyenler İSTANBUL’lu sayılmazlar ...
*** *** ***
Kısacası;
Heybeli'de mehtaba çıkmamışsan,
Kalamış'dan bir tatlı huzur almayı denememişsen,
Boğaziçi'ndeki şen gönüllere uzanamamışsan,
Çamlıca'da sevgilinle birlikte bir iz bırakmamışsan;
ISTANBUL’lu değilsin. Yalnızca; İstanbul'da yaşıyorum veya yaşadım diyebilirsin ...
*** *** ***  (Canan TOSUNER ) https://www.bilgipesinde.com/tarih/detay/kimler-istanbulludur- https://bakirkoyhaber.co/canan-tosunerin-kaleminden-kac-kisiye-istanbullu-denir.html
DOKTOR BANA İZMİR YAZ
“Doktor ben iyi değilim
bana iki tertip izmir yaz
yüreğim darda bozgundayım
tütünüm acı tütmekteyim
çatalkayanın dumanı gibi
bak benzim külbeyaz
doktor binsem bu gece bir trene
inerim izmire gün ışırken
seçerim denize en yakın masayı
önce martılara gemilere günaydın derim
iskele kahvesinin tavşankanı çayı
ve yahudi böreğiyle kahvaltı ederim
sonra
kalkar yürürüm kendi keyfimce
saparım Kemeraltı çarşısına
hisarönü havra sokağı tilkilik
gezer dolaşırım aylak avare
mavi ülkesidir ilk gençliğimin
kahramanlar mahallesi ve basmane
derken sökün eder anılarım
doktor gör bak nasıl özlemişlerdir beni
ve nereden duymuşlarsa geldiğimi
sarışıp koklaşır hasret gideririz

ah başımın üstünde dönen akça martılar
geldiğimi anılarıma siz mi müjdelediniz
gülme doktor anıların da canı var
ve anılar hayatın ziynetleridir
eski gümüş kemerler elmas küpeler gibi
aşklarım anılarım ve  izmir
ya has ipek bir gömlektir benim için
ya da bir taş plak şimdi
doktor bana iki tertip İzmir yaz”

Dinçer Sümer

Coğrafyamızın güzelliğini, kültürümüzün özelliğini bilenlere SEVGİLER !.. 
08.01.2023 / Dr. Hayrettin Parlakyıldız Kıbrıs İLİM Üniversitesi hparlakyildiz@mynet.com